07/08/2007 | Yazar: Kaos GL

Dinin nasıl erkek egemenliğini meşrulaştırdığı ve kadınların nasıl bunu içselleştirdiği sorularına cevap arayan Pazartesi dergisi nedenin din mi yoksa erkek egemenliği mi olduğunu anl

Pazartesi'den ‘din ve erkek egemenliği’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı Dinin nasıl erkek egemenliğini meşrulaştırdığı ve kadınların nasıl bunu içselleştirdiği sorularına cevap arayan Pazartesi dergisi nedenin din mi yoksa erkek egemenliği mi olduğunu anlamaya çalışıyor.

Altıncı dosyamızın başlığı din. İçeriğini din ve erkek egemenliği arasındaki ilişki oluşturuyor. Bu konu feministler için önemli çünkü çıktıkları zamanlardan bugüne tek tanrılı dinlerle kadınlar arasındaki ilişki hep aleyhimize oluşmuş. Bu konuyu önemsiyoruz çünkü İslamiyet, din, dindarlık, dincilik, İslamcılık, politik İslam, fundementalizm, köktendincilik, laisizm, sekülerizm, dindar feminizm, feminist teoloji gibi pek çok kavram bugünün siyasi düşüncesinde karşılıklarını arıyor. Bu konuyu önemsiyoruz, çünkü bulunduğumuz bölgede yaşayan kadınlar, erkek egemen dinsel ideolojiler aracılığı ile cinsiyetçi bir tertip altına alınmaya her zamankinden daha fazla yakınlar. Bu konuyu önemsiyoruz, çünkü uzun bir süredir dinin toplumsal-politik hayattaki yerinin güçlenmesini isteyen siyasal güçlerin yönetimde olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu konuyu önemsiyoruz, çünkü otuz yıldır dinci muhafazakâr düşüncelerin dünya siyaseti içindeki gücü sürekli bir artış gösteriyor.

Bu dergiyi yayına hazırlarken Türkiye’de AKP iktidarı ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki gerilimin kızıştığı bir seçim öncesi dönem içindeydik. Kadın Hareketinin meclis aracılığıyla siyasete katılım için yürüttüğü politik kampanya bütün partiler tarafından refüze edilmiş durumdaydı. Oysa rejim açısından laik Türkiye Cumhuriyeti yanlıları ile dinci-demokrat- muhafazakârlar arasında ortaya çıkan çatışmada her iki taraf da ‘kadın’ konusunu ortaya atmıştı. Bir tarafın tesettürlü eşlerini öne sürerek, diğer tarafın Silahlı Kuvvetleri arkasına alarak girdikleri bu siyaset meydanının muktedirleri açıkladıkları aday listeleri ile kadınları mecliste ne kadar istemediklerini gösterdiler. Biz dosyamızda din konusunu bu erkek-egemen siyaset meydanının propaganda klişeleri dışında ele almaya gayret gösterdik.

Dosyamızı Pazartesi dergisinde yayınlanmış haber, röportaj ve yorumlardan seçtiklerimiz ve içlerinde iki ilahiyatçı kadının Nuriye Duran Özsoy ve Karen Armstrong’un değerli makalelerinin de olduğu feminist yazıları bir araya getirerek oluşturduk. Armstrong’dan yaptığımız çevirinin giriş cümlesi şöyle: ‘Bütün dinler insanın insana tahakkümüne karşıdır.’ Peki nasıl oluyor da bu dinsel öğretiler erkeklerin kadınlara hükmetmesini meşrulaştırabiliyor ve kadınlar bunu kabul edip içselleştiriyorlar. Bunu sağlayan din mi yoksa erkek egemenliği mi? Bu sorunun önemine inanarak bu dosyayı hazırladık. Bu kitapçığımız aracılığı ile herkese sormak istedik: Kadınların ezilmesi Allah’ın emri mi? Kul’un fikri mi?

Dinsel öğretilerin erkek egemenliği ile uyum içinde kadınların ezilmesi ve sömürülmesine hizmet etmesinin tarihi yeni değil. Din ‘ özel olan politiktir’ diyen feministlerin alanıyla hep çok ilgili olmuş. Bugün Türkiye’de egemen olan İslam yorumcuları kadınlara cinsellik, beden, doğum, erkeklerle sosyal ilişki, ev dışında çalışma, aile reisliği, giyim gibi konularda, hemen hemen her yaşta ve her yerde uyulması şart olan ‘ilahi’ kurallar önerir. Yani ‘özel olan’ İslamcı siyaset için hep ‘politik’ tir. Dosyamızı siyasi konjonktür değişse de egemen dinsel öğretilerin kadınları cinsiyetçi düzene mahkûm eden etkisinin değişmeyeceği fikrini önemseyerek hazırladık. Kadınların ahlak adına, batı karşıtlığı adına, namus adına erkeklerin denetimi altına sokulmasına karşıyız. Kadınların halkın değerleri olduğu, dindarlık olduğu, mili geleneğimiz olduğu iddia edilen muhafazakâr cinsiyetçilik aracılığı ile erkek egemen düzene bağımlı kılınmasına karşı çıkmayı feminist bir öncelik olarak görüyoruz. Ahlak ve imansa iddia, feministler olarak kulun kuldan üstün olamayacağını savunanlarınki dışındaki tüm ahlakı reddettiğimizi söyleyebilmek arzusuyla bu dosyayı hazırladık.

Din ve kadınların örtünmesi arasındaki ilişki Türkiye siyasi gündemini ilgilendiren önemli bir konu. Kadınların tesettürlü yaşamasını kadın erkek birlikte ve uyum içinde savunan bir İslamcı hareketin gücünü bugün kimse inkâr edilemez. Ama ayrıca İslamcı veya dindar kadın hareketi diyebileceğimiz bir dinamik var ki bunu sadece başörtüsü hareketi olarak görmek yanlış olur. Bugün Türkiye entelektüel hayatının bir parçası olabilen İslamcı kadınlar modernizme ve verili İslam fıkıhına yönelttikleri eleştirileri ile anlamlı bir tartışma alanı açtılar. Bu hareket ‘kadın hareketi’ niteliğini, başörtüsünü savunarak değil erkek egemen uygulama ve düşüncelere karşı geliştirdiği mücadele oranında kazandı bizce. Bu dinamiğin içinde yer alan önemli kadınlardan biri olan Konca Kuriş kendisine feministim derken, din içindeki erkek egemenliğini açıkça, herkesin içinde eleştirirken hiç gocunmamıştı. Ama ona kızanlar, onun açık sözüne, keskin diline dayanamayanlar onu yaşatmadılar. Konca Kuriş’in katledildikten sonra nerelere atıldığının bulunması için bile yıllarca beklememiz gerekti. Bu dosya aracılığı ile onu anma fırsatı bulduğumuz, onu ve mücadelesini unutmadığımızı söyleyebildiğimiz için mutluyuz.

Sevgili okuyucularımız, sırasıyla aşk, cinsellik, annelik, beden ve emek sayılarını iki aylık periyotlarla çıkardık. Ama bu defa ara biraz açıldı. Malum Pazartesi kolektifi kendi yağıyla kavrulurken bazı darlıklar yaşayabiliyor. Bu yüzden geciktik. Bir sonraki ve belki de sonuncu olacak olan dosyamızın konusu kadınların kurtuluşu perspektifleri olacak. İstiyoruz ki, eğilim, eğitim, sınıf, etnisite, ideoloji, meslek, yaş, baş, fikir, üslup, inanç farklılıkları ne olursa olsun kendisine feminist diyen kadınlar olarak bu dosyada ‘kurtuluşumuzu nerede gördüğümüzü’ anlatalım. Kadınların kurtuluşu için bugün neleri önerdiğimizi yazalım, tartışalım. Kurtuluş kavramı hâlâ lügatlerimizde mi, yoksa çıkardık mı? Özgürlük mü, kurtuluş mu? Yoksa bu ikilem muhalif düşünce tarihinin çöplüğüne mi gitti? Yerine ne koyduk? Zaten hiç dememiş miydik? Bugün ne desek? Bugünden yarına Türkiyeli feministler kadınların öncelikli sorunları olarak neleri görüyorlar ve bunlar hangi programlarla, nasıl değişir veya değişmez diyorlar? Eli kalem tutan her feministten bu konuda nasıl isterse öyle ortaya çıkardığı yazılarını bekliyoruz. Ama teorik makale, ama manifesto, ama mücadele günlükleri, ama masalsı uçuşlar… Katkılarınızı bekliyoruz.

Bu sayının yazarları:

Aynur İlyasoğlu, Ayşe Doğu, Ayşe Düzkan, Ayşegül Babalık, Başak, Beril Eyüboğlu, Beyhan Demir, Çiğdem Subaşı Erkan, Fadime Gök, Fatmagül Berktay, Gülnur Savran Handan Koç, Hande Öğüt, Humayun, Hülya Demir, Karen Armstrong, Kelime Ata, Mayıs, Melek Güneş, Nermin Ketenci, Nesrin Tura, Nevin Cerav, Nuriye Duran Özsoy, Nuriye Ortaylı, Reyhan, Sevda Kılıç, Şebnem, Tülin Bozkurt, Yaprak Zihnioğlu, Yelda Yücel, Yeşim Arat

*Konuyla ilgili haberler:

[[Pazartesi Anneleri]]

[['Kadının Adı’ Artık Yok!]]

[[Dört ülke arasında kadın ağı]]

Etiketler: kadın
nefret