15/03/2019 | Yazar: Aslı Alpar

Orta Doğu Teknik Üniversitesi kampüsünde LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığı hazırladığı raporla yansıtan trans eylemci Murat Korkmaz ile ayrımcılığa karşı mücadeleyi konuştuk.

“ODTÜ’de LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığın yapısal nedenleri var, rektörlük görmezden gelmemeli” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Orta Doğu Teknik Üniversitesi kampüsünde LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığı hazırladığı raporla yansıtan trans eylemci Murat Korkmaz ile ayrımcılığa karşı mücadeleyi konuştuk.

Murat Korkmaz LGBTİ+ aktivizmine Antep’te başlamış, bu kentte LGBTİ+ örgütlenmesinin içinde yer almış ve üniversiteyi okuduğu Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) kampüsteki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını raporlaştırmış bir öğrenci.

ODTÜ’de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Programı’nda yüksek lisans eğitimine devam eden Murat Korkmaz, kampüsteki ayrımcılığı raporlaştırmakla kalmadı, derslerde cinsiyetsiz zamir kullanılması için farkındalık çalışmaları yürüttü, kampüste cinsiyetsiz tuvalet için çalıştı ve trans+, cinsiyetsiz kişiler arasındaki iletişimi kuvvetlendirme amacıyla çıkarılan Akışkan Sayfalar Trans+ Fikir Kültür ve Sanat Dergisi’nin içinde yer aldı.

Kendisi ile buluştuk ve hem hazırladığı raporu hem eğitimdeki cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımcılığını hem de LGBTİ+ aktivizmi hakkında konuştuk.

Sözü Murat’a bırakalım…

LGBTİ+ aktivizmiyle nasıl tanıştın?

Lisede, 10. sınıfta 2010 yılıydı sanırım, önce sınıf arkadaşlarıma açıldım, onlara LGBTİ+ farkındalığı arttıracak kitap ve dergiler dağıttım ama örgütlenecek kimse, bağlantılarım yoktu. Sürekli sosyal medyadan Antep’te bir arada durabileceğim kişiler bulmaya çalıştım. O sırada da boş durmadım, kentin banklarına sloganlar yazdım. İki yıl böyle geçti.

12. sınıfta -ki Antep’teki son senemdi- Yeşiller ve Sol Gelecek Parti’sinin bir haberini gördüm internette. Yeşiller ve Sol Gelecek’in LGBTİ üzerine çalışmalar yaptığı yazıyordu. Antep’te ofisleri olup olmadığını kontrol ettim, vardı. Soluğu orada aldım. Küçük bir LGBTİ grubu kurmuşlardı, eşcinsel bir erkek dışında gruptaki diğer kişiler heteroseksüel ve natrans LGBTİ+ hak savunucularıydı. Açık kimliğimle ben de eklenmiştim. İlk etkinliğimiz Antep Üniversite’sinde farkındalık arttıran bir stant açmak oldu. Bu bilgilendirme standına ne yazık ki dışarıdan müdahale oldu, stant provoke edildi. Daha sonra sayımız artmaya başladı ve ayrı bir örgütlenme kurmaya karar verdik. ZeugMadi böyle kuruldu, haftalık toplantılar yapmaya başladık, Antep’teki ilk Onur Yürüyüşü’nü gerçekleştirdik. Sonraki sürece, üniversiteyi Ankara’da kazanınca dâhil olamadım.  

4 dersin 3’ünde cinsiyet ataması…

Üniversiteye geldin burada da derslerde cinsiyet belirtmeyen zamirlerin kullanılması için mücadele yürüttün. Olumlu bir sonuç alabildin mi?

Başlarda olumlu sonuçlar elde edebilecekmişiz gibi görünüyordu. Hatta ODTÜ’nün hazırlık sınıflarında da bu uygulamaya geçilmesi için süreç başlatma planlarımız vardı, daha büyük ölçekli bir çalışmaya evrilecekti, fakat ilerleyen zamanlarda öğretim üyeleri ve öğrencilerin buna dikkat etmediğini gözlemlemeye başladım.

Üniversitede derslerin içeriklerini, sınav tarihlerini, ders materyallerini, derste dikkat edilmesi gereken kuralları belirten bir kılavuz (syllabus) verilir öğrencilere. Bir ders özelinde hatırladığım bir değişiklik yaşandı. Bu dersin kılavuzunda daha önce “herhangi bir ırka, cinsiyet kimliğine ve cinsel yönelime vs. ayrımcılık yapılmasına izin verilmeyeceğine” dair ifadeler vardı ancak cinsiyetsiz dil kullanımına dair bir uyarı yoktu. Bir sene sonra ise dil konusunun eklendiğini görmüştüm.

Benim yaptığım çalışmanın sonucu diyebilir miyiz bilemiyorum ama bir ders özelinde böylesi güzel bir değişim yaşanmıştı.

Bu kurala dikkat ediliyor mu peki?

Belirttiğim gibi çok da dikkat edilmiyor aslında. Meşrulaştırmak için söylemiyorum ama sonuçta uzun yıllar “he / she” zamiri kullanan kişiler için birden cinsiyetsiz bir zamir olan “they”i kullanmak kolay olmayabilir. Bu gayet anlaşılır fakat cinsiyet belirtmeyen zamirlerden kaçınarak he/she kullanımının sürdürülmesi kişilere cinsiyet atanması anlamına geldiği ve ikili cinsiyetçi olduğu için benim için kabul edilemez de bir durum.

Kabul edemediğim bir şey daha var. Çok açık ve aktif bir biçimde trans mücadele veriyorum kampüste, cinsiyetsiz olduğumu beyan ediyorum buna rağmen bazı hocalar derslerde “sınıftaki tek erkek sensin herhalde”, ya da beni de kast ederek “sınıfta 2 erkek öğrenci var” gibi cümleler kurabiliyor. Üstelik bu ODTÜ’nün Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Programı’nda oluyor… Geçtiğimiz dönem ve bu dönem toplam 4 ders aldım, bu derslerin 3’ünde öğretim üyelerince cinsiyet atamasına maruz kaldım. Bu ciddi bir sorun bence…

Akışkan Sayfalar nasıl ortaya çıktı?

Fikir benden çıktı. Trans+ ağı, cinsiyetsiz, gendernonbinary kişiler arasındaki iletişimi sağlamak, kampüste yeni bir alan yaratmak için Akışkan Sayfalar’ı çıkardık. İlk sayıda Arda Aksoy isimli bir arkadaşım ve ben vardık sadece, ilk sayının çıkabilmesinde onun desteği de çok büyüktü, ikinci sayıda dokuz kişi olduk. Ancak ekonomik sebeplerden dolayı ikinci sayıyı basamadık… Basılı bir dergi olmayınca da ilgi azaldı biraz.

İki ve üçüncü sayıları yalnızca online olarak yayımladık. Hatta okuma zorluğu çekenler ve körler için üç sayının da seslendirmesi yapıldı. Fakat emek veren kişi sayısının azalması, işe başlamam ve bir yandan da eğitimim sebebiyle artık Akışkan Sayfalar’a ayırabilecek vaktim ve enerjim olmadığını hissettim. Bu sebeple bir süreliğine rafa kaldırdım bu projemi diyebilirim.

“Lisans eğitimindeki ders içeriklerinde birçok ayrımcı ifade yer alıyordu”

Peki, ODTÜ kampüsünde senin karşılaştığın ayrımcılık hakkında konuşacak olursak…

Kampüste zor günler benim için 2016’da başladı. Daha önce eşcinsel olarak tanımlıyordum kendimi ve erkek kimliğimi sorgulamamıştım. 2015-2016’da trans/non-binary olarak açıldım. Bu değişiklikle birlikte hiç yaşamadığım şeylerle karşılaştım, gizlice fotoğrafımı çekmeye çalışanlar, araçtan camı açıp küfür edenler… Bir süre sonra bunlar kampüste her gün yaşadığım şeylere dönüşmüştü. Kantin çalışanları beni gördüğünde bir birini dürtüyordu, artık alışveriş yaparken bile bıkkınlık hissediyordum.

Yaşadığın ayrımcılık mı ön ayak oldu raporu hazırlamana?

Rapor bildiğin üzere 2016-2017 yılını kapsıyor. Bu tarih kişisel olarak benim ayrımcılıkla en sık karşılaştığım süreçti. Kampüste karşılaştığım ayrımcılık nedeniyle derslere gitmeye çekiniyordum. O dönem psikoloji lisans eğitimini alıyordum. Hocaların sürekli bana erkek cinsiyeti atamalarının yanında ders içeriklerinde de birçok ayrımcı ifade yer alıyordu, kendimi çok rahatsız hissediyor, anksiyete sorunu yaşıyordum.

Ayrıca bu tarih aralığında iki önemli olay daha oldu, kampüste cinsiyetsiz tuvalet için mücadele etmeye başladık ve ODTÜ’deki LGBTİ+ Topluluğu’nun Rektörlük tarafından tanınması, resmi topluluk olması için uğraştığı bir süreçti.

Cinsiyetsiz tuvalet meselesinde yönetimin ayrımcı tavrını direkt görebildik. Tüm bunlar yeni bir alana duyulan ihtiyacı önceliyor diye düşündüm, hem Akışkan Sayfalar hem de rapor bu süreçte ortaya çıktı.

Rapordan beklentin neydi?

LGBTİ+ öğrencilerin karşılaştıkları ayrımcılıklar ve bu temeldeki deneyimleri kesinlikle çok öznel ve her bir kişiyi çok farklı biçimlerde etkileyebiliyor fakat aynı zamanda bu ayrımcılıkların cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli olması bir ortak özelliklerinin olduğunu gösteriyor bize. Bu raporla yaşanan ayrımcılıkların çok sistematik ve yapısal ayrımcılıklar olduğunu kanıtlamaya çalıştım.

LGBT+ öğrencilerin Türkiye’de bir üniversitede mücadele verirken veya sadece kampüste yürürken, dersteyken neler deneyimlediklerinin arşivlenmesi, bu deneyimlerin kayda geçirilmesi, ve yıllar sonra dönüp bakıldığında somut bir biçimde görülecek olması fikri de çok kritikti benim için.

Ayrıca ODTÜ’deki ayrımcılığı ortaya koyan bu raporu yöneticiler okursa bir ihtimal ayrımcılıklara karşı tedbir alabilirler diye düşündüm. Yani Rektörlük bu alanda çalışmalar yürüten öğrenciler başta olmak üzere, öğretim üyeleri ve belki sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak daha güvenli bir kampüs oluşturabilmek adına çalışmalara başlamak ister, neden olmasın.

Bir diğer beklentim şuydu. Cinsiyetsiz tuvalet için mücadele ettiğimiz sırada İzmir’den bir öğrenci ‘mücadelenizi yakından takip ediyoruz, benzer bir çalışmayı kendi okulumuzda yapmak istiyoruz’ diye bize ulaştı, şöyle düşündüm: ODTÜ’de ayrımcılığın önüne geçmek için yapılacak yapısal değişikler mutlaka diğer kampüslere de örnek olacak…

“LGBTİ+ öğrenciler arasında destek ağı var”

Raporda belirttiğin üzere ODTÜ kampüsünde 1 yılda 138 nefret temelli ayrımcılık vakası yaşanmış. Failler herhangi bir şekilde cezalandırıldı mı?

Öncelikle şunu söyleyeyim çoğu ayrımcılığa maruz bırakılan öğrenci ilgili mercilere durumu bildirmiyor. Çünkü bu süreçte yıpranacaklarını ve faile yönelik bir cezalandırmanın olmayacağını varsayıyorlar. Ben karşılaştığım ayrımcılıkları çoğunlukla ODTÜ’deki Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme ve Cinsel Tacizi Önleme Birimi’ne (CİTÖB) yazılı dilekçe ile başvuruyorum ama buradaki hocalarımızın da yetkileri sınırlı…

Raporda bir öğrencinin “tehdit ve bedensel bütünlüğe müdahale”ye maruz bırakıldığı yazıyor. Bu suç hakkında emniyete ya da savcılığa başvuruldu mu?

Benzer şekilde, işe yaramayacağı ve yıpratıcı bir süreç olduğu düşünüldüğü için polise ya da savcılığa başvuru olmadı, ne yazık ki…

Ayrımcılığa karşı, LGBTİ+ öğrencilerle akademisyenler arasında bir dayanışma var mı kampüste?

Hocalar bir şeyler yapmaya çalışıyor mesela taciz olduğunda CİTÖB ilgileniyor, ya da hocalar ayrımcılığa uğrayan öğrenciye en azından hal hatır soruyorlar. Ama gerçek bir dayanışma olduğunu düşünmüyorum. Çünkü farkındalığı en yüksek hocalar bile derslerine ikili cinsiyetli görseller koyuyor, içerikler ekliyor, öğrencisine cinsiyet atıyor…

Ya öğrenciler arasında bir dayanışma var mı?

LGBTİ+ öğrenciler arasında destek ağı var. 2017 yılında bir olay yaşadım kısaca bahsedeyim. Kampüsün içindeki çok sık kullanmadığım Şok Market’e dört beş ayın ardından ilk kez 2 defa gittim ve üç çalışan tarafından taciz edildim. Bu süreçte ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması’ndan bazı arkadaşlarla birlikte kalabalık bir şekilde Şok Market’e gittik ve daha sonra CİTÖB’e şikâyette bulundum.

CİTÖB’teki başvuruya gelecek olursak ardından bir kişiyi o marketten göndermişler, hoş ne yazık ki yanlış kişiyi göndermişler. Tacizci hala orada ama Şok Market’te bir daha ayrımcı bir şey yaşamadım, umarım başka hiçbir LGBTİ+ yaşamamıştır, ve yaşamaz.

“Üniversitenin yapması gereken öğrencilerinden yana olmak ve ayrımcılığı engellemek”

Raporda ayrımcılığa maruz kalmanın öğrencileri psikolojik olarak olumsuz etkilediğine dair bulguları da paylaşmışsın. Ayrımcılığa uğrayan öğrencinin sağaltılacağı bir merkez var mı ODTÜ’de?

Şöyle söyleyeyim, Mediko biriminden bu amaçla destek almaya gidiyordum. Gider gitmez verdikleri formda “kadın” ve “erkek” kutucuklarından birini işaretlemem isteniyor…

Bunu değiştirmek için bir şey yaptın mı?

Ona yönelik bir şey yapmadım. Fakat bu formun benzerleri okulun psikoloji bölümünün mezun çıkış anketinde ve kütüphane değerlendirme anketlerinde var. İkisi için de, bu çalışmaların ikili cinsiyetçi olduğu, trans öğrencileri ötekileştirdiği ve trans öğrencilerin söz söyleme haklarının önüne geçtiğini belirterek, -cinsiyet sorusunun açık uçlu sorulmasının daha doğru olacağı önerisiyle- CİTÖB’e başvuru yaptım. Güzel haber, olumlu yanıt geldi. Önümüzdeki günlerde bu anlamda somut bir kazanım elde etmiş olacağımızı umuyorum.

Sence kampüslerdeki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı nasıl önlenebilir?

Ben öğrencilerin bir arada olup, birlikte üretmesini çok önemsiyorum. Ama bu yetmiyor çünkü yönetimin yıldırma politikaları çok güçlü. Ne yazık ki sonunda sadece yorulduğunuzla kalıyorsunuz, çoğu zaman hiçbir talebiniz gerçekleşmiyor.

Mücadele, tarihi anlamda çok önemli ama somut bir şekilde baktığın zaman elde hiçbir şey yok, üniversite yönetiminin, idari görevlerin ve öğretim üyelerinin dayanışmaya açık olması gerekiyor. Çok açık bir gerçek var kimliklerinden ötürü bazı öğrenciler ciddi bir ayrımcılığa uğruyor, eğitim hakları ihlal ediliyor… ‘Bizim böyle sorunlarımız yok’ diyor, görmezden geliyor yönetim. Ama ODTÜ’de LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığın çok temel ve yapısal nedenleri var, rektörlük görmezden gelmemeli. Yönetimin bunu kabul edip sorun çözmeye girişmesi gerekiyor.

Okul yöntemi homofobik, transfobik mi yoksa bu görmezden gelme dönemsel bir sorun mu?

Her ikisi de mevcut bence… 420 öğrencinin imzasının olduğu cinsiyetsiz tuvalet talebi başka bir dönemde yapılmış olsaydı belki de küçük zorlamalar sonucunda, hiç zorlamadan diyemiyorum çünkü transfobi çok açık bir biçimde görülüyor, yönetim tarafından kabul edilecekti. Ama okul da medya üzerinden çok ciddi bir baskı ile karşılaştığı için taleplerimizi direkt olarak reddettiğini ifade etti, üstelik bize cinsiyetsiz tuvaletin açılacağı sözünü verdiklerinden birkaç gün sonra. Bu durum elbette kabul edilemez…  

Diğer yandan yöneticilerin homofobi ve transfobisi de mevcut, Onur Yürüyüşü engelleniyor, LGBTİ+ etkinlikleri yasaklanıyor…

LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık kuruma da zarar veriyor mu?

Bence kuruma da zarar veriyor. Çok başarılı trans bir öğrenci ya da bilim insanı bu raporu okusa, bu okulu tercih etmeyebilir, kampüse gelmekten vazgeçebilir. ODTÜ iyi bir öğrenciyi kaybedebilir…

İlgili haber:

ODTÜ’de LGBTİ+ öğrenciler ne yaşıyor?


Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam