24/08/2011 | Yazar: Ali Erol

‘‘Ailevi nedenler’den ötürü eşcinsellerin eşitlik ve özgürlük talebini kabul edemeyiz, hatta ‘muhafazakâr demokratlar’ olarak eşcinselliğe karşı önleyici tedbirler almak durumundayız.’

‘Muhafazakârlar Demokrat mı?’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
 
“‘Ailevi nedenler’den ötürü eşcinsellerin eşitlik ve özgürlük talebini kabul edemeyiz, hatta ‘muhafazakâr demokratlar’ olarak eşcinselliğe karşı önleyici tedbirler almak durumundayız.”
 
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden siyaset bilimci Yrd. Doç. Dr. Devrim Sezer, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in, farklı sözcüklerle de olsa eski Bakan Kavaf ve Kuzu ile aynı cümleyi kurduğunu söyledi.
Bakan Şahin’in, katıldığı bir televizyon programında eşcinsellerin sorunları konusunda “aile değerlerini sarsmadığı müddetçe” her türlü desteği verebileceklerini söylemesi ve “ben muhafazakâr demokrat bir partinin bakanıyım” açıklaması üzerine siyaset bilimci Devrim Sezer, kaosgl.org’a değerlendirmede bulundu.
 
Toplumsal önyargıların kıskacındaki LGBT’lerin insan haklarının, “muhafazakâr demokratlar”ın açmazı olduğunu belirten siyaset bilimci Devrim Sezer, Bakan Şahin’in açıklamasındaki çelişkinin “Türkiyeli muhafazakârların üstesinden gelemedikleri bir çelişki” olduğunu söyledi.
 
Sezer, “cemaate” aykırı olanı inkâr etme eğiliminin sadece çoğunluğun siyasi taleplerini meşru sayma, azlığı inkâr etme veya ciddiye almamaya yol açtığına dikkat çekti ve “muhafazakârlar demokrat mı?” sorusunu yöneltti.
 
Eşcinsellik söz konusu olduğunda “muhafazakâr demokratlar”ın insan haklarına değil tabu ve önyargılara öncelik tanıdığını belirten Sezer, bunu açıkça itiraf etmektense “ailevi nedenler”in arkasına saklanmayı tercih ettiklerini söyledi.
 
Siyaset bilimci Devrim Sezer, “çoğunlukçu demokrasi” anlayışını güncellemediği, farklı olanların ve “bize benzemeyenler”in tanınma talebini kucaklayacak şekilde genişletmediği müddetçe “muhafazakârların aynı zamanda demokrat olduğunu varsaymamız için hiçbir sebep yok” dedi.
 
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden siyaset bilimci Yrd. Doç. Dr. Devrim Sezer’in kaosgl.org’a yaptığı değerlendirme şöyle:
 
“Muhafazakâr demokratlar”ın açmazı: Toplumsal önyargıların kıskacında (LGBT’lerin) insan hakları
 
“Türkiyeli muhafazakârların üstesinden gelemedikleri bir çelişki var. Sık sık insan haklarıyla uyumlu bir anayasa ve hiçbir kesimin dışlanmadığı demokratik siyaset vaadini dile getiriyorlar. Fakat çoğunluğun, özellikle muhafazakâr kesimin taşıyıcısı olduğu “geleneksel değerler” söz konusu olduğunda insan haklarıyla çelişen, toplumsal önyargıları kucaklayan bir konuma savruluyorlar. Bir yandan her türlü ayrımcılığa eşit yurttaşlık temelinde karşı durulması gerektiğini dile getirmek, diğer yandan LGBT’lerin insan haklarının tam manasıyla tanınamayacağını veya sınırlandırılabileceğini öne sürmek ciddi bir tutarsızlık. Bu tutarsızlık muhafazakârların insan hakları anlayışının toplumsal önyargıların kıskacından kurtulamadığının ispatı.
 
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in açıklamasında da bu çelişki göze çarpıyor. Eşcinselliğin bir hastalık olduğunu düşündüğünü açık açık dile getiren Aliye Kavaf’ın tutumuyla veya Burhan Kuzu’nun LGBT’lerin eşitlik talebini partisinin ciddiye almadığını ısrarla vurgulayan demeçleriyle mukayeseli olarak düşündüğümüzde, ayrımcılık dozu ilk bakışta bir parça seyreltilmiş gibi duran bir yaklaşım sergilemiş Fatma Şahin. Fakat aslında farklı sözcüklerle aynı cümleyi kurmuş: “Ailevi nedenler”den ötürü eşcinsellerin eşitlik ve özgürlük talebini kabul edemeyiz, hatta “muhafazakâr demokratlar” olarak eşcinselliğe karşı önleyici tedbirler almak durumundayız.
 
Yalnızca LGBT’lerin değil herhangi bir grubun eşit insani değere sahip olmadığını öne sürmek; tanınma ve eşitlik talebini “aile değerleri” gibi ne olduğu belirsiz, çoğunlukla din ve geleneklerden beslenen sosyal tabu ve önyargılardan hareketle reddetmek,söz konusu grubu damgalamak ve ayrımcılığı onaylamak anlamına gelir. Böyle bir yaklaşım LGBT’leri hukuki bakımdan korunmasız bir duruma iter ve ayrımcılığın hedefi haline getirir; dahası farklılık ve çeşitlilikle barışık olmayan muhafazakâr bir toplumda nefret söylemi ve suçlarını cesaretlendirir. Fatma Şahin, böyle bir yaklaşımı onaylamadığını göstermek için olsa gerek, “her türlü ayrımcılığı reddeden bir anlayışın hâkim olması”nı önemsediğini belirtmiş. Fakat hemen ardından, “muhafazakâr demokrat bir partinin bakanı olarak”, aile değerlerinin yıpranmaması için her türlü tedbirin alınması gerektiğini de eklemiş. Eşcinselliğin aile değerlerini yıpratan, dolayısıyla tedbir gerektiren bir sorun olduğunu ima etmiş. Tavizsiz bir insan hakları ve eşitlik anlayışını benimseyen ve demokrat olma iddiası taşıyan bir parti LGBT’lerin insan hakları konusunda daha farklı ve tutarlı bir dil konuşmak zorunda. “Muhafazakâr demokratlar” eşcinsellik söz konusu olduğunda insan haklarına değil tabu ve önyargılara öncelik tanıyor, ama bunu açıkça itiraf etmektense “ailevi nedenler”in arkasına saklanmayı tercih ediyor.
Muhafazakârlar demokrat mı?
 
Muhafazakâr partinin temsilcilerinin LGBT’lerin insan hakları konusunda sürekli önyargılara sığınması, tutarlı bir insan hakları dili konuşamaması muhafazakârların demokrat olmadığının da bir göstergesi. Muhafazakârların önyargılardan değil hak ve özgürlüklerden hareketle düşünebilmesinin önünde iki büyük engel var. Birincisi muhafazakâr partinin ve bu partiyi destekleyen kesimlerin toplumsal alandaki farklılığı tanımak bir yanaçeşitliliğin hemen hiçbir türüne tahammül dahi edememesi, Türkiye toplumunun yekpare bir bütünlük arz etmediğini kabullenmekte zorlanması. Bu eğilimin sadece kendini muhafazakâr olarak tanımlayan kesimlerle sınırlı olmadığını, Türkiye’deki egemen toplumsal zihniyetin bir parçası olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. “Cemaate” aykırı olanı inkâr etme eğilimi Türkiye toplumunun en baskın özelliklerinden biri. Muhafazakârların daha tutarlı bir insan hakları ufkuna erişebilmesinin önündeki bir başka engel ise muhafazakâr kesimin çoğulcu değil “çoğunlukçu” bir demokrasi kavrayışına sahip olması. Son derece dar ve arkaik bu anlayışa göre demokrasi, sosyolojik çoğunluğun verdiği kararların meşru sayıldığı rejime verilen addır. Sadece çoğunluğun siyasi taleplerini meşru saymak, azlığı inkâr etmek veya ciddiye almamak. Bu “çoğunlukçu demokrasi” anlayışını güncellemediği, farklı olanların ve “bize benzemeyenler”in tanınma talebini kucaklayacak şekilde genişletmediği müddetçe muhafazakârların aynı zamanda demokrat olduğunu varsaymamız için hiçbir sebep yok.
 
Muhafazakâr demokrat olma iddiasındakilerin LGBT’lerin insan hakları konusunda daha tutarlı bir çizgiye kayması pek mümkün değil. Mümkün değil çünkü üst üste yapılan ve kamuoyuna duyurulan akademik araştırmaların da gösterdiği gibi muhafazakâr partinin temsilcisi olduğu kesimler bu konuda farklı bir dil konuşmuyor: Her iki aileden biri eşcinsel bir çiftle komşu dahi olmak istemiyor. “Muhafazakâr sivil toplum örgütleri” ve muhafazakâr yazarlar eşcinselliği hastalıkla günahkârlık arasında bir yere yerleştiriyor, hükümeti bu konuda tavizsiz bir inkâr politikası izlemeye ve tedbir almaya davet ediyor. Tabanı, entelektüelleri, sivil toplumcuları ve siyasetçileriyle LGBT’lerin özgürlük ve eşitlik talebinin tanınmaması gerektiğini yüksek sesle ve hep birlikte dile getiren muhafazakâr cephenin bugünden yarına özgürlük ve demokrasi dilini konuşmaya başlamasını, farklılık ve çeşitlilikle barışmasını, insan hakları konusunda tutarlı bir çizgi tutturmasını beklemek safdillik olur.
 
Muhafazakârlık ve heteroseksizm
 
Dünyadaki diğer örneklere baktığımızda da pek farklı bir manzarayla karşılaştığımız söylenemez. Elbette muhafazakârların muhafaza etmek istediği şeyler toplumdan topluma değişiyor çünkü muhafaza edilmek istenen “değerler” zaten göreli ve yerel bir içeriğe sahip. Çoğunlukla içinde yüksek dozda milliyetçilik barındıran, yerel veya kültürel değerleri öne çıkaran, din ve geleneklerle beslenen, değişime ve farklılığa şüpheyle bakan bir politik tahayyül muhafazakârlık. Bu tahayyülün ideolojik aygıtı olan muhafazakâr partilerin Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da filizlenip büyüyen LGBT hareketiyle sürtüşmeli bir ilişkisi olduğunu gayet iyi biliyoruz. LGBT’lerin kamusal görünürlüğünün artması ve birçok ülkede kazanılan haklara rağmen daimi bir muhafazakâr direnç de söz konusu. Homofobiyle ve heteroseksizmle yüzleşmiş, bunun üstesinden gelmiş, toplumsal çeşitlilikle barışmış ve kitlelere malolmuş bir muhafazakârlık örneği yok. İnsan haklarını en azından retorik düzeyinde benimsediğini dile getiren birçok muhafazakâr parti söz konusu LGBT’ler olduğunda muazzam bir direnç gösteriyor. Dolayısıyla Türkiyeli muhafazakârların açmazı aslında genel olarak muhafazakâr ideolojiye, bilhassa muhafazakârlığın muhafaza etmek istediği heteroseksizme içkin bir tutarsızlık. LGBT’lerin elde edeceği siyasi ve hukuki kazanımların heteroseksizmin terimlerine tercüme edilemeyen “farklı aile modellerinin” ortaya çıkmasına vesile olacağından, toplumsal birliğin çatırdayacağından büyük endişe duyuyor muhafazakârlar. Esasında muhafazakârlar hep “endişeli modernler” olagelmiştir. Hızlı değişimi bir yozlaşma belirtisi sayarak frenlemeye çalışma, yabancı ve denenmemiş olandan ürkme, farklılıkların birlik ve beraberliği sarsacağı endişesi muhafazakârlığın alâmetifarikasıdır. Muhafazakârların çoğulluk, insan hakları ve demokrasiyle kurduğu ilişkinin hep bu endişenin damgasını taşıdığını söyleyebiliriz.
 
Muhafazakâr partilerin diskurundaki ayrımcı dozun azalması, muhafazakârların eşcinselliğin varlığını inkârdan LGBT’lerin insan haklarının tanınmasına hiç değilse katlanma noktasına gelişi ancak LGBT hareketinin güçlenmesiyle ve çoğunlukla soldan, feminist hareketten, insan hakları savunucularından, akademiden gelen destekle mümkün olabiliyor. Dolayısıyla muhafazakârları bu konuda daha demokrat, farklılıkla ve çoğullukla daha barışık bir çizgiye ancak insan hakları mücadelesini yürütenlerle dayanışma içinde olan güçlü bir LGBT hareketinin yaklaştırabileceğini gözden kaçırmamak gerekir.”
kaosgl.org, uzmanlar, insan hakları savunucuları, akademisyenler, feministler ve LGBT’lere, Aile Bakanı Şahin’in bahsettiği “aile değerlerini”, insan hakları alanında “şart” koşma ile “muhafazakâr” siyaseti sordu.
 
kaosgl.org’un bu konudaki haber dizisi devam edecek.
 
İlgili bağlantılar:
 
Hukukçu, yazar ve insan hakları savunucusu Orhan Kemal Cengiz
 
Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünden Doç. Dr. Nilgün Toker Kılınç
 
“Ben Muhafazakâr Demokrat Bir Partinin Bakanıyım”

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret