03/05/2007 | Yazar: KAOS GL

‘Her şeye rağmen hâlâ deli mi, zırdeli mi yoksa deliyi oynayan bir strateji ustası mı olduğunu bir türlü anlayamadığımız "Barbi", bu sefer onu böylesine ön plana çıkaran medyayı "3. Sınıf Hamur Kağıda Matbaa Mürekkebi Hayatlar" kitabında kendi silahıyla vuruyor. Sözünü sakınmadan ve gerçek kimliğini asla ortaya koymadan...’ Milliyet gazetesinden Aylin Varon, Şansal’la konuştu.

‘Her şeye rağmen hâlâ deli mi, zırdeli mi yoksa deliyi oynayan bir strateji ustası mı olduğunu bir türlü anlayamadığımız "Barbi", bu sefer onu böylesine ön plana çıkaran medyayı "3. Sınıf Hamur Kağıda Matbaa Mürekkebi Hayatlar" kitabında kendi silahıyla vuruyor. Sözünü sakınmadan ve gerçek kimliğini asla ortaya koymadan...’ Milliyet gazetesinden Aylin Varon, Şansal’la konuştu.

KAOS GL

Aylin Varon

Terzi merak ettiği ya da sahip olmak istediği hayatları dikip müşterilere satmaktadır. Geceleri müşterileri yokken onların provalarını giyip, onların hayatlarını onlardan önce yaşamakta, sabahları iğrenerek nakde çevirmektedir. Yedinci katın kahramanı sahneye girdiğinde konfeksiyon işçisi bir genç kızla karşılaşırız. Pantolon paçası yaptırmaya gelmiştir. Eğitim!"

Yıldırım Mayruk'un yaşarken efsane olmayı başaran terzi yamağı Barbaros Şansal en teatral hallerinde bu cümleleri sarf ederken, bir yandan yazdığı "Prova Odası" adlı oyunun konusunu anlatıyor, bir yandan da deli dolu tavırlarıyla saklamaya çalıştığı gerçek kimliğini ortaya koyuyordu. Yıllardır sivri diliyle sağa sola batırdığı "Toplu iğneleri", defilesinde Ürdün bayrağı sallandıracak kadar sivri politik görüşleri, "Ben ilk kadın terörist Leyla Halit'in ruhunu taşıyorum" gibi cüretkar sözleri, kendi müşterilerini bile alaya alarak ortaya koyduğu çarpıcı düşünceleriyle eleştirel bir deliyi oynadı hep.

Her şeye rağmen hâlâ deli mi, zırdeli mi yoksa deliyi oynayan bir strateji ustası mı olduğunu bir türlü anlayamadığımız "Barbi", bu sefer onu böylesine ön plana çıkaran medyayı "3. Sınıf Hamur Kağıda Matbaa Mürekkebi Hayatlar" kitabında kendi silahıyla vuruyor. Sözünü sakınmadan ve gerçek kimliğini asla ortaya koymadan...

Barbaros Şansal'dan terzi yamağına, Madam Cartier'den Barbi'ye, modacılıktan televizyonculuğa derken sürekli değişiyor, evrim geçiriyor, yeni kimliklere bürünüyorsunuz. 1 Nisan'da İnkılap Yayınevi'nden "şaka gibi" çıkacak olan ilk kitabınız "3. Sınıf Hamur Kağıda Matbaa Mürekkebi Hayatlar" ile şimdi bir de edebiyatçı kimliği eklendi bavulunuza...

Evet. Çünkü ben kreatörüm, sanatçıyım, renkli bir hayat istiyorum. Hayatı da gördüğüm gibi yansıtmaya çalışıyorum. Lunapark aynaları gibiyim. Kendi kendinizi izlediğiniz zaman lunapark aynaları gibisiniz çünkü. Ben de gerçek değilim, hayalim. Sürekli değiştiğimiz bir dünyada önemli olan geride ne bırakacağımız. Bizdeki nesillerden önce aldıklarımızı gençlerin kolay algılayacağı şekilde nasıl aktarırız? Ben bunlarla uğraşıyorum. Bu kitapta da kendi hayatım var.

*İronik, erotik, politik bir kitap

"3. sınıfa hamur kağıda matbaa bir hayat"mı bu?

Bu coğrafyada insan hayatı gazete kağıdına paspas gibi parsellenmiş ve taksit taksit harcanıyor. Bu benim çok ağırıma gitti çünkü bu bana da yapılmaya çalışıldı. Medya benim hayatımı hep bir şekilde o 3. hamur kağıtlara basıp belirli kalıplara sokarak anlatmaya çalıştı. Sonra ben onun çok tersinde bir görüntü çizdim. Aynanın öbür tarafından bana o gazeteler nasıl gözüküyor, onu anlatmaya çalıştım.

Kitapta neler var?

Kitabın içinde medyada çıkmış meşhur skandallarım, yazılarım, 16-17 şiirim var. İroninin dibine vurduğumu tahmin ediyorum. Hiç ukalalık yapmıyorum bu konuda çünkü bu saatten sonra secde edeceğimiz tek şeyin "şaha kalkmış" bir zeka olacağını düşünüyorum.

O "şaha kalkmış" zekanızla hayatınızın belgeselini mi sundunuz bize?

Belgesel demek iddialı olur ama belgesel nitelik taşıyan öğeler var kitapta. Otobiyografik bir kitap ama aynı zamanda tuluat ve teşbih yapıyor. Kendi hayatımı anlatmaktan ziyade, bir terzi yamağının hayatının medyada ve dışarıda nasıl göründüğünü anlatıyorum. Nasıl algıladığımın hikayesi bu aslında. Ve bunu ironik, erotik, politik bir dille anlatıyorum.
Ben aslında her şeyin bir kurgu olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Hayat bir kurgu, televizyon bir kurgu, gazete, moda, hepsi bir kurgu. Medyanın beni portrelediği şekil de bir kurgu. Olaya nasıl baktığımı anlatmaya çalışıyorum ki insanlar beni benim istediğim gibi değil, kendi istedikleri gibi tanısınlar.

*"Telifte Pamuk'u geçtim; Barbaros Yamuk Orhan Pamuk'a karşı!"

Bu yakındığınız "kurgu" sayesinde kitaptan yüklü bir telif hakkı almışsınız ama.

Kitap tarihinin en eğlenceli anlaşmalarından birini imzaladık. Telif hakkı normalde Türkiye'de yüzde 10 iken, ben yüzde 30 aldım. Orhan Pamuk'u bile geçtim. Bu benim için büyük bir zafer. Biraz "Barbaros Yamuk Orhan Pamuk'a karşı" durumu var işin içinde.

Kitapta yine toplu iğnelerini batırıyor mu birilerine Barbaros?

Tabii, anlayana. O nedenle bu kitabı çıkarma kararı aldığımda önce ustama sordum, ustam izin verdi. Çünkü neticede kitabın içinde kamusal alanda tanınan sanatçı, siyasetçi, işadamı, birçok kimliğin hayatı var. Ben bu hayatı tek başıma yaşamadım.

Kitap görsel olarak da çok ilginç.

Artık her şey "Bak, gör" sloganı etrafında gelişiyor. Ama baktığında gördüğün bir şey yok. Bense hayatı beş duyumla yaşamak istiyorum. Sese, kokuya, tada duyarlıyım ama her şeyden önce dokunmaya duyarlıyım. O nedenle sayfaları çevirirken beş duyuyu birden hissedeceksiniz. Almanya'dan özel getirdiğimiz, para renginde ve portakal kokan bir mürekkeple bastık kitabı. Yaydığı portakal kokusuyla baharı çağrıştıracak kitabım size.

Kitabın dışındaki kelepçe niye?

Her kitabın dışında kitabı koruyan bir kelepçe olacak. Taranamasın, taranırsa sayfalar çamura dönsün, hiçbir yerde basılamasın diye kraft kağıdına bastırdık kitabı. O nedenle sayfalar çevrildikçe eğilecek, bükülecek, kitap kendini imha edecek. Kitabı muhafaza etmek isteyenler bir tane daha almak zorunda kalacak. Bir kişiye iki kitap düşecek yani.

*"Sırada bir tiyatro, bir sözlük var"

Şu anda bir sürü projeyi hayata geçirmekle uğraşıyor, belki de hayatınızın en verimli dönemini yaşıyorsunuz. Sırada hangi projeler var?

Belki de nadastan daha yeni çıkıyorum. Kendimle bile yeni tanışıyorum. Yamak Strateji adıyla bir strateji şirketi kurduk. "3. Sınıf Hamur Kağıda..." bu şirketin ilk ürünü. Devamında dört kitap daha var. Bir kere bir tiyatro yazdım. Arkasından bir referans kitabım var. Türk moda ve konfeksiyon terimleri sözlüğü. Sonra ilk kitabımın devamı olarak 2. sınıf ve ederini bulursak 1. sınıf kuşe kağıt kitaplarım gelecek.

*"Bu ülkenin en büyük yıldızları Zeki Müren ve Bülent Ersoy"

Edebiyattan siyasete onca projeyle ilgilenirken aşka vakit bulabiliyor musunuz?

Maalesef artık aseksüelim. Artık sevişmiyorum çünkü bu ülke sekste yaratıcı değil. O yüzden de hiçbir şeyde yaratıcı değil. Dehalar, düşünceler insanlarla yaratılır. İnsanları yaratan da sekstir. Birbirlerini sevmeden çocuk yapan anne-baba akıllı ve aydın bir gelecek yaratabilir mi çocukları için? Gerçekten aşk evliliği, aşk meyvesi denen şey ise farklı. Ben aşk meyvesiyim mesela. Ama Türkiye'de sekse yaratıcı yaklaşılmadığı için Türkiye'de aseksüel yaşıyorum. Zaten vücudumu veya ruhumu değil, beynimi orgazm ettirecek sevgili arıyorum.

Sekssizlik yüzünden mi bu kadar çok konuşuyorsunuz?

Özürlü olduğum için. Zaten bütün insanlar özürlü. Diller 200 bin yıl önce oluşan genetik bozukluk sonucu insanoğlunun konuşmaya başlamasıyla doğmuş. Ben en son olanlardanım. En arıza benim belki de. Zamanında Zeki Müren'i eleştirdiler şarkı sözleri, söyledikleri, yaptıkları için. Şimdi 21'inci yüzyılın akışında ben de suçlanacağım. Çünkü ben hep cinsel kimliğim ve tercihlerimle öne atılmak isteniyorum. Burada bir hata yapıyorlar. Kirayı veren acısına katlanır. Bu coğrafyanın en büyük yıldızları Zeki Müren ve Bülent Ersoy'dur. Konu kapanmıştır. Ben hiç kimseye cinsel tercihlerini, özel yaşantısını, özel zevklerini sormuyorum. Ama bir hata yapıyorlar. Özel yaşantı kişinin tek başına yaşadığı bir hayattır. Ama bir başkasıyla kurduğun ilişki özel olmaktan çıkar.

*"Toplu İğne'den sonra şimdi sıra çengelli iğnede. Taktım mı kilitleyeceğim!"

Bu yıl ustanız Yıldırım Mayruk'un modada 50'nci, sizin de 30'uncu yılınız. Bunca yıllık moda kariyerinizde binlerce hayat gördünüz, binlerce insan tanıdınız. Müşterileriniz olmalarına rağmen çoğuna "Toplu iğne"nizi batırıp, hicvederek eleştirdiniz... Bir sürü renkli ve "dokunduran" projeye imza attınız. Şimdi sırada ne var?

Toplu İğne'den sonra şimdi sıra çengelli iğnede. Taktım mı, kilitleyeceğim.

Çengelli iğnenin formatı gibi katlanan gözlüklerinizle neler gördünüz bunca yıldır?

Neler görmedim ki. Herkesin gözlükleri var. Kimi zaman görünmeyen gözlükler var insanlarda. Kimi zaman makyaj, kimi zaman para... Zaten parayı insanlar yaratır ama para sahte insanlar yaratır. Çok sahte insan gördüm hayatımda.

Taktığınız onca renkli gözlük ne ifade ediyor?

İki yıl önce Benetton'un fotoğrafçısı Toscani'nin bana hediye ettiği renkli gözlüklerin her rengini bir kimlik olarak gördüm. Ve Habertürk'te yayınlanan "Toplu İğne" adlı programımda 11 bölümü kırmızı gözlükle çektim. 12'nci bölümde gri rüya görürken, siyasi kimliğim olan kırmızı gözlükleri atıp televizyoncu kimliğimi ifade eden mavi gözlüğümü taktım. Zümrüt yeşili gözlüğüm benim tiyatrocu kimliğim. Bir tane fıstık yeşilim var, o benim çevreci kimliğim. Turkuvaz mavi var, o benim denizci kimliğim. Pembe var, o benim cinsel kimliğim. Bordo var, o benim gurme kimliğim. Şeffaf var, o benim kendi kimliğim. Değişmeyen özüm. Bir tane gri var, o bu coğrafyanın kimliği. Bu renkler gittikçe çoğalacak. Şimdi bir tane sarı eklendi mesela. O da benim edebiyatçı kimliğim.

*"Gerçek Barbaros'u tanımalarına asla izin vermem"

Tiyatro eseriniz sahnelenecek mi?

Evet. Oyunun adı "Prova Odası". Müge Gürman sahneye koyacak. Emprovize oynayacağım. Yedi karakteri birden canlandıracağım. Bu gösteriler basına kapalı olacak. Ama bütün bu süreci biz kaydedeceğiz. Kasım-aralık gibi sahnelemeyi planlıyoruz. Oyun başlarken kitabı çıkacak. 20 yıldır edebiyatımızda tiyatro yazılmamış. Halkımız bir de tiyatro okuyacak. Onu okuduktan sonra ben bütün bu süreci tecrübelerime dayanarak montajlayacak ve bir DVD prodüksiyonu olarak satışa çıkaracağım.

Ferzan Özpetek'le "Eşcinsel Bir Mültecinin Hayatı" filmi ve "Yamak Çıplak" diye bir projeniz var...

Özpetek'in filminde oynama olasılığım var, evet. Ama daha kesin değil. "Yamak Çıplak" ise benim çıplak olarak stand-up formatında yapacağım bir şey. Küçük gruplara, çok özel olarak sunacağım. Hiçbir şekilde görüntü kaydı yapılmayacak.

Seyretmeye gelenleri de soyacak mısınız?

Elbette. Uğruna soyunmak için giyineceğim sevgili arıyorum ben derim ya hep.

Sonra "toplu ahlaksızlık" yapıyorlar demesinler?

Barbi operasyonu bu. Her şeyi diyebilirler. Sonuçta biz medyayla birbirimizi tanıdık. Ben malzemeyim, malım. Bana kamusal alanda ilgi duyuluyor. İnsanlar beni tanımak istiyor. Benden ya nefret ediyor ya da çok seviyorlar. Ama fark etmez. Ben malzeme olarak kendimi kredi kartına bağlamadım. Ben hayatımı taksitlendirmeyi ve her dakika bunun tadını çıkarmayı başaranlardanım. Bunu yaptığım sürece de gündemde kalırım. Türkler resimaltı okur zaten. Ama asla ve asla kamusal alanda gerçek Barbaros'u tanımalarına izin vermem. İşte o zaman işim biter.

*"Politika suratsız hale geldi"

Sizi en iyi kim tanıyor?

Yıldırım Mayruk. Ama tam tanıyor diyemem. Çünkü ben evrime inanan, sürekli değişen bir adamım. Ben bile bazen kendimi tanımıyorum.

Biz de sizi... Yetmedi, şimdi bir de siyasete de atılmak, milletvekili olmak istiyorsunuz. Sizinki nasıl bir siyaset?

Eklektik bir siyaset. Ben bir şey düzeltemem. Ben o yetide bir bilgi birikimine sahip bir adam değilim. Ama bozuk giden bir şeyi imha edebilirim, benden sonra ne yaparlarsa yaparlar. Ben "Kral çıplak" demek istiyorum çünkü kral çıplak.

Her şeye muhalif mi olmak istiyorsunuz?

Hayır. Ben çalınmasına, çırpılmasına, yalan söylenmesine, ahlaksızlığa, erdemsizliğe sinirleniyorum. Bugüne kadar cumhurbaşkanı eşlerinden pavyondaki kadına kadar binlerce kadına dikiş diktim. Dike dike bugünlere geldim. Birçok siyasinin hayatını ve geçmişini çok iyi biliyorum. Bugün muktedir, iktidar olmuş kişiler içinden eski sevgililerim var. Ama ben hiçbiri o şudur, o budur demiyorum.

Politikaya neden sıcak bakıyorsunuz?

Çünkü politika çok suratlılıkla, çok yüzlülükle ilgili bir şey. Ama suratsızlık değil. Maalesef bizde politika suratsız bir hale geldi. Hep aynı insanlar, hep aynı şeyleri söylüyorlar. Aynı taranmış saçlar, güneş gözlükleri, Amerikan rengi kravatlar, kolalı gömlekler. Ben Atatürk'ün çocuklarının çiçekli pantolonlarla Meclis'e girmesini istiyorum. Ben Meclis'te Yahudi de Ermeni de görmek istiyorum. Kadın da, transeksüel de görmek istiyorum. İtalya'dan neyimiz eksik ki bir tane Cicciolina çıkaramıyoruz? Kendi değerimizin, mozaiğimizin farkında değiliz. Hepimiz tek tip olmaya çalışıyoruz. Ben kendi değerlerimi anlatmaya çalışıyorum, bunlar bana göre doğru. Kimsenin ahmakça bir idealizmle peşimden gelmesini istemiyorum. Bunların sorumlusu ben değilim.

*Şansalizm kuralları

Erol Aksoy Cine 5'te "Modamania: Türkiye Modacısını Arıyor" isimli bir program teklifinde bulunmuş size...

Ben artık televizyona çıkmıyorum. En azından 2008'e kadar çıkmıyorum. Programlara konuk olmam, jüri olmam, reklamda oynamam. Bana bir program teklifi gelirse de şu anda televizyonda en yüksek rakam alandan 1 YTL fazla talep ediyorum. Fiyatım 1 YTL yani. Aşağısı kurtarmaz.

Türkan Şoray kuralları ya da bir çeşit Şansalizm mi bu?

Şansalizm güzel bir yakıştırma ama ona Şans-al-izm diyelim. Şans almak, şans toplamak anlamında olsun. Sonuçta televizyona çıkıp ne yapayim ki? Televizyon Orhan Gencebay'ı bitirdi, Ayşe Arman'ı bitirdi. Ben öyle bir hataya düşmem. Saçma programlarda jüri olmam. Tüketim toplumuna, hele kozmetik ve farmakolojiye hizmet eden reklamlara hiç çıkmam.

*Fenerbahçe ile 1 milyon dolarlık anlaşma yaptık

"Fenerbahçe ile 1 milyon dolarlık anlaşma yaptık. 100'üncü yıl şerefine 220 ürün ürettik. Tılsımlı ürünler. Mavi çıngıraklı yılan Teksas'tan, sarı devekuşu derisi güney Afrika Cumhuriyeti'nden. Tüm ürünler ve logoları Fenerbahçe renklerinde. Hepsi Yıldırım Mayruk, Aziz Yıldırım imzalı ürünler. 29 Mart'ta lansman var. Koyu bir Fenerbahçeli olarak bu projede yer almaktan gurur duyuyorum."


Kaynak: Milliyet, 18 Mart 2007


Etiketler: kültür sanat
nefret