18/07/2008 | Yazar: Kaos GL

Öpüşme bitti. Ben de bittim. Hiç sonu gelmeseydi keşke. Gülümsüyorum. ‘hiç bitmese keşke’ diyorum. Beni tekrar öpüyor. Allahım şimdi ağlayacağım hüngür hüngür.

Öpüşme bitti. Ben de bittim. Hiç sonu gelmeseydi keşke. Gülümsüyorum. ‘hiç bitmese keşke’ diyorum. Beni tekrar öpüyor. Allahım şimdi ağlayacağım hüngür hüngür. (bu kadar mı tatlı olunur!) Zor tutuyorum kendimi. Dudaklarını bırakıyorum. ‘hadi yemek yiyelim’ diyorum. ‘belki sonra da film izleriz’. 3. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda Duygunun Baharı Özel Ödülü’nün sahibi öykü. 

İmge Oranlı

''3. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI – Duygunun Baharı Özel Ödülü’ – 2008

Evimizin bahçesinde çiçekler vardı. Kırmızı, mor ve sarı çiçekler. Ağaçların isimlerini bilmekte nasıl zorlanıyorsam işte çiçeklerin de türlerini bilemiyordum. Bilemiyorduk. Biz neredeyse tüm hayatını şehirlerde geçirmiş olanlar. İşte böyle kırsala çıkar çıkmaz başka bir dünyaya gelmiş gibi afallıyorduk. Afallamıştım. Yaklaşık 3 aydır bu trakya kasabasında, istanbulun sayısız otobüs hattı ezberimden siliniyor, çiçek böcek ismi öğrenmeye çabalıyordum. Gerçekten mümkünmüydü otobüsleri unutmak peki. Buna direnmeyecek miydim? Halâ şimdi ile ilişkim geçmişin silinmesi üzerinden miydi? Yaşandıkça biten bir hayatı mı sahneliyordum. Melankoli neden bende bu denli arabesk tınlıyordu. Arabesk? Kendimi hem çok uzak hem de çok yakın hissettiğim ender kelimelerden arabesk hayatıma bir girip bir çıkıyordu.

Hayatıma bir girip bir çıkan ailem gibi. Hayatıma girip de çıkmamış tek kişi bendim sanırım. İşte burada kocaman bir gülümseme yayılıyor suratıma. Kendimle barışık olduğum için değil. Komik olduğu için. Bu düşünce bana bugün geldiği için. Evet evet. Hayatıma girip de çıkmamış olan tek kişi bendim. Peki şu ilerideki kadın kimdi? Bahçede oturan. Bahçede bilmem ne ağacının altında oturan ve sanırım uyuklamakta olan bu kadın. Peşi sıra Trakya’nın ücra köşelerine geldiğim. Ama bu sefer farklı mıydı yoksa? Çünkü ben onun hayatına girmiştim. Benim olmayan bir hayata girmiştim bu sefer ve kendi hayatımdan da çıkmıştım. Demek ki insan kendi hayatından da çıkabiliyormuş! Öyle değil mi ya... Benim olmadığı besbelli bir hayatın içine düştüm işte. Ben şehir kızı. Ben kentlilerin en önde gideni. Kentsoylu. Kendini bir şehirden başka hiçbir yerde hayal edemeyen ben, işte Trakya’nın bir kasabasındayım. Hangi kasabası bu Trakya’nın? İçinizden bir isim tutun eğer biliyorsanız. Ben tutamıyorum.

O, bahçede ağacın altında uyukluyordu. Hiçbir zaman uyuklayamayan ben şaşkınlıkla izliyorum önümdeki manzarayı. Ben sadece uyuyabilirim ama uyuklayamam. Tedirginliğin tığı ile dokunmuş ben, ancak yatağımda, kendimi uyutabilirim. Bahçelerde, çiçek böcek arasında uyuklayan bu kadını çok kıskanıyorum birden. Onun bağıran rahatlığını. Ve neredeyse her öğlen şu ağacın altındaki zamanını. Zamanı bölmek diye bir fikir geçiyor aklımdan böyle anlarda. Zamanı ortasından bölmek. Onun zamanını bölüp benimkine katmak. Yanına gidip oturuyorum. Kendinden utanan bir çocuk olup yüzümü omzuna saklıyorum. Böyle zamanlarda içimde beni kemiren utanç hiç eksik olmuyor. Ama karşımda ‘iyiki geldin’ var. Karşımda ‘nasıl da dalmışım...sen ne yapıyorsun’ var. Karşımda tüm utançlarımı rafa kaldırmamı isteyen biri var. Buna ayar aymaz ona sarılıyorum. Beni tutan bu kadına tutunuyorum. Onun hayatına.

‘yemek yaptım. acıktın mı?’ diyorum.

‘evet olabilir’ diyor ‘ne yaptın?’

Senin en sevdiklerinden birini yaptım. Patlıcan biber kızartması. Sarımsaklı yoğurt, domatesli sos. Salata yaptım. Şarap açtım. Senin için buralara geldim. Hayatımı bıraktım. Hayatımı bıraktım. Hayatım beni bıraktı. Hayatım dedi ki bana git, defol. yeterince sıkıcısın git mutlu ol dedi. Ben de senin yanına geldim. Sana daha nice patlıcanlar kızartıp daha seni nice mest etmek için. Çok iyi yaptım.

İçim ısındı birden. Gözlerim doldu. İnsan sevince ne çok ağlıyormuş meğer.
O hep görmemezlikten geliyor dolan gözlerimi. Hiçbirşey demiyor. Elimi sıkıyor bazen. Elimi tutup elimi sıkıyor.

Ben sofra kurmaya gidiyorum mutfağa. O da peşimsıra gelmek istiyor. O biraz daha dinlensin. Biraz daha uyusun. Bir rüya daha görsün istiyorsa.

Biriyle çok yakın olduğunuzda yalnız kalmak istersiniz. Fiziksel bir yalnız kalma isteğinden söz ediyorum. O yakınlık o denli içsel olduğunda yani o denli paylaşıldığında kendi başına vakit geçirmek çok keyifli bir hale gelir. Yalnızlık bile yalnızlığını yitirir neredeyse. Yalnızlık yalnızlığından kurtulur. Belki garip de bir şiddeti var bunun. Çünkü bugün yalnızlığın yalnızlığından arındırılması ne denli huzur veriyor ise, bu huzur, yalnızlığın yalnızlığını tekrar kazandığı o gün geldiğinde şiddete dönüşecektir. Ve o gün mutlaka gelir. Ne gün gelecek acaba o gün? diye düşünüyorum aniden. Aciliyetle savuşturulması gereken bu düşünceden korkuyorum. İnsan neden hep en korktuğunu düşünmeye meyleder. Korku neden korkudan korkmaktır. Korkunun ecele faydası yok diyor atasözü. Tabiki yok. Çünkü eceli getiren korkunun ta kendisi. Evet gerçekten de korktuğu başına geliyor insanın. Korktuğunu çağırıyor çünkü insan, çağırıyor lanet olası.

Hayatım boyunca korku tarafından belirlenen biri oldum. Korku tarafından belirlenmediğim alanlarda ise cesurdum. Ama o cesaret bile o kadar korkuya dair ve korkudan nefes almakta ki. Nasıl bir cesaret diye sormadan edemiyorum kendime.

Neyse. Evet. Nerede kalmıştık. Hayatımın dinginliğinden bahsediyordum. O yüzden beynimde sürekli uçuşan düşünceler var. Dinginlik bir başka imkanı açıyor, düşünceyi açıyor. İşte görüyorsunuz!

Mutfağa giriyorum. Yer örtüsünü çekmeceden çıkartıyorum, ağacın altına sofra kuracağım. Koca bir tepsiye tabakları ve yiyecekleri yerleştirerek bahçeye taşıyorum. O istediğim gibi yerinden kalkmadı. Karşınızdakinin sizin beklentilerinizi yerine getirmesi sizi neden bu denli mutlu eder. Bunda çok kibirlice ve bencilce bir yan varmış gibi geliyor hep. Bir de şöyle birşey vardır. Karşınızdakinde beklenti yaratmak. Beklemediğini bekletebilmek. İstemediğini istetebilmek. Ve bunun hiç sonu yoktur. Bir çeşit bağımlılık gibi gittikçe daha çok verirsiniz, daha çok sarhoş etmek istersiniz tüm imkanınızla. Ve o da istemeye ve beklemeye alışır. Bir insanı esir etmek böyle birşey. Esaret hep bir tür bağımlılığa dair. Ben çoğunlukla bunu yapageldim hayatta. İstemsizce ve fakat sanırım bir tür ihtiyaçtan. Çünkü birine bağlanmak tek başınıza yapabileceğiniz bir iş değildir, siz ona bağlanırken onun da size bağlanması gerekir. Hem bağlanmayı hem de bağlamayı bilmek gerekir bu nedenle.

Nasıl oldu da düşüncelerim böyle çirkinleşiverdi. Nasıl oldu da sevgiden bahsetmek bir performansa dönüştü, ihtiyaçlar üzerinden yütürülen bir oyundan bahsediyor gibiyiz. Böyle konuşmak çoğu zaman daha çok işime geldiği için mi bu söylemi kullanıyorum, yoksa gerçekten inanıyor muyum bu söylediklerime? Tüm güzelliklerin bir başka dolayımdan mı geçmeleri gerekiyor güzel görünmeleri için? Saf ve dolayımsız bir duygudan bahsedemeyecek miyiz? Şu yemek yapıp sofra hazırladığım insan. Şu beni mutlu ettiği için minnettarlık duyduğum kadın. İşte gözlerimi dolduran sanırım tam da bu minnettarlık duygusu.

Ama işte görüyorsunuz. Göz yaşlarını silmek gerekiyor hep. Güzellikler çıkarlara bağlanıyor, ihtiyaçlarla tıkındırılıyor. Birinin boğazına huni dayayıp içine yemek dökmek gibi sevgimin içine tüm zaaflarımı boca ediyorum. Mecburen. Mecburiyetten. Korkudan. Korkmaktan. Çünkü güzelliklere inanmak zor. Hayatta güzel şeyler olduğuna. Güzel şeylerin başınıza gelebileceğine inanmak zor. Doğru değil mi? Çok mu abartıyorum yoksa?

‘canım’ ‘iyimisin sen?’ ‘gözlerin mi dolmuş senin?’

Şaşırıyorum birden. Ürküyorum. Böyle doğrudan söylemezdi bunları. Hep görmezden gelirdi, ben de melonkolimi, arabeskimi kendime saklardım, içimde biraz büyütür sonra pencereden salardım. Uçup uçup geri gelirlerdi. Mutlaka gelirlerdi. Beni çok severlerdi. Ben onlara çok iyi bakardım çünkü. Çok iyi beslerdim. Uzun yıllardır birlikteydik. Ben onları çok iyi tanır, onlar da beni iyi bilirlerdi. Aslında her zaman çok iyi anlaştığımızı söyleyemeyeceğim. Bazen sevdiğimle aramı bozarladı. Ben onlara hiç pas vermezsem eğer, uzun süre kanıma giremezlerse fena kıskanır, hemen bir fenalık düşünür, bir kavga patlatırlardı.

İşin güzeli Onu sevmişlerdi. Çünkü O bana onları unutturmuyordu, işte bugün olduğu gibi arada bir kaynaşıp sevişmemize izin veriyordu. Ahh..ne tatlı dakkikalardı onlar. Bir yudum şarap ve içli bir müzik eşliğinde oldu mu bir de, keyfimize diyecek olmuyordu.

‘yok iyiyim.’ ‘biraz duygulandım işte.’

‘neden duygulandın?’

‘bilmem.’ ‘mutluluktan sanırım.’ ‘galiba çok mutluyum ben.’ ‘ve bir türlü alışamıyorum.’ dedim, küçük bir tebessümle.

‘canım benim’ dedi. ‘canım benim’ ‘alışırsın’ ‘alışacaksın’ ‘alışmalısın’ ‘kendini melankoliye kaptırma...’

‘off..nasıl da anlıyor hemen’ diye geçirdim içimden. Bağımlılığımın farkında.

‘haklısın.’ ‘yavaş yavaş alışacağım’ ‘pek inanamıyorum bütün bunlara’ ‘herşey çok kısa zamanda gelişti’ ‘ben seni ne zaman buldum?’ ‘sen beni ne zaman sevdin?’ ‘nasıl oldu bütün bunlar’ ‘ve burası neresi?’ ‘herşey, o kadar yabancı geliyor ki bazen’ ‘mekansızlık ve zamansızlık var üstümde’ ‘herşey çok gerçek üstü geliyor’ ‘çok yabancı ama o kadar da tanıdık ki...’ ‘kafam karışıyor...’. Tüm bu sözler aniden döküldü dudaklarımdan. Sözlerimi bitirmeden beni öptü. Biraz irkildim önce. Susturulmuş gibi. Beni yatıştırmak istiyor biliyorum. Çünkü ne diyeceğini bilemiyor. Diyecek bir şey yok gerçekten de. Bunları kendime saklamalıydım diye düşünüyorum. Ne gerek vardı şimdi bu tatsızlığa. Çünkü tatsızlaştı işte. Büyüsü bozuldu. Büyüler bozuldu. Allahım büyüleri bozmakta ne kadar ustayım. Ortaçağda yaşasaydım iyi bir cadı olurdum kesin. Bilge bir cadı olurdum.

Öpüşme bitti. Ben de bittim. Hiç sonu gelmeseydi keşke. Gülümsüyorum. ‘hiç bitmese keşke’ diyorum. Beni tekrar öpüyor. Allahım şimdi ağlayacağım hüngür hüngür. (bu kadar mı tatlı olunur!) Zor tutuyorum kendimi. Dudaklarını bırakıyorum.
‘hadi yemek yiyelim’ diyorum. ‘belki sonra da film izleriz’.

Birincilik Ödülü: [[Sappho’yla Sevişmek]] - Angelique

İkincilik Ödülü: [[Ahret Çiçeği]] - Poo

Üçüncülük Ödülü: [[30 Dakika]] - Hidden Dragon

Bağlılık Özel Ödülü: [[Bir Kadının Pusulası]] - Ekin Ak

Eller Konuşur/Tutkunun Kanatları Özel Ödülü: [[Kesişen Düşlere]] - Jarmush

*2006/2007 öykülerini okumak için:

[[‘Kadın Kadına" öyküler]]

*Konuyla ilgili haberler:

[[Ten ve tutkulu öyküler yayında]]

[[‘Ten ve tutku’yu yazanlar kazandı]]

[[Kadınların mürekkebinden ‘ten ve tutku’ akacak]]

[[İlk aşklarını anlatanlar kazandı]]

[[İlk Adım, İlk Kadın, İlk Aşk]]



Etiketler: kadın
İstihdam