12/08/2016 | Yazar: Yıldız Tar

İşte acısı ve tatlısıyla ‘kendi cumhuriyetini kuran LGBTİ’lere’ saygı duymanın ve devletin ‘sigara dumanı’ gibi sözlerine inat dayanışmanın hikayesi…

Dergimizin bu sayısında dosya konusunu “Sosyal Hizmet” olarak belirlediğimizde, devletin açık bıraktığı, görmediği, yok saydığı alanların nasıl dolduğunu görmek istedik. Karşımıza transların ve trans öz örgütlenmelerinin dayanışma kampanyaları çıktı. Örgütlenmesi en zor kesim olarak görülen transların nasıl dünyayı ve hayatlarını değiştirdiğini bir nebze de olsa sayfalarımıza taşımak istedik.

Öykü Ay, bu boşluğu doldurmaya çalışan trans kadınlardan biri. Onu, “Merhabalar ben Öykü Ay” ile başlayan videolarından tanıdık. Ama o videolardan görüntülerden fazlasıydı. O videolar yoluyla dayanışma kampanyaları örgütlendi. Trans Misafirhanesi’nin koşulları iyileştirildi. Trans kadınlar bir araya gelerek “yapılamaz” denenleri yaptı.

Biz de bu hikayenin başlangıcına gittik. Öykü’ye bir Onur Yürüyüşü’nde çok zamandır görmediği arkadaşı Afşar’la karşılaşmasını ve Ramazan paketleri ile başlayan dayanışmayı sorduk. “Hayatı otobandan ve çevremden ibaret sanıyordum” diyen Öykü sorularımızı içtenlikle yanıtladı ve ‘ikinci hayatında’ kendisini nasıl yeniden yarattığını, bunu yaparken nasıl yardımlaşma kampanyalarına öncülük ettiğini anlattı.

İşte acısı ve tatlısıyla ‘kendi cumhuriyetini kuran LGBTİ’lere’ saygı duymanın ve devletin ‘sigara dumanı’ gibi sözlerine inat dayanışmanın hikayesi…

“Hayatı otobandan ve çevremden ibaret sanıyordum”

Senelerdir dayanışma kampanyaları yapıyorsunuz. İhtiyacı olan birçok transla dayanıştınız. Peki, bütün bunlar nasıl başladı?

Bundan birkaç yıl önceki Onur Yürüyüşü’nde uzun yıllardır görmediğim bir arkadaşımla, Afşar’la karşılamıştım. “Nerede kalıyorsun” diye sorduğumda bana misafirhanede kaldığını söyledi. Kafamda deli sorular: Orası neresi? Nasıl bir yer? İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nin kurduğu bir misafirhane olduğunu ve muhtaç durumdaki transların orada kaldığını öğrendim. Akabinde yürüyüş bitti, eve geldik. Ramazan ayıydı. Herkes misafirlerle kurduğu sofraları sosyal medyada paylaşıyordu. İstanbul LGBTİ Başkanı Ebru Kırancı hanımefendi sosyal medyadaki iftar sofrası fotoğrafımıza yorum yaptı. “Kızlar afiyet olsun. Aç olanları da unutmayın” yazdı. Afşar gözümün önüne geldi. Gayri ihtiyari facebook hesabımda bir ileti yazdım. “Böyle bir trans misafirhanesi varmış, arkadaşlar yardım edelim” yazdım.

Sonra işte gece oldu. Uyuduk. Sabah kapımın zili ve telefon sesiyle uyandım. Kapıyı bir açtım, ellerinde Ramazan paketleriyle gelenler. Bilgisayarımı açtığımda mesajlar, yorumlar yıkılıyordu. Gün içerisinde birçok telefon aldım ve akşam evime başka Ramazan paketleri de geldi. Onların hepsini ortaya döktük, sosyal medyaya koyduk. Bu insanlara çok büyük bir cesaret verdi. Puzzle o gün tamamlandı. O zaman ne yaptığımın ya da ne yapacağımın farkında değildim. Birkaç gün içerisinde çığ gibi büyüdü. Şu an konuşurken burnumun direği sızlıyor. Beni çok etkileyen şeyler de oldu. Birdenbire kendimi çok büyük bir şeyin ortasında buldum. “Edirne’den Kars’a” diyorum ya o söylem o gün çıktı. Çünkü ülkenin dört bir yanından arkadaşlarım aradı beni. Ben Sivas’ta transların yaşadığını dahi bilmiyordum ama Sivas’tan “Öykü abla” diye arayan translar oldu. Dernekleri bilmiyordum ben öncesinde. İstanbul LGBTİ, Kaos GL, Pembe Hayat, Kırmızı Şemsiye, SPoD, Lambda… Hiçbirinden haberim yoktu. Dernek sayfalarını bile beğenmişliğim yoktu. Hayatı sadece otobandan, evimden ve kendi çevremden ibaret sanıyordum. Bu süreçte derneklerle tanıştım.

“Bana transfobik saldırıda bulunanlar da erzak getirdi”

Gelen erzak ve diğer malzemeleri nasıl dağıttınız?

Yardımlaşma ve dayanışma kampanyası o kadar genişledi ki evimin her yeri Ramazan paketi, erzak, temizlik ürünleriyle dolmaya başladı. Üç beş trans arkadaş birleştik. Bunları tasnif ettik. Bir arkadaşım arabasını getirdi. Arabaya yükledik ve Trans Misafirhanesi’ne götürdük. Hepsinin fotoğrafları ve videoları çekildi. Geleni gösterdik. Ve aynı zamanda gelenin nereye gittiğini de gösterdik. Güven açısından bunun çok önemli olduğunu öğrendim. Genel anlamda güven kazanmak çok önemliydi. Her anı fotoğraf ve videoya çekince güven kazandığımızı gördük. Bunu da bilinçsiz bir şekilde yapıyorduk aslında.

Kimler katıldı kampanyalara? Neler yaşadın o süreçte?

Sadece translar da değil hetero çevrem de yardımlaşma kampanyasına katıldı. Yaşadığım çevremde transfobik saldırılara uğramıştım ama bana saldıranlar ev eşyaları, kuru gıda getirdi. Bilmeyerek çok büyük bir şey daha yaptığımı fark ettim. Önyargıyı yeniyormuşum, çevremi değiştiriyormuşum aslında.

Hatta postane müdürüyle tanıştım. O kadar çok erzak geliyordu ki postaneye müdür merak etmiş, “Bu Öykü Ay kim. Bu kadar yardım neden o kadına gidiyor? Hasta mı, neyi var” demiş. Elemanları da, “Öykü ay diye bir trans kadın var. Yardım topluyor. Bu yardımlar da Türkiye genelinden geliyor” demiş. Bir gün bir baktım kapımın önünde bir araba. Kapıyı açtım ve postane müdürü, “Merhabalar, ben Altınşehir postane müdürüyüm. Böyle böyle bir şey yapıyormuşsunuz. Sizi tebrik ediyorum” dedi. Ben çok duygulanmıştım. Akabinde kargo şirketleri aynı şeyleri söyledi. “Bizim katkımız olsun” diyerek onlar da katkı sundu.

Mahalleme ilk taşındığım yıllarda mahkemelik olduğum insanların erzak ve tekstil ürünü getirdiğini gördüm. “Kızım böyle böyle bir şey yapıyormuşsun. Bunlar da bizim katkımız olsun” dediler. Sonuçta bir trans kadınım. Allah’ın selamı bana çok görülürken bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Süreç içinde kendimde olan eksikliklerin kapandığını, insanların mutlu olduğunu gördüğümde mutlu olduğumu gördüm. Bir trans kadını para, seks, fuhuş mutlu eder diye düşünürler ama hayır. Beni mutlu eden karşımdaki arkadaşlarımın mutluluğuydu. Kendimi tanıdım. Aslında benim ikinci hayatımdı. Çok büyük sağlık sorunları yaşamıştım. İkinci hayatımda neye tutunacağımı düşünürken vicdanıma tutundum.

Ara ara kendime kızıyordum. Küçük bir şeye takıldığım zaman yorganları yakacak duruma geliyordum. Bu süreçte öfkemin saman alevi gibi olduğunu da öğrendim. O yüzden artık eskisi gibi hemen alevlenmemeye çalışıyorum. Onunla da baş ediyorum. Bana kendimi tanıma fırsatımı Edirne’den Kars’a arkadaşlarım sağladı.

“Önce ailemize, sonra köyümüze ve tüm dünyaya karşı geliyoruz”

Ramazan’dan sonra da başka kampanyalar yaptınız. Sağlık durumu yerinde olmayan translarla dayanıştınız. Neler yapıldı, nasıl ilerledi?

Vicdanıma tutunmam gereken bir noktada insanların sesi olduğumu öğrendim. Biz trans kadınlar önce ailemize karşı geliyoruz. Sonra köyümüze, ilçemize, şehrimize, ülkemize ve dünyaya başkaldırıyoruz. Bu yüzden birbirimize destek olmamız gerekiyor. Hastanede yattığımız zaman ziyaretçinin çok önemli olduğunu iyi biliriz. Bu da ancak sevenlerle, dostlarla olur. E kimsemiz yok, anne yok, baba yok, dayı yok, yeğen yok, teyze yok… Biz birbirimize destek olmalıyız. Ha manevi ha maddi.

LGBTİ camiası zor bir camia çünkü herkes başlı başına bir cumhuriyet. Herkes kendi ailesini ve tüm dünyayı karşısına alıp kendi öz cumhuriyetini kuruyor. Ben bunu baz aldım. Bunu çok önemsiyorum. Herkesin fikrine saygı duyuyorum. Eğer bir lezbiyen, gey, biseksüel, trans ya da interseks kendi fikrini söylüyorsa o kendi cumhuriyetinden çıkan bir fikirdir. Bir aile oluştuğu zaman düğünler yapılır, kendi cumhuriyetini kurması kutlanır. Ama bir transın böyle bir şansı yok. Herkes kendi cumhuriyetidir. Bunun bilincinde olarak insanların kendi cumhuriyetlerine saygı duymayı öğrendim.

Bir yandan Tarlabaşı’nda çalışan bir trans kadınla Nişantaşı’nda, Etiler’de çalışan bir trans kadın arasında da uçurumlar var. Hem maddi açıdan hem de sosyal açıdan. Bunları biliyor olabilmek, ona göre hareket etmek de gerekiyor.

Transların acil ve en temel ihtiyacı ne şu anda sana göre? Hangi sorun çözülse biraz daha rahat nefes alınabilir?

Aslında dernekler çok büyük bir temel ihtiyacımızı giderdi. Pembe Hayat ve İstanbul LGBTİ 7/24 ulaşabileceğimiz avukat ağları oluşturdular. Danışmanlık alabileceğimiz avukatlar olması yeterli. Çok muhteşem avukatlar buldular. “Öf” bile demeden bizle ilgileniyorlar. Ağ gelişiyor.

İkinci sorun ise barınma. İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nin kurmuş olduğu misafirhanenin yaşam şartları çok zordu. Biz de dayanıştık ve misafirhanenin yaşam şartlarını düzelttik. 20 yataklı bir misafirhaneye dönüştürdük. Kendine yetemeyen, zor durumdaki LGBTİ’ler orada kalıyor. Mülteciler de kalıyor bildiğim kadarıyla. Çok mutlu oluyorum bunu gördükçe.

İstanbul LGBTİ’nin mali olanakları kısıtlı olduğu için kira konusunda zorlanıyorlar. Kalıcı bir konut olması gerektiğini, sağlık personelinin düzenli kalabileceği maddi imkan yaratabilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yemek de aynı şekilde her daim sorun misafirhane için. Bu konuda tekrardan çalışmalarımız, kampanyalarımız olacak inşallah.

Şimdiye kadar bütün sorunları transların kendi aralarında ya da derneklerle birlikte çözdüğünden bahsettin. Ya devlet? Devlet ne yapıyor?

Bir şey yapmıyor. Belediyelerde çalışan LGBTİ arkadaşlarımız var. Az da olsa onlar kendi imkan ve olanaklarıyla yardımcı olmaya çalışıyorlar. Aslında bizim yaptığımızı devlet ya da belediyeler yapmalı. Ama sözleri sigara dumanı gibi. Üflediğinde uçuyor. Üzücü bir durum. Oysaki Avrupa Birliği uyum yasalarına göre böyle olmamalı. Umut ediyorum ki bundan sonra güzel gelişmeler olur… 

*Bu söyleşi ilk olarak Kaos GL dergisinin Sosyal Hizmetler dosya konulu 148. sayısında yayınlanmıştır.


Etiketler: insan hakları, sosyal hizmet
İstihdam