29/04/2014 | Yazar: Emre Korlu

Masalı unut! Masallar, yalnızca hetero sistemi ilgilendiren ve çocukları kandıran yalanlardır.

Rapunzel Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Bir varmış, bir yokmuş: 

Annemi frittata yaparken izlemek oldukça keyif vericiydi. Aslında onun her halinden cezbedici bir parça kapabilir ve böyle bir ebeveyne sahip olduğunuz için kendinizi şanlı hissedebilirdiniz.
 
Haftalardır yerleşmeye çalıştığımız bu ev, geride kalan, sıkılıp bıraktığımız evlerin arasında dördüncü sırada yer alıyordu. Anlaşamayacağımız komşularla tanışmamız ise birkaç günümüzü çalmıştı. Annemin kulağına sıraladığı küpelerin insanları neden rahatsız ettiğini ve bunu niçin kâinat sorunu haline getirdiklerini anlayamıyordum. O, saçlarında solmaya mahkûm edilmiş kırmızılığa bir yenisini daha eklerken, bana insanların sırtı çıplak ön yargılarına popomuzu göstermemiz gerektiğini öğretiyordu. 
 
Ana - kız bunu yapmaktan çekinmeyecek kadar da cüretkâr davranıyorduk. Bu zamanla eğlenceli bir hal almaya başlıyordu.
 
Mutfakta birkaç bardak kırmamızın dışında dolaplardaki düzene özen gösterip uyduruk bir yerleşime girişmişken bana Lily’den bahsetmeye başladı. Kendi deyimiyle uydudan iletişim kurduğu o kadından, birbirleriyle oldukça uyumlu bir arkadaşlığın içerisinde olduklarından...
 
O anlattıkça ben dinliyordum. Bazen saatlerce Lily’nin yeni elbisesinin üzerine konuştuğumuzu fark ediyordum ve annem onu Lily çiçeğine benzettiği cümlesiyle anlatımına noktayı koyuyordu.
 
***
 
İtalya’dan evimize geldiği sabah, kalçasına kadar uzanan sarı saçları dikkatimi çekmişti. Adının anlamına yaraşır bir görüntüsü vardı. Kısa sürede annemle birçok konuda anlaşabildiklerini gözlemlemiştim. Komşuların şaşkın bakışları arasında şarkılar söyleyip daire kapısından içeri adımımızı atmamız bile kendimizi özgür hissetmemize yarıyordu.
 
Annem, babası tarafından reddedilmiş bir evlattı. Ailesinin çizdiği kalıpların dışına çıktığı için aforoz edilmişti ve bu yüzden dışlanmaya ziyadesiyle alışıktı.
  
Yeni yazıldığım bilmem kaçıncı okulun kapısından içeri girerken bunları düşünüyordum. Büyük bir olasılık burada da dışlanacaktı. Giyim tarzı onu görmezden gelmelerine sebebiyet verecekti veyahut en çok annemin üzerinden konuşacaklardı. 
 
Oysa ben onun üzerinden yazılıp çizilenlere hiç aldırış etmemiştim. Çünkü annem olduğu gibiydi, olması gerektiği gibi değil. Bana her zaman hissettiğimi yaşamam konusunda telkinlerde bulunmuştu ve ben hissettiğim gibi yaşamıştım.
 
O öğle sonrası müdürün karşısına geçip olanca gücümle, “annemin bana uygun bir ebeveyn olup olmadığına sen karar veremezsin!” diye bağırıyordum. Masasını öyle tekmelemiştim ki açgözlü müdürün karısıyla yapmacık gülümseyişlerini objektife soktukları fotoğraf çerçevesi, yerde paramparça bir görüntü oluşturmuştu.
  
Annem’le dost olmayı seviyordum. Gülümsemenin dışında ortak çok noktamız vardı. Bunları keşfetmek hoşuma gidiyordu. 
 
Lily, her ayın ortası Türkiye’ye geliyor ve bize İtalya’yı övüyordu. Öyle sık geliyordu ki anlatacak onca şeyi nasıl biriktirdiğini anlayamıyordum. Annemin yeşil gözleri onu görünce adeta ışıldıyordu.
 
Kıt kanaat geçiniyorduk ve Lily demek bereket demekti.
 
Âşık olduğunu söylemişti. Çok şaşırmıştım. Anlamsız bir şekilde gülmek gelmişti içimden. Aşka inanmayan biri için bu cümle oldukça iddialıydı. Keyifli olduğu zamanlarda öyle güzel şarkı söylüyordu ki sesinin bir kelebeğin kanatlarında gezdiğini düşlüyordum.

Bakırcılar çarşısına en yakın, bizim sokağa en uzak o mahallede tutmuştu, Rapunzel’in saçlarından.
 
Yüzümdeki put ifadesini silmeye çalışarak, “onlar bir arkadaş ve belki de böyle olması gerekiyor” diye düşünmüştüm. 
 
Eve geldiklerinde susmanın aksine her zamanki gibi şarkı söylememizi sağlamıştım. Çok mu iyimserdim bilmiyorum. Belki de annemin bir kadına duyabileceği ilginin boyutunu hesaplayamayacak kadar şapşal olmayı yeğlemiştim. Şimdi bulunduğum yere çömüp, onun kucağına başımı yasladığımda hassas kalbinin bir kadına âşık olabilecek kadar cömert olduğunu duyumsuyorum.
 
***
 
Her ikisi de susmayı yeğledi. Bir süre benden gizli gülüştüler, konuştular, darıldılar, barıştılar...
 
Aralarındaki aşk dışında her şeyi sezdim. Annem kadar güçlü sezilere sahip olamamamı babam gibi aciz bir adamın yokluğuna bağlarken böyle bir kadın tarafından dünyaya geldiğim için hep şanslı saydım kendimi.
 
Annem’le yaşadığım semt ve evlerden sıkılmamız bile güzeldi. 
 
Her şeye bir anlam yüklemesi, iyiliğin sahip olabileceğim değerli bir hazine olduğunu ve bu hayatta kaybetmemem gerekenlerin başında geldiğini ondan dinlemek sahip olduğum en iyi şeydi.
 
Bir zamanlar, annem tasvip etmediğiniz işleri yaptığında midenize doldurduğunuz abur cuburların tokluk verici orgazmından başka hiçbir şeyi düşünemeyecek haldeydiniz. Yo, yanılıyorsunuz! Bu hayatta herkes kendi hayatının bilgesidir ve değer yargıları kişiden kişiye göre şekillenen iklim özellikleri gibi değişir.
 
Bazen Rapunzel kuleden aşağı bir prenses için uzatır o uzun saçlarını, bazen ise bir prens için... Lily ise o kulede annem için beklemişti. 
 
Lily ile onu öpüşürken gördüğümde boğazıma bir şeylerin düğümlendiğini hissetmiştim. Bunu benden saklamaları, annemin en büyük sırrı benimle bölüşmemiş olması vs. her ne haltsa işte bu beni çok üzmüştü.
 
Lily’nin İtalya’dan yola çıkıp Bursa’ya kadar gelip bu anlamsız mahalleye katlanmasını, olumsuz her türlü haricî tehlikeye karşı annemi koruyan tutumunu görmezden gelmiş olamazdım. 
 
“Her masalda kötü cadılar ve avcılar yoktur Rapunzel. Annemin sana gelmesi bir hayli zamanını aldı. Ona bir at resmi çizemeyecek kadar yeteneksizdim ancak bunu çocuk olmaya bağlamıyorum. Hayat bize rahatça yaşama şansı vermedi. Kendimize her seferinde bir yol bulmak zorunda kaldık ki o sırada senin saçların uzadı zaten. Masalı unut!
 
Masallar, yalnızca hetero sistemi ilgilendiren ve çocukları kandıran yalanlardır.”
 
Gökten üç elma düştü, gördünüz mü? 

Etiketler:
nefret