10/02/2011 | Yazar: KAOS GL

Dünya edebiyatının bilinen en kısa deyiş biçimi olarak

Mini Mini Öyküler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı Dünya edebiyatının bilinen en kısa deyiş biçimi olarak kabul edilir ‘haiku’lar. On yedi heceden oluşan haiku, bir ‘an’ı ya da bir imgeyi anlatır. Bir sadeleşme örneğidir adeta. Özünde, en az olanla yetinme sanatı ve detay, fazlalık, gereksiz süslemelerden kaçınma felsefesini barındıran Zen Budist sanat formudur. ‘Haiku’ların hissedilen ilk özelliği, dondurulmuş zaman dilimi sunmasıdır. Bir anın sonsuzluğa uzanan resmi gibidir. Süregelen bir duygunun çok yoğun olarak yaşandığı bir ‘an’ı anlatır: “Birden bir ürperme/ odamda ölmüş karımın/ ayağıma takılan tarağı” (Taniguçi Buson, çev.: Cevat Çapan) ya da “Su testisi çatlar/ kırpmam gözümü/ buzlu gecede” (Başo çev.: Oruç Aruoba) örneklerinde olduğu gibi, bir anın resmini başka duygulara gönderme yaparak anlatır. 

‘Geçmişi anlar berraklaştırır’
Murathan Mungan’ın yeni kitabı ‘Kibrit Çöpleri’, haiku’nun bir ‘an’ı anlatma öğesine uyan, kıpkısa öyküler ve zaten kitap, ‘takribi ve vasati kıpkısa öyküler’ altbaşlığını taşıyor. Kitapta yer alan seksen mini öyküyü birbirine bağlayan bir tema yok ama hepsi aynı estetik yaklaşımla yazılmış olduğundan kitabın görünür bir bütünlüğü var. Mini öykülerin bazıları birkaç satırdan oluşuyor, en uzun öykü ise ancak bir sayfa uzunluğunda. Mungan uyarıcı etki kullanarak, okurda belli bir ürperti duygusu yaratmayı amaçlıyor. Öykülerin kısa olması da mutlaka yoğunluğu arttıran bir öğe oluyor. Klasik bir öyküde anlatılan olay, tüm çerçevesiyle, etkilediği karakterlerle ve geçmişiyle canladırılır, oysa bu mini öykülerde bir an’a odaklanmamız ve tek imge üzerinden canlandırılıyor duyular. Yazar, birkaç kez bu öykülerin nasıl olduğunu, nasıl okunmalarını istediğini söylüyor. ‘An’ adlı öyküde kitapta yer alan metinlerin özüyle ilgili önemli bilgi veriyor okura. “En kısa hikâye parçasına an denir. Bazı anlar bütün yaşamımızı belirler. ‘Bütün yaşamımız’ dediğimiz de o birkaç âna bakar aslında... Bu yüzden yıllar sonra en çok hatırladıklarımız anlardır. Gerisi bulanıktır. Geçmişi anlar berraklaştırır.” Öykülerin kısalığı ile ilgili olarak ‘Duman İşaretleri’ adlı öyküde onları “kısa kesik duman işaretleri”ne benzetir. Bu kitapta yer alan metinleri okumak için de çok yerinde bir benzetmedir bu; Mungan tam da bir haiku tadında anlatır öykülerin özünü: “Derin derin aldığın soluğu, yavaş yavaş verirsin yüksek dağlarda. Nice tırmanmalardan sonra çıktığın açıklık. Kazandığın doruk. Azalmış sözün duruluğu. Kaynak suyu berraklığı.” 

Ani uyanışlar
Mimarlık, tasarım ve sanat dallarında başlayan minimalizm akımı, bir yapıtı en temel ana öğesine indirgeyen ve diğer tüm yüklerinden arındırmak düşüncesiyle gelişmiştir. Edebiyatta ise betimlemeleri mümkün olduğunca en az sözcükle dile getirmeyi amaçlar. Özellikle belirteç kullanmayan, içeriğin kendi anlamlarına yönelten, hatta simgeleştiren bir anlatıdır. Okurun da metni paylaştığı bir edebiyat akımıdır, çünkü okur kendi imgeleri üzerinden yeniden kurgulayabilir. Yazar mümkün olduğunca metne müdahale etmez, sözcüklerin kendi yönlerini seçmelerine, sübjektif anlam yüklemelerine açık bırakır.
‘Kibrit Çöpleri’ bu türden kısa metinlerden oluşuyor. Murathan Mungan dondurulmuş anlar üzerinden okurun zihninde imgeler yaratıyor. Gündelik hayatın sıradanlığı içinde fark edilmeyen bir imgeye dikkat çekiyor ve okurun zihninde bir uyanışa neden oluyor. Aslında bu türden ani uyanışlar haiku’ların da amacıdır; ani bir ses patlaması gibi imgenin zihne girmesi beklenir. Dikkat çekilen, sonsuzluk içinde yakalanmış, sonsuz sayıdaki anlardan sadece biridir ama bu âna dikkat çekilmesiyle ötesindeki başka şeyler anlaşılır olur. 

Hiç klişe kullamadan...
Metinlerin bir kısmı insan portrelerinden oluşuyor. ‘İşsiz’, hayatında çalışmamış babayı, ‘Müfide’ artık karşılaşmaktan zevk alınmayan eski tanıdığı, ‘Yaşar Yenge’ sevilen bir aile üyesini, ‘Yüzme Kayaları’ torunu karşısında sevecenleşen bir dedeyi, ‘Keşke Böyle Olmasaydı’ yakınlık duyulan bir kadını anlatıyor. Portresi çizilen karakterin özündeki bir özellik onu resmetmemize yetiyor. Örneğin ‘Keşke Böyle Olmasaydı’ öyküsünde “Bir ayağını altına alıp yün sarıp örgü ördüğü, gazete-kitap okuduğu pencere önündeki uzun ayaklı lambanın latında şefkatle ışıyan yüzüyle beni beklediğini bilirdim” karakter hakkında verilen tek betimleme. Buna rağmen, anaç yapısını, şefkatli kişiliğini sadece bu satırlardan anlayabiliyoruz. Bu metinler yavaş okuma gerektiren, okuru kendi imgelerine götürmeyi amaçlayan öyküler. İlk öyküde yazar “söylediklerimi, gösterdiklerimi buna göre tartıp biçin. Sizden tek isteğim, hız yapmayın okurken. Göze az görünenler, hızda çabuk kaybedilirler” diye uyarıyor okuru.
Son zamanlarda klişeler üzerinde çok düşünür oldum. ‘İyi’ edebiyat ile diğerleri arasındaki en önemli fark, hiç kuşkusuz, klişeler. Twitter çağında yaşayan insanlar olarak geliştirdiğimiz yeni beceri, sınırlı sayıda harf kullanarak kendimizi ifade etmek. Ayrıca çağımız insanı, filozofları dev metinlerden değil atasözleri haline getirilmiş alıntılardan tanımaktan rahatsızlık duymuyor. Bu yüzden çağımızı, klişeler çağı olarak adlandırmak yanlış olmaz. Aşk, ölüm, hayat, barış hakkında herkesin dilindeki büyük doğrular, hap şeklinde söylenmeyi bekliyorlar. George Orwell, ‘Politika ve İngiliz Dili’ adlı kitabında “ölü mecaz” olarak tanımlıyor klişeleri. Murathan Mungan birkaç satırla anlattığı öykülerde bilinçli bir minimalizm kullanıyor fakat bu metinlerde azla anlatmak, kesinlikle az’ı anlatmak ile aynı şey değil. Yazar hiç klişe kullanmadan içten bir sesle olay ve kişilere yakınlaştırıyor okuru. Klişeler konusunu da yine ilk metinde ele alıyor (bu aynı zamanda okuma kılavuzu görevi görüyor.) ‘Hayat Böyle!’ adlı birkaç satırlık metinde “geçmiş olsun” “kendini fazla hırpalama” “neler görüp geçirmiyor ki insan!” “hayat böyle” gibi klişeleri sıraladıktan sonra “bazı boktan lafların bu kadar gerçek olması ne kadar kötü değil mi?” diye soruyor. Mungan’ın bu kitaptaki metinleri/öyküleri/şiir-öyküleri (en doğru tanım bence) öze inen ve en azla yetinen bir dil kullanıyor ve bu sayede zarif bir şiirsellik kazanıyor.

KİBRİT ÇÖPLERİ
-takribi ve vasati kıpkısa öyküler-
Murathan Mungan
Metis Yayınevi
2010
108 sayfa
9.5 TL.


‘Meraklarım, inatlarım, takıntılarım...’
“Diğer deneme kitaplarıma göre biraz daha farklı bir içeriğe sahip olan bu kitapta yer alan yazıların çoğu, yazarlık dünyam hakkında masanın arka tarafından söz alan; yazdığım şiir, öykü, oyunlara ilişkin kimi ipuçları taşıyan, bazen aydınlatıcı göndermelerde bulunup bazen açıklama yerine geçebilecek notlar düşen irili ufaklı yazılardan oluşuyor. Yazı’mın kendimce ışıklandırabildiğim art alanlarını okura açmak, ön çalışma ve tasarımlara ilişkin bazı fazladan bilgileri onunla paylaşmak, bu vesileyle de kendi üstüme yüksek sesle düşünme isteği denebilir en fazla. Baştan belirteyim, amacım okurun işine karışmak, onun işini yapmak değil; bunca yıl sonra “kendi kendinin çevirmeni ya da eleştirmeni olmak” gibi bir niyetim de yok. Okunmaya başladığında hemen görülebileceği gibi, yazdıklarım üzerine iri sözler etmeye, kapsamlı açıklamalarda bulunmaya, derin çözümlemelere girmeye kalkışan yazılar değil bunlar; hatta tersine kimi zaman önemsiz sayılabilecek ayrıntılara, gözden çabuk kaçabilecek bağlantılara, yazarlık takıntılarıma dikkat çekmeyi, okurda bu yönde bir farkındalık geliştirmeyi amaçladıkları söylenebilir. İçlerinde bazı metinleri rahatlıkla “anı-deneme” olarak nitelendirebilir, hatta bazılarını azıcık hercai bulabilirsiniz. Öyle ya da böyle bu yazılar okura, benim yazı yazarken, kitap çatarken/kurarken/yaparken değer verdiğim, gözettiğim, dikkat ettiğim, özen gösterdiğim, kerteriz aldığım noktalar hakkında fikir verecek; hassasiyetlerim, ölçülerim, meraklarım, inatlarım, takıntılarım konusunda bilgilendirecektir.
Stüdyo Kayıtları’na bu bilgilerin ışığında bakıldığında, önceki deneme kitaplarıma oranla malzemesi gereği daha kişisel bir ton taşıdığını söyleyebilir; bu nedenle de yapıtlarıma ve yazarlık dünyama özel bir yakınlık duyanları biraz daha yakından ilgilendireceğini varsayabilirim. Bu arada bu kitabın, ben ve kitaplarım üzerine inceleme ya da akademik çalışma yapacak kişilere kısıtlı da olsa yardımcı kaynak oluşturabildiğini ummak isterim. (‘Kayda giriyoruz! 3, 2, 1, kayıt!’)”

Stüdyo Kayıtları
Murathan Mungan
Metis Yayınevi
2011
288 sayfa
21.5 TL.

İlgili Bağlantı:
http://www.kaosgl.org/icerik/murathan_mungan_subat_ayinda_ankara_ve_izmirde


Etiketler: kültür sanat
nefret