28/03/2007 | Yazar: Yeşim T. Başaran

‘Benim okuduğum yıllarda okulda hiç eşcinsel yoktu. Daha doğrusu ben öyle zannediyordum. Eşcinsellere dair önyargılardan arınma çabası duymamış biri olarak, eşcinsellerin bizlerden çok uzak yerlerde çok farklı hayatlar yaşayan insanlar olduklarını sanırdım. Aralarında kadınlar da olabileceği hiç aklıma gelmezdi.’ Yeşim Başaran, ‘ODTÜ’de öğrenci olmak’ı anlatıyor.

‘Benim okuduğum yıllarda okulda hiç eşcinsel yoktu. Daha doğrusu ben öyle zannediyordum. Eşcinsellere dair önyargılardan arınma çabası duymamış biri olarak, eşcinsellerin bizlerden çok uzak yerlerde çok farklı hayatlar yaşayan insanlar olduklarını sanırdım. Aralarında kadınlar da olabileceği hiç aklıma gelmezdi.’ Yeşim Başaran, ‘ODTÜ’de öğrenci olmak’ı anlatıyor.

KAOS GL

Yeşim Başaran - Endüstri Mühendisi

ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden 1996 yılında mezun oldum. Okulu bir yıl uzatmıştım. İyi ki de uzatmışım. Uzatmasaymışım, okulumuzla ilgili bir gerçeği bilemeden, yaşayamadan mezun olacakmışım.

Benim okuduğum yıllarda okulda hiç eşcinsel yoktu. Daha doğrusu ben öyle zannediyordum. Eşcinsellere dair önyargılardan arınma çabası duymamış biri olarak, eşcinsellerin bizlerden çok uzak yerlerde çok farklı hayatlar yaşayan insanlar olduklarını sanırdım. Aralarında kadınlar da olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Herhangi bir zaman onlardan herhangi biriyle tanışabileceğimi hayal bile edemezdim. Es kaza bir eşcinselle tanışsam nasıl davranacağımı şaşırırdım herhalde.

Bu önyargılarım ODTÜ’de öğrenci iken bizzat kendim tarafından sarsıldı. Çünkü bir kadına âşık oldum. Yaşadığım bu duygu hakkında ‘çok yoğun bir sevgi’ diye düşünmüştüm. İnsanın bir kadın arkadaşını kadar çok sevmesinde garip bir şey yoktu. Her zaman onu görmek, tüm vaktimi onunla beraber geçirmek istiyordum. Bir süre sonra hissettiğim duygunun aşk olabileceğini fark ettim. Aklıma lezbiyenlik geldi. Çocukken ‘lezzo, lezzo…’ diye dalga geçilen bir şey olduğunu hatırlıyordum; lezbiyenlik hakkında başka da bir fikrim yoktu. Kendimi ‘lezzo’ figürü ile eşdeğer görünce aşk duygum korkuya dönüştü, ‘ne aşkıymış’, dedim, ‘benim lezbiyenlerle ne alakam olabilir, ben sıradan bir insanım’ dedim ve hissettiklerimi unutmaya çalıştım.

Bir süre boyunca kendi duygularımı inkâr ederek yaşadım ama ne zaman ki duygularım galip geldi, ben de hissettiklerimi anlamaya, bu hissettiklerimle ne yapacağımı araştırmaya başladım. Elbette adımımı attığım ilk yer okul kütüphanesi oldu. ODTÜ kütüphanesinde ‘homosexuality’ kelimesi ile arama yaptığınızda o yıllarda bir elin parmakları kadar kitap vardı. Üstelik bunlar pek de iyi kitaplar değillerdi. Hatta bir tanesi eşcinselliğin Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hastalık olarak görüldüğü yıllardan kalmaydı ve eşcinselleri ‘tedavi eden’ bir psikiyatri kliniğindeki vakalar anlatılıyordu. Bu kitaplar elbette kendi duygularımla barışmama katkı sunamayacak kitaplardı ve ben neyse ki hissettiklerimle barışmak için büyük bir arzu duyuyordum.

Bu çabalarıma devam ederken Kaos GL dergisi ile tanıştım. Başlangıçta derginin sadece okuru iken, kısa bir süre sonra dergi çalışmalarına da katıldım. Birkaç ay gibi bir sürede yeni tanıştığım dergi ve yeni tanıştığım insanlar sayesinde eşcinselliğe ve kendime dair önyargılarımla ilgili olarak epey yol kat ettim. Pek çok şey tam aradığım gibiydi. Ancak Kaos GL dergisinin büyük çoğunluğu erkeklerden oluşuyordu. ODTÜ’de yüksek lisans yapan bir kişi vardı, o da lisans öğrencisi olmadığı için zamanını benim kadar ODTÜ’de geçirmiyordu. Okuduğum yazılardan ve tanıştığım insanlardan aldığım cesaretle okul içerisinde açılmaya başladım. Önceleri yakın çevremdeki insanlara söyledim, ‘ben lezbiyenim’. Ancak bu şekilde olması bana garip geliyordu. Oysa heteroseksüeller sevgilileri olmasa da heteroseksüeldiler. Yani bir kız arkadaşım yoksa ben söylemediğim sürece herkes beni heteroseksüel varsayıyordu.

Okulda kimliğimle birlikte var olmak için Kaos GL’de yaptığımız çalışmaları okula da taşımak gerektiğini düşünüyordum. İlk iş olarak kütüphanedeki eşcinsellikle ilgili kitapların içine Kaos GL’yi tanıtan ilanlar koydum. Bu kitaplar içerikleri nedeniyle pek işe yaramıyordu, o kitaplara raftan eline alıp içine bakan insanların Kaos GL dergisine ulaşmaları gerekiyordu. Afiş yapıştırmak, kantin masalarında Kaos GL’yi tanıtan ilanlar dağıtmak biçiminde devam etti bu görünürlük çabası. Derken ODTÜ’de okuduğum son yılın bahar şenliği geldi ve hafta boyunca kitap stantlarında Kaos GL dergisi sattım. Bu eşcinsel görünürlüğüne dair okulda atılmış bir adımdı ve karşılık bulması hiç de uzun sürmedi. O hafta boyunca Kaos GL dergisini sattığım standa gelen ve dergi satın alan birçok insanla iletişimimiz devam etti. Okulda toplantılar yapmaya başladık. Eşcinsellerin hiç var olmadığını sandığım ODTÜ’de birdenbire epey kalabalık bir grup olarak buluşmaya başladık.

Kısa süre içinde bu grup ‘sadece toplanmayalım, dışa dönük işler de yapalım’ dedi ve kendimize bir isim bulduk: LEGATO. LEzbiyen ve GAy TOpluluğu. O tarihlerde gey kelimesini gay diye yazdığımız için, ismimiz LEGATO olmuştu. Siyaset Bilimi Topluluğu'na üye olduk ve bu topluluk bünyesinde okulda eşcinsel politikayı görünür ve tartışılır kılmak için söyleşiler düzenlemeye karar verdik. İlk söyleşimiz için Kültür İşleri’nden izin almaya giden arkadaşımızla görüşen ilgili müdür yardımcısı, ‘Eşcinsellikle ilgili söyleşiye ne gerek var. Ben 18 yıldır ODTÜ’deyim, hiç eşcinsel görmedim.’ demiş ve etkinliğe izin vermek istememiş. Siyaset Bilimi Topluluğu'nun danışmanı olan öğretim görevlisi, bu kişiyle görüşerek ‘çocuklar konuyla ilgili kitaplar okumuşlar, okulda bunları paylaşmak, söyleşi yaparak konuyu tartışmak istiyorlar’ demiş de, ODTÜ’lü eşcinseller olarak değil de, eşcinsellik hakkında kitap okumuş heteroseksüeller olarak etkinliğe izin koparmışız! Bu tepkiye şaşırmamak gerekir öyle değil mi? O tarihten çok kısa bir süre öncesine kadar ben de bizim okulda eşcinsel yok zannediyordum!

Okuldaki son senemin son bir kaç ayı LEGATO çalışmalarıyla geçti. Daha geçen dönem kendimi okuldaki tek eşcinsel zannederken, görünürlük politikası sayesinde günbegün okuldaki diğer eşcinsellerle tanışıyordum. Bir şekilde Mimarlık kantini buluşma mekânımız olmuştu. Günün hangi saatinde oraya gitsem bizim çevreden birileriyle karşılaşabiliyordum. Okuldan mezun olacağıma çok üzülüyordum bu nedenle. Neden tüm okul yaşantım boyunca kendimle ve çevremle barışık yaşayamadım ki, diye üzülüyordum. Hepimizin hem bireysel olarak çevremize açılıyor olmamız, hem de grup olarak yaptığımız faaliyetler sayesinde başka insanlar da bize açılıyordu. Okul içinde yıllardır zaten tanıdığım, bölümden, kaldığım yurttan, dâhil olduğum başka öğrenci topluluklarından pek çok insan da açılmışlardı. Yani ODTÜ’de okuduğum yıllar içinde tanıdığım insanlar arasında eşcinseller zaten varmış, ama ben bunu bilmiyormuşum! Aslında sadece küçük bir başlangıç olan o birkaç ay içinde bile tahmin edemediğim kadar çok eşcinselle tanıştım ODTÜ’de. Çok benzer bir süreç Hacettepe Üniversitesi’nde de yaşanıyordu eş zamanlı olarak. Mezun olduğum için LEGATO çalışması içerisinde çok kısa bir süre bulunabildim maalesef. Aklım hep orada kaldı. Yıllar içerisinde ODTÜ’de eşcinseller pek çok kereler bir araya gelerek söyleşiler, film gösterimleri yapmaya, stantlar açıp kendileri hakkında konuşmaya ve daha çok görünür olmaya devam ettiler.

Ortaya çıkan şey üstü kapatılmış bir gerçekti. Söylemediğimiz sürece heteroseksüel varsayılıyorduk. Söylemediğimiz sürece kendimizi dünyadaki tek eşcinsel zannediyorduk. Çünkü kimse eşcinsellikten bahsetmiyordu. Kütüphanesinde bile eşcinsellikle ilgili sadece on civarı kitap bulunan bir okulda açılmak kolay değildi. Herkes eşcinsellerin var olmadığına, en azından bizim civarımızda var olmadığına o kadar inanıyordu ki, arkadaş çevreme açıldığımda ‘emin misin?’ tepkileriyle karşılaşmıştım. Benim zar zor kendime kabul ettirip başkalarına söylemeye çalıştığım bir gerçeği onlar da kolayca kabul edemiyordu. Ne kadar çok insan kendisiyle barışır ve çevresine açılırsa, görünürlüğümüz ne kadar çok artarsa, kendine inanan ve güvenen insanların sayısının hızla artacağını ODTÜ’deki mikro dünyamda günlük yaşam içerisinde deneyimleme şansını yaşadım. O yıllarda ODTÜ’de olan şey, son 15 yıldır Türkiye genelinde yaşanıyor. İnsanlar bunu ‘eşcinsellik moda oldu’ biçiminde algılıyorlar. Ama hayır. Eşcinsellerin sayısı artmıyor. Eşcinselliğini gizlemeyen insanların sayısı artıyor.

Kaynak: Gazete Odtü, 21 Mart 2007

*Konuyla ilgili haberler:

[[ODTÜ’de eşcinsel Olmak]]

[[ODTÜ’de eşcinsellik ve şiddet konuşuldu]]

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam