24/06/2008 | Yazar: Barış Sulu

"Bir eşcinsel olarak, türban özgürlüğü yürüyüşüne katılmaya hazırım. Ve herkesi de 29 Haziran’daki Eşcinsel Onur Yürüyüşü’ne beklerim." Mustafa Yaşar’ın kaleminden.

Özgürlük şemsiyesi rengarenktir Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı "Bir eşcinsel olarak, türban özgürlüğü yürüyüşüne katılmaya hazırım. Ve herkesi de 29 Haziran’daki Eşcinsel Onur Yürüyüşü’ne beklerim." Mustafa Yaşar’ın kaleminden.

KAOS GL - 24/06/2008

Mustafa Yaşar

Özgürlük şemsiyesi, insanlık tarihinin gökyüzüne salıverdiği bir uçurtma gibi havada asılı durur. Narin tabiatına ve işlevine aykırı olacağından, her kontrol çabası, eklenecek her sap, her asa, aşağıdan bakıldığında karnına saplanan bir mızrak gibi görünür. Ona hükmedilmemelidir. Kimsenin bu şemsiyeyi istediği yana çekerek altına sığınan diğerlerini kenarda bırakma yetkisi ve keyfiyeti yoktur. Nuray Canan Bezirgan’ın katıldığı bir televizyon programında kullandığı bazı sözler benim için bu anlamda oldukça rahatsız edici oldu. Anlatmak istediklerimle pek bağlantılı olmasa da, programın sunucusu Fatih Altaylı’nın bir samimiyetsizlik abidesi olduğunu düşündüğümü ve kendisinin bende her zaman, emekliliğinde ‘konformizm koçluğu’ yapabilecek kadar güce tapan biri olduğu izlenimi bıraktığını da eklemeden edemeyeceğim.

Programda ‘türban meselesi’nin konuşulduğu sırada konunun bir şekilde eşcinsellerin özgürlük mücadelesine geldiğini görmek başlangıçta beni çok sevindirdi. Çünkü, ezilenlerin, ikincil ve marjinal görülenlerin maruz kaldıkları durumlar birbirine bu kadar çok benziyorken, sonuna kadar haklı olduğu özgürlük mücadelesinden bahseden bir aktivistin konunun bu yönünü gözler önüne serebilmesini sağlayacak bir fırsatı iyi ve en önemlisi doğru değerlendireceğini umuyordum. Oysa, Nuray Hanım’ın yorumu eşcinsellerin türbanlı kadınlar kadar şiddet, baskı ve zulme maruz kalmadığı şeklinde oldu. Üzerine konu hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadığını eklese de; bu ekleme bir incelik miydi, yoksa eşcinsellik konusunda toplumun geri kalanında da yaygın olan ‘görmedim’, ‘duymadım’, ‘bilmiyorum’ tavrının ta kendisi miydi emin değilim.



Skor yarışı değil ki

12 Eylül darbesinin Türkiye’de ‘türban meselesi’nin alevlendirildiği bir çeşit milat olduğunu bilen Nuray Hanım, yine aynı tarihte eşcinsellerin (Nazi Almanya’sını aratmayan görüntülerle) trenlere ‘doldurularak’ İstanbul’dan Eskişehir’e sürüldüğünü tabii ki bilmek zorunda değil. Türbanlı kadınların maruz kaldığı baskı ve şiddetle eşcinsellere uygulananların birbirine ne kadar çok benzediğini anlatmak amacıyla örneklerimi çoğaltabilirim ama Nuray Hanım’la aynı hataya düşmekten korkuyor ve susuyorum. Ancak, kendisinin şu ana kadar görmüş olması gereken çok önemli bir şey var. Bu da toplumda ikincil olmaya ve dönüşmeye zorlananların maruz kaldığı baskı ve şiddetin hemen her zaman aynı noktalardan kaynaklandığı. Okul, devlet, aile, polis, asker vd. Yani, altına sığındığımız bu şemsiyeye yağmur hep aynı yerlerden yağıyor. ‘Sana şu yapılmış ama bana daha fazlasını yaptılar’ diyerek özgürlük mücadelesinde 1-0 öne geçmeye çalışmak, hem yanlış bir yaklaşımdır hem de durumu sadece daha karışık hale getirir. Olayı skor yarışına dönüştürerek ‘seyirlik’ duruma düşmemizin bize ne faydası var?

‘Türban meselesi’, bir insan hakları meselesidir. Bir kadın sorunudur. Kadınların özgürlük mücadelesi de diğer tüm özgürlük mücadeleleri gibi benim için kutsaldır. Bir eşcinsel olarak, bir türban özgürlüğü yürüyüşüne daha şerefle katılmaya hazırım. Hangi cinsel yönelime sahip olurlarsa olsunlar tüm kadınları ve tabii ki tüm erkekleri 29 Haziran’daki Eşcinsel Onur Yürüyüşü’müze de bekliyorum.

MUSTAFA YAŞAR: İşsiz

Kaynak: Radikal Genç, 24 Haziran 2008

Etiketler: yaşam
nefret