26/04/2013 | Yazar: Cenk Erdem

Tanita Tikaram’la sohbet ederken hem sımsıcak özgün bir yıldıza, hem de çocukluğuma sarılmış oldum.

19 yaşında henüz ilk albümü “Ancient Heart” ile 4 milyondan fazla satan ve her şekilde müzik dünyasının unutulmazlarından biri olmayı başaran Tanita Tikaram’ı, 80’leri sevip de bilmeyen bir müziksevere rastlayamazsınız. Döneminin en ünlü şarkılarından biri olan “Twist in My Sobriety”, Tikaram’ın melankolik, hüzünlü ve hafif karamsar genç kızlık şarkısı olarak en büyük hiti. O şarkıyla çıkışındaki dikkat çeken pes sesini, siyah beyaz videosunu ve o güzel melodiyi unutmak hiç mümkün değil. Ancak sonraki albümleriyle aynı enerjiyi bir türlü yakalayamayan Tikaram’ın gidişatı açıkçası pek umurunda da olmamış; o şarkı yazmayı seviyor ve hesabı yok. Uzun yıllar müziğe aralar veren ve 2005 yılı albümü Sentimental’dan sonra nihayet 2012 sonuna yetiştirdiği albümü “Can’t Go Back” ile müziğine bu kez funk öğeleri katarak geri dönen Tikaram laf aramızda yaşını da hiç göstermiyor.
 
Belli ki ayrıca hüzünlü bir folk şarkıcısından neşeli bir folk şarkıcısına dönüşen Tanita, 30 yaşlarında kısa bir süre yaşadığı İtalya’nın güneşinde neşelenirken, yaşam enerjisi de almış gibi. Efes Pilsen sponsorluğunda İstanbul’a Ghetto konseriyle yıllar sonra yeniden gelen Tanita, artık o bildiğimiz buğulu, hüzünlü genç kız değil; hayat dolu, kahkahalarıyla neşe saçan 44 yaşında özgür bir kadın. Son albümüyle blues ve Amerikan müziklerine olan ilgisini de şarkılarıyla ayrıca hissettiren Tikaram’ın, İstanbul dendiğinde “yemekler” çığlığıyla gözü parlıyor. Tanita Tikaram’la sohbet ederken hem sımsıcak özgün bir yıldıza, hem de çocukluğuma sarılmış oldum.
 
Son albümünüz “Can’t Go Back” bol bol funk öğeleri de kullanıyor; peki daha neşeli de diyebilir miyiz?
Daha önceki albümlerimde sanki belirli bir tarzda melankoli benden bekleniyordu. Ama bu albüm kesinlikle daha neşeli. Albümü kaydederken de istediğim, bu albümün daha hareketli, dinamik olmasıydı. Bu albümde Amerikan müziklerine çok fazla gönderme var; bir genç kız olarak da hatırlıyorum country ve blues dinlemeyi ne çok severdim.
 
Bir yandan da müzik kariyerinize hep uzun uzun aralar verdiniz; ama özel hayatınızdan pek bahsetmediğiniz için o sıralarda neler yapıyordunuz hiç fikrimiz yok.
Ortaya herhangi bir iş çıkarabilmek için zamana bırakmak gibi bir eğilimim var. Aslında ilk başta uzun sürmesini planlıyor da değilim ama mesela “Can’t Go Back” albümünü kaydetmeye başlarken, ilk başta yanlış başlangıçlar yaptığımızı düşünerek daha dinamik bir albüm olabilmesi için yeniden yeniden başlamak zorunda kaldım. Tıpkı özel hayatında doğru kişiyi bulana kadar hatalar yapmak gibi.
İlk çıkışınıza dönecek olursak, ”Twist in My Sobriety” gibi duyguları çok güçlü bir şarkıyı söylerken henüz 19 yaşındaydınız; sizi öylesine melankoliye sürükleyen ve ilham veren neydi?
Sanırım o genç yaşlarda dil ile ilişkiniz, farklı fikirlerle ilişkiniz çok çok parlak oluyor. O dönemde yeni yeni fikirler okuyorsunuz; öğreniyorsunuz. Mesela şimdi o şarkıyı yazamazdım, çünkü öyle bir dilim yok. Sanırım o zamanlar bana ilham veren çevremdeki dünyaydı, gençlik döneminin hassasiyetleriydi.
 
O halde İstanbul yepyeni bir Tanita Tikaram’la buluşurken, İstanbul’a daha önce de geldiğinize göre aklınıza, kalbinize ilk gelenler?
Açıkçası, yemekler… Ayrıca oldukça hareketli bir şehir ve hatta şimdilerde gittikçe daha hareketli hâle geliyor gibi. Çok yüksek bir enerjisi var ve bu oldukça çekici geliyor. Şehriniz sanki yeni yeni oluyor gibi; enerjisini yeni yeni buluyor ve eminim gittikçe daha çok kişiyi çekiyor olacak.
 
Meşhur şarkınız “Twist in My Sobriety” vaktinde efsanevi Liza Minelli tarafından bile yeniden yorumlandı; o şarkının öylesine parlak döneminde Minelli ile de tanışmış mıydınız?
Çok küçüktüm. Liza Minelli’yi görmüştüm de hatta sanırım şarkıyı kaydettiği zamanlardı; ama gidip tanışmadım, küçüktüm, çekiniyordum. O yaşlarda belki de farklı bir jenerasyonun yıldızı olduğu için hayranı da değildim ama şimdi elbette büyük hayranlık duyduğum isimlerden biri ama o dönemki fırsatı kaçırdım.
 
1990 yılında bir Elvis Presley yorumuyla kayda girmiştiniz ve “Loving You” şarkısını söylemiştiniz; Elvis’ten başka kimleri seversiniz, son zamanlarda kimleri dinliyorsunuz?
O yıllarda Elvis ve Beatles severdim. Hâlâ Elvis seviyorum ama o yıllarda ayrıca büyük bir hayranlıkla dinliyordum. Son zamanlarda bol bol Chaka Khan dinliyorum. Ella Fitzgerald, Dusty Springfield, Doris Day dinlemeye bayılıyorum. Ayrıca Funk da dinliyorum.
 
Türkiye’de 80’leri sevenler size ayrıca bayılırlar, peki siz o dönemin müzikleriyle aranızda bir bağ hissediyor musunuz; hatta o dönem yıldızlarından sevdikleriniz var mı, Samantha Fox sevecek haliz yok siz kimleri dinlerdiniz?
(Gülüyor) Samantha Fox harika. Ama ben o yaşlarda, 80’lerde 20 yıl öncesinin şarkılarını dinliyordum. Daha küçük olduğum zamanlarda da müziğe verecek param yoktu. Annemler ne dinliyorsa, onları dinliyordum. Aretha Franklin, The Beatles, Rolling Stones… Şimdi küçük yeğenlerimi görünce şaşırıyorum, onlar da Nina Simone dinliyorlar. Bana bu çok doğal geliyor; eğer meraklı bir çocuksan tüm arkadaşların gibi Justin Bieber dinlemezsin. Cool olduğunu düşündüğün müzikler keşfetmeye çalışırsın.
 
Son albümünüzde Rock & Roll isimli parçanızın sözlerinde bütün bildiğim Rock’n Roll itirafı var, gerçekten öyle mi ve Rock’n roll sizce ne ifade ediyor?
(Gülüyor) Bence şarkının sözleri sadece eğlenceli sözler çünkü benim için Rock’n roll çok eğlenceli. Ama tarihi olarak baktığınızda rock’n roll’un köklerinde ayartıcılık ve cinsellik var.
 
Sizin milyonlar satan albümünüz “Ancient Heart” ve büyük hitiniz “Twist in My Sobriety” ile geçmişteki imajınızda fazlasıyla melankoli var; oysa ki karşımda hiç melankolik bir kadın yok, yoksa âşık mı oldunuz?
Genç bir kızken biraz triplerdeydim, melankoliktim. Tanrı’ya şükür artık böyleyim, hâlâ öyle olduğumu düşünsene; bence iyi ki değiştim. Çocuklar o yaşlarda böyle hâllere hep girerler biliyorsun, ben de iyi ki değiştim.  

Etiketler: kültür sanat
İstihdam