15/12/2015 | Yazar: Atlas Sibel Arslan

Otel Odası üçlemesinin Senaristi Şamil Yılmaz ile Ankara’da Seher ile Ali oyununun çıkışında konuşuyoruz.

Otel Odası Üçlemesi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

‘Kadınlar Aşklar Şarkılar’ oyunu ile tanıdığımız Senarist Şamil Yılmaz ve Mek’an Sahne olarak farklı oyunları Ankara seyircisi ile buluşturan Mek’an ekibi, Ankara İstanbul ve İzmir’de tiyatro seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. Ekibin 25 Aralık'taki oyunu Ankara Katliamından kurtulup hastanede tedavi görenler için sahnelenecek. Oyunun geliri, barışa yürüyenler için 10 Ekim Dayanışması’na aktarılacak.

Otel Odası üçlemesinin Senaristi Şamil Yılmaz ile Ankara’da Seher ile Ali oyununun çıkışında konuşuyoruz. Üçlemenin son oyununun yaz ayına doğru şekilleneceğini söylüyor Şamil. Ve üçleme iki kadının hikayesiyle tamamlanacak, bu kez otel odasında seyirciyi aralarında epeyce yaş farkı olan iki kadının aşk hikayesi bekliyor olacak.

Fakir Oğlanla Zengin Oğlanın Hikayesi

"YUSUF: İnsanı hacı, sevdiği kırar. Sevdiğim misin sen benim?

HALİT: Değilim.

YUSUF: Neyimsin?

HALİT: Hiçbir şeyin.

YUSUF: Di mi?"

Üçlemenin ilk oyunu Yusuf ile Halit’in hikayesi ile başlıyoruz sohbete. İlk olarak ‘Tevafuk’ ismiyle sahnelenen Yusuf ile Halit’te daha çok 1970’lerdeki melodramlar, ‘zengin kız fakir oğlan’ hikayesinin ters yüz edilmiş hali olduğunu söylüyor Şamil. Eskortluk yapan Keçiören Bebesi Yusuf internette tanıştığı Halit ile bir otel odasında buluşuyor. İşini yapıp parasını alıp gitmeyi planlayan Yusuf, Kennedy çocuğu olarak tanımladığı Halit’in gözlerinde kendini görmesiyle başlıyor asıl hikaye. Yusuf, Halit’ten ne kadar kaçsa da sonunda yine kendini aynı otel odasında Halit’in yanında buluyor. Yusuf ile Halit’te eşcinsel bir aşkın engelleri değil bir sınıf çatışmasının sancılarını görüyoruz ve ‘her şeyin bir otel odasında başlayıp ve bittiğini’…

Seher İle Ali de, Yusuf ile Halit’te olduğu gibi melodram klişelerinden faydalandığını anlatan Şamil; “Seher ile Ali’de, 1980’lerdeki arabesk furyasından beslenen bir hikayeyi çok daha başka bir bağlamda izliyoruz. Her iki oyunun da kökleri sinemada var aslında, özellikle Seher ile Ali’de hiç kesilmiyor gerçekçi sinematografik sahneler.”

Pavyon Kadını ile Bir Oğlanın Hikayesi

"'Benle öl,' desen, senle ölürdüm ben Ali. Sormazdım 'Niye?' diye. İnsan canı bildiinden ölümünü esirger mi? İnan olsun sormazdım… Bu Ali ama bildiim Ali değil. Taş olsa, insan bilir onla n’apcaanı. Ağaç olsa bilir. Taş gibi işte, toprak gibi insana sevdii de. Sen oysa— N’apılır senle Ali?"

Bir pavyon kadını olan Seher, her şeyi arkasında bırakarak sevdiği oğlan Ali ile kaçar. Bir otel odasında Seher’in eşyalarını toparlarken başlıyor oyun. Ali’nin asker arkadaşının evine gideceklerini sanan Seher, beklediklerinin Ali’nin asker arkadaşı değil kaçtıkları pavyon sahibi İhsan olduğunu anlayınca Ali’nin ihaneti ile sarsılıyor. Ve Ali’ye ihanetinin acısını Ali’yi Seher yaparak anlatıyor.

İki oyunda da, karakterleri oyun içinde farklı rollerde görüyoruz. Yusuf ile Halit’te bu Yusuf’un Halit’i eğitmek için pek çok role soktuğu karakterler olarak karşımıza çıkarken Seher ile Ali’de karakterlerin birbiri yerine geçmiş halini görüyoruz.

Oyun içindeki oyun denilen bu tekniğin aslında neredeyse Ortaçağdan beri kullanılan bir teknik olduğunu söyleyen Şamil: “Burada her iki oyunda da farklı bağlamlarda kullanıyor bu teknik. Seher nefret ettiği insanlardan onların taklidini yaparak öcünü alıyor, fakat bir eşiği aştıktan sonra o oyun neşesi, oyun güdüsü dediğimiz şey kendi aşkını hedef almaya başlıyor. Seher ile Ali’deki özel durum, başlangıçta neşeli bir atmosferin içinde görüyoruz onları. İki sevgili bir otel odasındalar ve bir mahremiyetin içinde bir neşeyi paylaşıyorlar aslında, fakat o neşe dediğim şey oyunun ikinci yarısından itibaren kabusa dönüşmeye başlıyor.”

‘Mutlu’ Sonların Hikayesi

Yusuf ile Halit’in, Seher ile Ali’nin aşklarında da bana bir parça hüzün veren bir son olduğunu söyleyerek Şamil’e kaleme aldığı oyunların sonunu soruyorum:

“Bana öyle geliyor ki Seher ile Ali mutlu sonla bitiyor, yani o çocuğu bütün suçlarından kabahatlerinden arındırıyor Seher, kendi çocukluğuna kadar çekiyor, onu en saf haliyle aslında bu dünyadan gönderiyor. Yani bitebilecek en mutlu sonla bitiyor. Yusuf ile Halit’e de gelince, ikisi birlikte yaşamaya başlasa büyük ihtimalle o ilişki hiçbir zaman yürümeyecek. Herhalde Yusuf Halit’in evinde fino köpeğine dönerdi. O oğlanın haysiyetini korumaya çalışan bir son oldu. Mutlu son gibi görünen şey bir yalan, bu oyunlar bu hikayeler için en azından hiç olmazsa içinde yaşadığımız dünyada mutlu son onlar değil. Kavuşmaları ve aşıkmış gibi davranmaya cesaret etmeleri. Daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalırlar. Seher ile Ali’de aslında kadın ve erkekliğin kadim hikayelerinden biriyle karşı karşıya kalıyoruz, çünkü erkek ihaneti dediğimiz şey sadece böyle büyük vakalarda açığa çıkan bir şey değil gündelik hayata kadar sızmış bir şey. Yani bir erkek arkadaşınla karşı karşıya gelip bir kadın hakkında konuşmaya başladığında zaten o ihanet sızmış bir biçimde var oluyor. Orada Seher, Ali’ye kırmızı kadın elbisesini giydirerek, ‘karı kıyafeti giyiyor’ algısının ötesinde seyirciyi bu algıya düşürüp hiç ummadığı bir yere götürüyor aslında. Daha rahat görüp kabullenebileceği bir şeyden, bütün o büyük tarihin ağırlığını da hikayesinde taşımaya çalışıyor. Tabii bir taraftan da arabesk bir formun içerisinde bir şey üretmeye çalışıyorsun. Onun kendince ihtiyaç duyduğu bir organiklik var, ve oraya fazlaca entelektüel müdahalede bulunulmaması gerekiyor sanki.”

18 Aralık’ta ise Seher ile Ali, Kırmızı Şemsiye’nin Seks İşçilerine karşı şiddetle mücadele etkinlikleri kapsamında Farabi Sahnesi’nde olacak ve tüm geliri mahpus seks işçilerine aktarılmak üzere oynanacak.


Etiketler: kültür sanat
nefret