25/12/2014 | Yazar: Hakan Özkan

Kaos Kültür Merkezi’nin ‘Sanat ve Heteroseksizm’ atölyesinde Damla Çimen ve Kuirfest yönetmeni Bilge Taş; heteronormativite, sinema, temsil ve festivallerin ekonomi-politiği üzerine konuştu.

‘Sansüre uğrayan sinema kalıplara uymak zorunda kalıyor’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kaos Kültür Merkezi’nin “Sanat ve Heteroseksizm” atölyesinde Damla Çimen ve Kuirfest yönetmeni Bilge Taş; heteronormativite, sinema, temsil ve festivallerin ekonomi-politiği üzerine konuştu.
 
Kaos Kültür Merkezi’nin yeni dönem etkinliklerinden “Sanat ve Heteroseksizm” temalı söyleşi dizilerinin ikincisi dün (24 Aralık) Yapı Sanatevi’nde gerçekleşti.
 
“Türk sinemasında heteronormatif olmayan temsiller” konusunda Damla Çimen ve “Kuir festivallerin ekonomi-politiği” konusunda Bilge Taş’ın sunumlarıyla yapılan söyleşide, Türk sinemasına dair örnekler üzerinde konuşuldu. Çeşitli fotoğraflar ve filmlerden sahneler eşliğinde, katılımcılarla beraber interaktif bir söyleşi gerçekleşti.
 
“Sinemada LGBTİ’ler suçlu tipler olarak kendine yer bulabiliyor”
 
İlk olarak, Türk sinemasındaki heteronormatif olmayan temsillerden bahseden Çimen, şunları kaydetti:
 
“Öncelikle ‘heteronormatif olmayan temsiller Türk sinemasında nasıl yer alıyor?’ bundan bahsedelim.  Tüm dünya bize cinsiyetlenmemiz gerektiğini anlatırken, cinsiyet kalıplarının dışına çıkan temsiller görebiliyoruz. Sinemada LGBTİ bireyler, suçlu, kriminal, yalnızlığa mahkûm tipler olarak kendine yer buluyor.
 
“Trans kadınlar, Bülent Ersoy örneği ile kendini gösteriyor ve genellikle filmlerin sonraları, toplumsal cinsiyet algılarını destekleyecek şekilde bitiyor. Bunun yanı sıra, sansüre uğrayan sinema, kalıplara uymakla sınanıyor ve kalıplara uymak zorunda kalıyor.
 
“Bunun yanında sinemayı toplumsal olarak biz inşa ediyoruz. Dönemin genel yargıları ve algıları sinemada kendini gösteriyor.
 
Şoför Nebahat, Köçek, Şabaniye gibi film örnekleri, queer imgeler ve queer okumalar açısından çok zengin ve tartışmaya açık. Yakın dönemde ise, Nar, Düş Gezginleri, Zenne gibi filmler bu tartışma odağına oturabiliyor.”
 
“Film festivallerinin geleceğinde gönüllülerin rolü çok önemli”
 
KuirFest’in yönetmeni Bilge Taş ise, film festivallerinin ekonomik politik yapısına dair konuşmasında şunlardan bahsetti:
 
“Sinema endüstri çok gelişti ve mali olarak çok yol kat etti. Bugün maliyeti yüksek yapımlar, yüksek maliyetli film festivalleri görüyoruz. LGBT film festivallerinde ise, Berlinale, Cannes’da gibi festivallerde LGBT temalı filmleri artık yoğun şekilde izliyoruz.
 
“İlk film festivalleri örnekleri, ABD’de görülüyor. Devletten fon alma ile başlıyor ve devletlerin pratikte mali olarak desteklediği büyük işler. Günümüz dünyasında ve Türkiye’de ise, ana akımlaşmanın etkisiyle beraber, özel sermaye devreye giriyor ve film festivallerinin içeriğine bağlı olarak festivaller devlet desteği alamıyor. Devlet desteği alan festivallerde de örneğini gördüğümüz üzere sansüre uğrama söz konusu olabiliyor. Hatta bu bazı oto sansür sonuçları da doğuruyor.
 
“Biz,  amatör görünmeyecek profesyonel işler yapmaya çalışıyoruz ve gönüllü desteğine çok fazla ihtiyacımız var. Çalışacak gönüllülerin ise, bu alanda etkin ve gerçekten istekli olması gerekiyor. Bu nedenle, desteğe çok açık olan film festivallerinin geleceğinde gönüllülerin payı, ekonomik politik yapının yanında çok önemli.”
 
Söyleşide katılımcıların dikkat çektiği noktalar genellikle Türk sinemasındaki LGBT temaları, homoerotizm ve LGBT görünürlüğüne dair oldu. Söyleşi katılımcılardan gelen soruların yanıtlanması ile son buldu. 

Etiketler: kültür sanat
nefret