31/01/2012 | Yazar: Emre Varışlı

Masumiyet ve suç ayarlarıyla güzelce oynayanların bolca ses verdiği 6:45 yayınlarından Lydia Lunch’ın 1997’de yazdığı ‘Bir Seks Avcısının Günlüğü: Paradoks’ romanı çıktı.

Paradoks Propaganda Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Masumiyet ve suç ayarlarıyla güzelce oynayanların bolca ses verdiği 6:45 yayınlarından Lydia Lunch’ın 1997’de yazdığı ‘Bir Seks Avcısının Günlüğü: Paradoks’ romanı çıktı.
 
Kıpkırmızı  bir karanlık olarak insan, kimlikleriyle çok meşgul. Gerçek bir ısırık aldığı tek şey belki de yediği elma ve biliyorsunuz ki, bu çok uzun zaman önceydi.
 
Kutsanmış bir çığırından çıkmayla kaos her yerde.  Beden ve cisimler, onlara verdiğimiz her isim, kendi sonumuzu hazırlıyor. İnsanı sıkıştıran şey, tanımlanmak mı, yoksa belirsizlik mi? sorusunun yanıtını bulmak yaşamak yetmiyor, harcanmış başka hayatlara sızmak gerekiyor. Belki daha kaotik yaşamlara, daha düzenli yaşamlara, daha bilinmez kalmış yaşamlara. Bu seyahatin yarattığı korkuyla başa çıkabilmek için gereken şey belki de, dünyanın masumiyet ve suç ayarlarıyla biraz oynamaktır dişe düşünürken, masumiyet ve suç ayarlarıyla güzelce oynayanların bolca ses verdiği 6:45 yayınlarından Lydia Lunch’ın 1997’de yazdığı ‘Bir Seks Avcısının Günlüğü: Paradoks’ romanı geliyor.
 
Keşke daha önceleri Türkçeye çevrilseydi diye düşünenlerdenseniz, boş verin, bazen gerçekten bazı ‘kötülüklerin’ kendi zamanı vardır. 
 
Lydia Lunch kendi efsaneleriyle 70’lerin punk’ından, 80’lerin dark vawe’inden geçerek günümüze ulaşırken, benim liseli halimle tanıdığım kadarıyla yalnızca uçuk bir müzisyendi.  Queen of Siam albümü karanlık gençlik odalarının şaheserlerinden olup, yola çıktığı Teenage Jesus and the Jerks’in tapılası maharetleri aklımıza çoktan kazınmıştı ve daha bir dolu müzisyenle, grupla yarattığı işler…
 
Kendi eğilimlerimiz doğrultusunda 59 doğumlu, yoldan çıkmış gibi duran ve bizi yoldan çıkartmasını istediğimiz bu kadının uçuk bir videocu ve yazar olduğunu da öğrendik. Her ne kadar kendi adıma efsanevi İstanbul konserini kaçırmış olsam da, zamanla alamet-i farikasının ‘söz’ olduğunu anladık. Elimize geçirdiğimiz yarım yamalak İngilizce parçalardan çıkarmaya çalıştığımız yazıtlarını okuduk. Hemen ardından kendisinin spoken word olaylarını keşfettik. Mikrofonu elinde, kışkırtıcı ve doğaçlama söylevleri bizi yükseltti.
 
Lydia Lunch ilk olarak Türkçeye, Kara İstanbul derlemesinde çevrildi. İstanbul’un kara deliklerinin konsepti oluşturduğu kitapta Vitriol yahut Kan Kusturma Felsefesinin Ruhu’nda Lunch, Haydarpaşa’da başlayan ve bir İstanbul otelinde son bulan süper kışkırtıcı hikayesiyle yer aldı. Bu güzelliğin hemen ardında 6:45’ten gelen haber ‘nihayet’ dedirtti.
 
Bir Seks Avcısının Günlüğü: Paradoks otobiyografik bir roman. Lydia’nın şiddetli deneyimlerinden oluşan, Amerika ve Avrupa’da süren, korkutucu derecede yalın bir darbe. Yalınlığın korkutuculuğu fikri Lunch sanatının temeli diyebiliriz.. Seks, şiddet, acı ve bulanıklık etrafında dönüp duran kıvrak dil aynı anda gündelik ve ruhani. Kendini bir femi-nazi olarak tanımlayan Lunch’ın merkezi kendi bedeni diyebiliriz. Romanda da kendi bedeni üzerinden bir ‘arayış’ içinde kendisi. Yakınlaştığı, seviştiği, dokunduğu, acı çektirdiği, yağmaladığı ve toparladığı, ruhani temasa geçebildiği bedenlerin paralelinde kendi yokluğunu ve varlığını kanıtlamaya çalışıyor.
 
Yakın zamanda bir konser öncesi verdiği ropörtajda Lunch ‘Ben bir Madonna karşıtıyım. Hard rock’çı piliçler nerede, noise rock’çı kadınlar nerede’? diye soruyor. Erkek dünyasını sahnede ve sokaklarda her zaman bozguna uğratmak istiyor Yeni çağda erkek dünyasının daha fazla faaliyette olduğunu savunuyor. Ama o umutsuz bir bohem değil. Daha önce dediğim gibi, ‘her şeyin fazla heteroseksüeli zararlıdır’ yoluyla Amerikan alt-kültürünün dişi şeytanı namıyla gezdiği arka odalar ve sokaklarda bize kendi kusmuğumuzu gösteriyor.
 
Lydia sado-mazoşist eğilimlerinden sanat yaratıyor. Fiziksel acının ve aynı andaki zevkin gücünü gösteriyor; her ilişki biçiminin, her temasın karanlık noktalarının olduğunu, bu karanlıkla bir an önce yüzleşmenin ve onu itelemekten çok onun altına yatmanın daha iyi olabileceğini yaşıyor. Dünya onun için bir delikten ibaret. Kara bir delik. Onda kaybolmak, onu becermek ve ona aynı kutsal şiddetli şefkati duymaktan söz ediyor.
 
Lunch, travmaların merkezi. Spiral dili ise bu merkeze yaklaşıp, ondan uzaklaşıyor. Tekinsiz dünyada hayatta kalmak için tekinsiz olmanın faideleri başlığı altında, maharetlerini aktarıyor.
 
İnsandaki aitlik. İnsandaki güç arzusu. Seks ve iktidar. Sürtünme hızıyla orantılı keşfetme dürtüsü. Roman, bir tükeniş ve yeniden ortaya çıkış romanı. Kirli zevklerin, şefkatli bir şiddetin içinde kaybolan kimliklerin yok oluşu ve yeniden dirilişi. Hayatın hiç de ‘sanatsal’ olmadığını kaç kişi biliyorsa, o kişilere adanmış gibi. Lydia meşhur bir aile travmasıyla, baba kabusuyla başlayan kişisel hikayesini, başka etlerde kutsayan kimliğin, insanı hüzünden ağlatabilecek kadar şiddetle bezenmiş tarafını anlatıyor.
 
Gönüllü bir karanlık tarafa geçişin tadını alanların güvenli yerleri kendi bencil çatılarıdır.
 
Bir şiddet ve şefkat propagandası.
 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam