27/09/2013 | Yazar: Cenk Erdem

Thomas Lauderdale ile albümdeki divaları, şarkılarının en güçlü taraflarını, albümün mutluluğa çağıran mesajına rağmen dünyanın halini konuştuk.

Kuruldukları 1994 yılından beri farklı dillerde birbirinden güzel eski plakları, büyük orkestraların şarkılarını yeniden vitrinlere çıkaran Pink Martini, Türkiye’ye yepyeni bir albüm geldi. 24 Eylül’de 7. stüdyo çalışmaları “Get Happy”yi yayınlayan Pink Martini bu akşam İstanbul Kongre Salonu’nda sahne alacak.
 
Thomas Lauderdale ile albümdeki divaları, şarkılarının en güçlü taraflarını, albümün mutluluğa çağıran mesajına rağmen dünyanın halini konuştuk.
 
Pink Martini ekibi yeni albümü “Get Happy” ile yine o meşhur kokteyl göndermesinde olduğu gibi farklı dillerin kokteylinden de vazgeçmiyor diyebilir miyiz?
Evet o kokteylden hiç vazgeçmek yok; çünkü tüm ekip biraraya geldiğimizde de bir kokteyl gibiyiz. Aramızda Japon asıllımız da var, Fransız asıllımız da. Ayrıca kolej yıllarında farklı kokteyl toplantılarında hep Waltz çalarken de çok farklı kültürlerden misafirler biraraya gelirdi ve bizim yaptığımız da son albümde Çince’den Farsça’ya kadar küresel bir pop dili yakalamak oldu.
 
1994 yılından beri grubun beyni olarak müzik seçimlerinde ve her türlü yeni fikirde ekibin yükünü taşıyan aslında sizsiniz. Peki bu arada piyano çalalı kaç yıl oldu ?
Sanırım hesaplamak pek iyi fikir bir olmadı ama neredeyse 6 yaşından beri çaldığıma göre 37 yıldır piyano çalıyorum demektir. Yine de piyano konusunda kendimi ilk ispat etmeye çalıştığım deneyimim Oregon Senfoni Orkestrası’nın senelik Corbett yarışmasıydı ve o sene 13 yaşındaydım. Müzik seçimlerinde artık sadece ben değil ekipten herkes yeni fikirlerle geliyor. Harvard Üniversitesi’nde de tarih ve edebiyat okumama rağmen büyük orkestralarda piyano çalıyordum ve şimdi de piyanonun başındayım ve hiç şikayetim yok.
 
Pink Martini’nin iki özel sesi China Forbes ve Storm Large bu albümle beraber ilk kez aynı albüm kayıtlarında oluyorlar. İki yıldız kadınla aranız nasıl?
Özellikle sahne performanslarında düet yapmaya başladıklarından beri sahnede çok güzel bir sıcaklık yakaladılar. Albümde China ve Storm ayrı ayrı kayıtlardalar ama aynı albümde ilk kez birlikte yer alıyorlar. Oregon’da “Get Happy” turnesinin en güzel ilk adımlarını da yine sahnede baştan sona beraber şarkı söyleyerek attılar. Kadınlar kendi aralarında güzel bir uyum yakaladığında bizler için de işler kolaylaşıyor.
 
Şarkılarınızda ister Küba müzikleri olsun, ister caz standartları hatta dünyanın neresinden olursa olsun eskilere tutkunuz hiç bitmiyor, bu şarkıların sizce en güçlü tarafları neler?
Seçtiğimiz müziklerin çoğu zamanında büyük orkestralar tarafından çalınan şarkılar ve büyük orkestralar işin içine girdiğinde türü her ne olursa olsun çok güçlü canlı performanslar ortaya çıkıyor. Bazı türlerin de çıkış noktaları çok köklü, tıpkı caz şarkıların aslında meydan okumak, başkaldırmak için ortaya çıkmaları gibi. Müzik derin bir okyanus gibi ve eğer tarihsel olarak köklü müziklerse asla ölmüyor. Yeni albümümüzde de öncekilerde de seçtiğimiz şarkıların bence en güçlü tarafı sözlerinin naifliği ve güzelliği.
 
Albümde Rufus Wainwright ile China’nın gerçekleştirdiği kayda, happy days / get happy şarkılarındaki buluşmanın o umut veren sözlerine bugünlerde inanabilmek biraz zor değil mi?
Çok haklısın. Eğer televizyonun, internetin içinde kaybolup, dünyada olup biteni umursamıyorsan keyiflenmekte zorlanmayabilirsin ama haberlere ve dünyada yaşananlara şahit olurken umut veren sözlere ve güzel melodilere kendini verebilmek çok zor. Bu yüzden sadece şarkılarla değil, albüm kapağındaki balonlardan, sahne şovumuza kadar neşemizi artırabilecek ne varsa başvuruyoruz. 27 Eylül’de İstanbul’da da neşemizi nasıl yükseltmeye çalıştığımızı göreceksiniz, açıkçası biz de enerjimizi güzel sözlerden ve keyifli melodilerden almaya çalışıyoruz.
 
Albümde sizin için en özel şarkı hangisi?
Albümdeki şarkıları seçerken hepsi için ayrı ayrı çok özel nedenlerimiz oluyor ama bizi Phyllis Diller ile tanıştıran New York Paper dergisinin yazı işleri müdürü Kim Hastreiter’e çok teşekkür borçluyuz. Neredeyse 1 buçuk yıl kadar önce Los Angeles’ta bir yılbaşı arifesinde üst üste konserlerimiz sırasında bir araya geldiğimiz Kim, konuk sanatçılarımızdan biri olarak üçgen zil çalıyordu. Kim, Phyllis Diller’ı tanıyordu ve bizi tanıştırması için yalvardım. Yeni yılın ilk günlerinde Kim beni ve Joey Arias’ı Phyllis’in evine iyi ki götürdü. Charlie Chaplin’le bir dönem tanıştıklarını, arkadaş olduklarını bildiğim bir aktris ile bir Charlie Chaplin şarkısı kaydetmiş olmaktan çok mutluyum ve “Smile” albümün en özel şarkılarından biri…
 
Albümün rengarenk ve balonlu kapağıyla birlikte kapakta China’nın oğlunu da görüyoruz, sizce de mutluluk hissini küçük bir çocuk ve balonlar en güzel şekilde tamamlamıyor mu?
Bir çocuğun mutluluğu bir yetişkinden çok daha coşkulu ve çok daha saf olduğu gibi etrafına da daha çok mutluluk hissi veriyor. Rengârenk balonların çocukların çoğunu ne kadar mutlu ettiğine ben de defalarca şahit oldum ama en az bir çocuk kadar beni de mutlu ettiğini itiraf edebilirim. Şarkılarla da yapmaya çalıştığımız bu. Özellikle sıkıntılı zamanlarda keyiflendiren melodilerle ve şarkılarla yola çıkmak bizi ekip olarak ayrıca mutlu ediyor.  

Etiketler: kültür sanat
nefret