17/10/2017 | Yazar:

İki işsiz kadın gazetecinin yolu vegan mutfakta kesişti. Yerli Avokado ile mutfağı ve planlarını konuştuk.

‘Yerli Avokado’nun gönlü zengin’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İki işsiz kadın gazetecinin yolu vegan mutfakta kesişti. Yerli Avokado ile mutfağı ve planlarını konuştuk.

Geçtiğimiz günlerde ağını dayanışma ile ören bir tanışma partisi ile Chile Minor Coffee&Book ev sahipliğinde bir araya geldiğimiz Yerli Avokado ile tatlı mı tatlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Konuştuk, sohbet ettik, 'neler yapabiliriz' dedik. Birbirimize sarıldık; öldürmeyen, tahakküm kurmayan, efendi-köle ilişkisine girmeyen, bununla ilişkilenmeyen bir dünyanın mümkünlüğüne baktık. Onlar dayanışma ile örüyor mutfağı. Buse ve Ceren, Yerli Avokado'nun fikircileri ve aynı zamanda üreticileri. Merak ettiğim şeyler vardı, sormazsam çatlardım. Sordum ve şöyle bir şey çıktı fırından. Afiyet olsun!

"Birbirimizden öğreniyoruz"

Böyle bir iş yapma fikri nasıl gelişti?

Ceren: Aslında kendi aramızda konuşurken birden gelişti. Buse bir yere kek yapmıştı. Ortak noktamızın yemek yapmaktan çok keyif almak olduğunu öğrenince önce denedik. Sonra bugüne kadar gelmiş olduk.

Buse: Birazda şaka gibi başladı. İşsizliğimizden, üretmeye olan hasretimizden ötürü.

Nerede buluştunuz peki? Yani sizi bir araya getiren şey ne oldu?

Buse: Referandum sürecinde gönüllü olarak çalıştığımız bir basın ekibi vardı, orada tanıştık. Ceren çok donanımlı bir arkadaş! Yıllarca Londra'da yaşamış. Aslında sohbet koyulaştıkça fikirler de bir anlamda büyüdü.

Ceren: Buse de öyle, birbirimizden çok şey öğreniyoruz.

Peki, biraz daldan dala atlayacağım. Mutfağa bakışınız nedir? Mutfağı yeniden mi tanımlıyorsunuz? Çünkü mutfak dediğimiz şey aslında bir alanın kendisinden çok alanlar arası bir yerde duruyor gibi.

Buse: Ben mutfağı kadınların yıllarca sıkıştırıldığı bir üretim atölyesi olarak görüyorum. Ancak yıllar süren kadının evde yemek yapan konumda "besler" pozisyonda olduğu süreci aşan şeyin bu işten para kazanır hale gelmesi. Dünyada mutfakla profesyonel anlamda uğraşan insanlar çoğunlukla erkek. Ancak ev içinde bu iş değişiyor. Aslında bu bakımdan mutfağı yeniden inşa eden bir sürecin içine girdik Ceren'le. Tabi bu noktada mutfağı dönüştürdüğümüz yer önemli. Sömürüsüz, özerk bir mutfak Yerli Avokado’nun mutfağı. Hayvan zulmüne yer vermeyen, egemenlik ilişkilerini reddeden, vegan ürün üreten bir mutfak.

Ceren: Bu konuda ben de Buse'ye katılıyorum. Kadının kendisine dayatılan misyon olan “beslemenin” dışında kendi niteliklerini profesyonel olarak kullanabilmesi çok önemli.

Buse: Genel anlamda mutfağın tarihsel sürecinin devletle, milli duygularla, erkeklikle ve “et yeme” ile bağlarını bizim mutfağın sadece vegan olması ile bile yeniden şekilldiren bir yanı olduğunu düşünüyoruz.

İktidar ile ilişkisi düşünüldüğünde mutfağa bir tür simülasyon diyebilir miyiz?  İktidar ilişkisinin kurulduğu mutfaklara, Yerli Avakodo ile ya da benzer çabalarla müdahale edilebilir mi? Yani siz bu erkek egemen ve türcü kodların yarattığı o hiyerarşide bir yandan da süregelen o mutlak yapıya bir tür yapı-bozum uyguluyorsunuz, öyle mi?

Buse: Zaten veganlık müdahil bir politika barındırıyor, tıpkı feminizm gibi. Doğrudan hayatımızı değiştirme inşa etme gücüne sahip.

Ceren: Tabi ki müdahale var. Bir ayrım yapmamaya özen göstererek söylemeye istiyorum ama genel bir algı mevcut. En basit haliyle vegan mutfağı ayrıksı, sanki bir füzyon mutfağı gibi göstermeye çalışıyorlar oysa aksine aslında ortak bir mutfağı kullanıyoruz. Sadece alternatifini politik bir duruşla göstermeye çalışıyoruz.

Peki, mutfak bahsettiğiniz bu politik argümanda bir araç mı, amaç mı? Çünkü her iki anlamda da okumak mümkün.

Buse: Aslında amaç diyemem. Tabi iki anlamda da okumak mümkün. Sonuçta bir mutfağı değiştirmek, bir kültürü değiştirmek demek. Bu noktada ister istemez bizim için araç oluyor. Aslında cinsiyetçi, militarist, erkek egemen, türcü bir kültürü dönüştürmek için çok kullanışlı bir alan.

Ceren: Evet, bunun yapılabildiğini de göstermiş oluyoruz aslında.

"Amacımız, yerli üretici ile bağlar kurup, ürünleri en az paketli ürünler olarak üretmek”

Mutfaklarda, o alanın ihtiyaçlarına göre bir düzen kuruyoruz, yeni bir alan yaratmaya çalışıyoruz. Ancak bizden önce oluşturulan mutfak, mevcut sistemin izlerini taşıyor. Mutfağın cinsiyetlendirilmiş olması mesela. Yani söz gelimi o evi hazırlayan mimar ya da mühendis, öğrenilmiş bir toplumsal kültürle hareket ediyor. Örneğin mutfakta, eşyalardaki hizalamalar daha alçak bir zeminde seyrediyor. Çünkü mutfağı bu alanda kullananlar daha çok kadınlar ve onlara daha uygun bir dizayn söz konusu. Seni mutfağa daha çok hapsediyor, hapsederken ise daha “rahat ve mutlu” olmanı istiyor.

Ceren: Burada öğrendiğini nasıl okuduğun ve kendi ihtiyaçlarına göre nasıl değiştirdiğin önem kazanıyor diye düşünüyorum.

Buse: Türkiye'de yer alan mutfakların çoğu esin olarak Frankfurt tipi işlevsel mutfaklar. Yani kadının hızla yemek yapmasının önünü açan tipte. İşte mesela dondurucuların üretilmesi bununla alakalı biraz.

Her şey için düşünülmüş minnoş ev aletleri. Buse'cim bunu biraz daha açabilir misin?

Buse: Almanya'da fabrikada çalışan kadınlar eve gelip bir de mutfakta çalışıyorlardı. Bunun için kadınlara işlevsel mutfaklar yapmak verimliliği arttıracak bir yoldu. Bundan hareketle mikrodalga fırınlar, dondurulmuş hazır gıdalar (ve saklamak için dondurucular) üretilmeye başlıyor. Sanki kadın çok zorundaymış gibi yemeği yapmaya.

Seni hızlıca oradan uzaklaşmaya iterken bile mutfağa dair bir şey/şeylerin pratik bilgisini veriyor. Dondurulmuş gıda örneğine istinaden söyledim.

Buse: Ama tam da dediğin gibi tezgâhların boyları aşağıya iniyor. Çünkü sermaye kadının ev içi emeğinin sömürüldüğü ve bunun çok işe yaradığının farkında, onu mutfakta tutmak istiyor.

Mutfakta vakit geçirmeyi seven biriyim ancak mutfaklarda eşyaların konumlanış hali hep dikkatimi çekmiştir. Emek sermaye ilişkisinin başka bir varyasyonu mu bu alanlar?

Buse: Doğru, hani hep diyoruz ya, özel olan politiktir. Aslında onu bize hissettiren, görmediğimiz pek çok üretim ilişkisinin altında neler olduğu ile ilgili. Birazcık tarihsel süreç bilgisi ile ilginç noktalara ulaşabiliyorsun. Küçük ev aletleri, kolay kullanımlı paspaslar... Aklıma 2015 yapımı "Joy" filmi geldi.

Vegan bir mutfakta bu süreç nasıl işliyor peki? Kolektif ve sürdürülebilir bir alan yaratma hali var mı? Bir yandan da üretim, tüketim ve sermaye ilişkisi hâkim değil mi? Neticede hepimiz ya da pek çoğumuz ürünleri aldığımız market rafında, kasasında buluşuyoruz. Vegan ol ya da olma.

Buse: Evet zaten bizi en çok üzen nokta bu. Ama biz bunu biraz kırmaktan yanayız. İleride ki amaçlarımızdan biri yerli üretici ile bağlar kurup, ürünleri en az paketli ürünler olarak üretmek. Şuan için kendi evimizin mutfaklarını kullanıyoruz. Daha çok başındayız ancak bir üretim atölyesine dönüştükten sonra bu yerel bağları kurmamız mümkün. Bu tür olanakları araştırıyoruz. Ceren'in bana anlattığı kadarıyla reçeller yapıp, satan aileler var. Her şeyi kendileri üretiyor. Ceren ile hayalimiz bu noktada bir köprü oluşturmak, başka bir yerden üretim ilişkisi kurmak.

Ceren: Evet bir nevi kendi atölyemizi kurmak ve üretmekten yanayız. Aslında her şeyimizi kendimiz üretelim diye de bir hayalimiz var ama gerçekten şu an daha yolun çok başındayız. Umarım düşündüklerimizi pratikte de uygularız.

Yolun neresindesiniz?

Ceren: Çok başında:)

Buse: Aslında kocaman bir adım attığımız için güzel bir noktasındayız yolun.

"Ayrımcı olma, ineği öp, yeşili ye!"

“Ben veganım” demek alternatif bir kültürel bağlam yaratmanın ötesinde politik bir tavır. Kimilerince içselleştirilmiş vicdani bir tarafı var. Bu anlamda nereye doğru evrileceksiniz? Şu an benim gözlemlediğim açık bir mutfak alanı…

Ceren: Aslında ihtiyaçtan ötürü de doğru bu vegan ürünleri üretme fikri. Dolayısıyla dediğin doğru, fikir açık bir mutfak alanı. Buradan nereye evrileceğimizi de süreç belirleyecek diye düşünüyorum.

Buse: Veganlık söylediğin gibi politik bir duruş. Sömürü karşıtlığından, cinsiyetçiliğe, türcülükten, homofobiye kadar tüm ayrımcılıkların karşısında duruyor. Bizim başlangıç noktamız ve iddiamız vegan bir mutfak kurma iddiası özünde. Bu nedenle elbette ayrımcılıklara karşıyız. Aslında net bir duruşumuz var: Ayrımcı olma, ineği öp, yeşili ye!

Ceren: Haziran ayında ufacık bir fikirle başladık ve başlangıcından bu yana da evrildiği birçok noktası oldu aslında.

Daha da evrilecek gibi duruyor…

Ceren: Evet.

Buse: Umarım ileri doğru, güzel bir patikada seyredeceğiz.

Bu açık mutfak fikrinde üretici konumda sadece siz mi olacaksınız peki? Zira kesişimsel bir deneyimde, deneyimleyenlerin ortak paydada buluşacağı bir mutfak anladım ben.

Ceren: Üretici sadece biz olmayacağız, onu açılış etkinliğimizde de belirttik özellikle. Kadınlarla dayanışma içinde olacak bir mutfak anlayışı çizmek niyetindeyiz.

Buse: Dayanışmanın mutfağı bizim mutfağımız. Atölye kurabilirsek şimdiden pek çok hayaller kurduğumuz arkadaş var. Bizlere bir takım öneriler getiren, birlikte üretim yapmayı isteyen. Özellikle mutfakta bir arada olmak benim çok hoşuma gidiyor. Elinin yetişmediği noktada dayanışma ile neler neler yaratıveriyorsun! Bu harika bir duygu.

Ceren: Evet ayrıca işin mutfak kısmında olmasa da, bizimle beraber üretimde bulunan arkadaşlarımız oldu bile. Bu giderek artacak gibi görünüyor. Bu konuyla ilgili de başka başka hayallerimiz de var, pratikte mutfağın kullanımına ilişkin. Umarım gerçeğe dönüşecek birer birer...

“Mutfak öteden beri dertleşmenin mekânlarından biri bence kadınlar için”

İkili cinsiyet halleri ve bu hallerin pratik ya da eylemsel olarak yoğun olarak hissedildiği bir alan olan mutfakta neden özellikle kadınlarla ortak çalışmayı ön görüyorsunuz?

Buse: Biraz önce dediğim gibi dayanışmayı çok yoğun olarak hissediyorsun. Üstelik mutfak öteden beri dertleşmenin mekânlarından biri bence kadınlar için. Aslında bizim olan bir alana, kamusal anlamda sahip çıkıyoruz. Ev içindeki mutfaklar bizim alanlarımız ama dışarıdaki mutfaklar erkeklerin. Ohh… Ne ala! Mutfakta yaptığımız üretim bir zorunluluktan değil, üstelik sadece sevdiğimiz için. Bu sevdiğimiz işi kadın kadına yapmak güçlendirici bir şey.

Ceren: Aslında bunun cevabını Buse ilk başta da söyledi. Erkeklerin hâkimiyet kurduğu bir dünyada yaşıyoruz. Her alanda cinsiyet ayrımcılığını hepimiz hissediyoruz. Ben gazetecilik yaparken de bunu hissettim. Henüz mutfak kısmında bununla çok karşılaşmadık ancak kadınlarla daha fazla dayanışma içinde olmamız gerektiğine ve kadınlara daha çok alan açmanın çok önemli olduğuna inanıyoruz.

Aslında bahsettiğim erkek ya da kadın olmanın ötesinde irili, ufaklı pek çok alanda karşılaştığımız erkeklik kodları ile ilgiliydi. Bu erkeklik kodlarıyla mücadele ederken sadece kadınlara bir alan açmanın ötesinde, cinsiyetlerin üstünde bir yerde herkes için deneyim zemini kurmak mümkün değil mi?

Buse: Bizim bu kodları kıran, feminize edilmiş bir mutfak isteğimiz var öteden beri. Söylediklerin tabi mümkün. Ama bizim başlangıcımız kadın dayanışması temelinde oluştu. Ürünlerimizi bıraktığımız yerden, grafik tasarım işlerimize kadar. Ancak bu öyle bir şey ki ayrımcılığa karşı olan her insanın kendini bulacağı bir dayanışma alanı. Bunun içerisinde LGBTİ+’lardan, bizim gibi işsiz kalmış gazetecilere kadar uzanan çokça insanla bir deneyim zemini kurmak mümkün.

Ceren: Tabi mümkün. Bizim ilk çıkış noktamız bu olduğu için bu şekilde adlandırabiliriz.

Bunu bir tür yöntem olarak görmek mümkün mü?

Buse: Yeni yöntemler aramak açısından benzeştiğini söyleyebilirim elbette. Ama yöntem diyebileceğimiz bilimsellikte yaklaşmıyoruz sanki. Böyle daha spontane, daha akışa göre hareket eden bir yanımız da var.

Ceren: Evet, aslında Buse'nin dediği daha doğru bir yaklaşım.

Yöntemsel olsun ya da olmasın avokado hepimizi kucaklar sanki…

Ceren: Orası kesin!

Buse: Yerli Avokado'nun gönlü zengin, bence herkese yeter. Biz veganlığın zengin işi olduğunu söyleyenlere inat, dayanışma usulü bir umut yola çıktık. Bu umudumuza ortak olan, güç veren herkese teşekkür ediyoruz.


Etiketler: yaşam, gezi/mekan
nefret