22/02/2016 | Yazar: Yıldız Tar

Orgazm sonrası yakılan sigara film olsaydı ne olurdu? Gezi ‘politik bir orgy’ ise sonrasında yakılan sigaranın hikayesini #direnayol dönme bir perspektiften anlatıyor.

Seks sonrası sigara film oldu: #direnayol Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Orgazm sonrası yakılan sigara film olsaydı ne olurdu? Gezi “politik bir orgy” ise sonrasında yakılan sigaranın hikayesini #direnayol dönme bir perspektiften anlatıyor. Türkiye’de ilk kez dört transı bir masaya oturtup trans olmak ve örgütlenmek dışında meselelerden konuşturan filmi yönetmen Rüzgar Buşki’den dinledik.

                                   Türkiye sinemasını şok edecek çay sahnesi

Bu sene !f İstanbul Film Festivali’nde bizden bir film de var: #direnayol. Yönetmen koltuğunda Lambdaistanbul’da senelerce gönüllü olarak çalışan ‘bizim oğlan’ Rüzgar Buşki’nin oturduğu, LGBTİ harekete emek vermiş birçok ismin parçası olduğu #direnayol un prömiyeri 23 Şubat saat 19.00’da İstanbul Fitaş’ta yapılacak.

Kanka Productions’un ilk işi olan #direnayol ‘direnişin rengarenk halini’ anlatmıyor. Gezi’yi çözme iddiası da yok. Gündelik hayata odaklanan, Gezi sonrası ruh halini belgelemeye çalışan filmin en şok edici sahnesi ise dört transın bir masada oturup trans olmaktan ve öldürülmekten bahsetmediği an.

Kaybettiğimiz Ali Arıkan, Zeliş Deniz ve Boysan Yakar’a ithaf edilen #direnayol’u Rüzgar ile konuştuk. Rüzgar; filmin hikayesi, Gezi, sinemadaki klişeler ve kendi hikayeni kendin anlatmanın önemine ilişkin sorularımızı yanıtladı…

İşte bütün geyik muhabbetiyle #direnayol…

İlk planın Şevval’in hayatını film yapmaktı değil mi?

Hayatını film yapmak gibi bir planım yoktu. Şevval’in hayatını film yapmak için çok daha fazla deneyim ve bütçeye ihtiyaç var. Bizim planımız 10-15 dakikalık mutlu mesut bir trans portresi yapmaktı. İçinde nefret cinayetlerinin, yasaların, davaların geçmediği, alışagelmiş trans hikayelerinin dışında, filmin sonunda kimsenin öldürülmediği, çok aktivist, çok savaşçı trans portrelerinin olmadığı, gündelik hayatı anlatan bir insan portresi çıkartmak istedik. Ama tam o zaman Gezi olunca, “Napıyoruz ayol? Burada başka bir şey oluyor” dedik ve filmi başka bir şeye çevirdik. “Hareket şu anda başka bir şeyler yaşıyor, insanların duygularını belgeleyelim dedik ve çerçevemizi LGBT Blok olarak belirledik.

Filmi Ali’ye, Boysan’a ve Zeliş’e ithaf ettik. Boysan direnayol’un son sözlerini söylüyor. Zeliş’in sesini duyuyoruz. Eylem, Ali, Şevval ve benim bir masada oturduğumuz görüntüler var. Çok iddialıyım Türkiye sinemasında dört dönmenin bir masada oturup geyik muhabbeti yaptığı tek film. Öldürülmekten, aileye açılmaktan bahsetmediği tek sahne! (Gülüyoruz)

Gezi sonrasında yaşananlar belgeleniyor filmde…

Planı çok önceden yapmıştık ve biletlerimizi ona göre almıştık. Niyetimiz halihazırda Onur Haftası için gelmişken çekimleri de yapmaktı. Geldiğimizde park boşaltılmıştı ve biz insanların Gezi sonrası duygularını belgeledik. Filmde Ali’nin dediği gibi biraz da ‘seks sonrası sigaralarını’ çektik.

#direnayol aynı zamanda bir kadın filmi. Bu benim ilk uzun metraj yönetmenlik deneyimim. Görüntü yönetmenimizi yönlendirmedim. O da bir kadın gözüyle kadrajlarında kadın ve translara yer vermiş. Film doğalında görsel olarak kadınların ve transların ağırlıkta olduğu bir film oldu. Bunu söylüyorum ama benim için aslında bu belirtilmesi gereken bir şey değil.

Türkiye muhalefeti çok hafızası olan bir hareket değil. Ama bu durum özellikle LGBTİ hareketi için daha gerçek. Ülker Sokağı bilmeyen birçok genç lubunya var. O yüzden kendi tarihimizi yeni nesillere anlatmamız gerekiyor.

Gezi’nin üzerinden çok fazla zaman geçti ve o arada çok fazla şey yaşadık. Bir yandan Gezi’yi tam unuttuğumuz dönemde geldi bu film. Filmin kurgu süreci ve o anları geri çağırmak sana nasıl hissettirdi?

İki buçuk üç yıldır kurguluyoruz filmi. Film yapım sürecinde müzik ve kurguyu aynı anda götürdük. Filmin müziklerini Gizem Oruç yaptı ve aslında bir çok bölümde müziği yapıp filmi onun üzerine kurguladık gibi oldu.

Bizim için bütün bu süreç bir tür terapi gibiydi. Ben Lambda’nın içinde büyümüş bir insanım ve benim için filmin en büyük anlamı arkadaşlarımı onore etmekti. Amacım arkadaşlarımı ve hareketi onore etmekti.

Vefalı çocuksun vesselam…

Öyle terbiye aldık. (Gülüyoruz)

Onun dışında, Gezi bitti gitti ve onun çok fazla analizini yapabiliriz. Noldu? Neler yaşandı? Şu an bir savaşın ortasındayız ve sürekli ölüm haberleri geliyor. Gezi’de kaybettiklerimizi müzik ve ses kompozisyonlarıyla filmde anmaya çalıştık ama Gezi’den sonraki süreçte o kadar kolay öldürüldük ki ölenlerin isimlerini bile hatırlayamıyoruz, sayılarla ifade ediyoruz. O yüzden Gezi’nin analizini iyi yapmamız lazım. Gezi’de sokağa çıkanlara n’oldu? Askerlik anısı gibi Gezi anısı anlatan beyaz yakalılar ne yapıyorlar şimdi?

Ne yapıyorlar sence?

Acayip bir baskı var ve insanlar korkmuş durumda. “Çocuklar ölmesin” dediğin için bile terörist oluyorsun.

Gezi’de sokağa çıkan insanların şimdi ne yaptığını genellemek de çok zor. Homojen bir kitleden bahsetmiyoruz ki. Bir kısmı hayatına devam ediyor. İşine gidiyor, para kazanıyor. Bir kısmı ise bunalımda diye düşünüyorum. Almanya’dan buraya geldiğimde birçok arkadaşımın gözündeki ışığın eksildiğini görüyorum. Almanya’da da her şey yolunda değil tabi ki. Hatta buradaki LGBTİ hareketi Almanya’daki hareketi katlayıp köşeye koyar. O başka bir şey…

Sonradan korkunç şeyler olsa da yine de Gezi Türkiye’deki LGBTİ hareketi açısından çok büyük gelişmelere, kırılmalara yol açtı. Yerellerde kurulan örgütler, gökkuşağı merdivenleri ve daha birçok şeyle birlikte çok hızlı bir ilerleme yaşandı.

Uzun yıllar boyunca İstanbul’da yaşayan ve hareketin parçası olan biri olarak sen bu dönemi nasıl değerlendiriyorsun? Gezi’den bu yana harekette nasıl bir değişim yaşandı sence?

Buradan göçüp gitmiş ve uzaktan yorum yapan insanlara sinir olurum aslında. (Gülüyoruz) Benim gördüğüm kadarıyla sokaktan bayağı çekildik. Ama bu durum sadece bize özgü değil. Herkesin ayağı sokaktan çekildi. Sürekli şiddetle karşılaşıyorsun ve ne yaşayacağını bilemiyorsun. En ufak eylemde bile çok ağır şiddete maruz kalıyorsun.  Polislerle karşılaşmak bir kere çok sorunlu zaten.

LGBTİ hareketinin de kendi içinde inişleri ve çıkışları var. Bazen sadece kimlik politikası gündemimiz oluyor. Bunun dışında da ana akım siyasetin içinden bireyleri de duyuyoruz. Ama en basiti AKP’li LGBT’ler diye bir gerçek yok bence. Yani bir örgütlenme olarak yok. Olsa bile ben onlarla örgütlenmek istemiyorum. LGBTİ diye toptan bir kimlikten bahsetmek bile sorunlu. Topyekun bir kategori olarak ele almak bütün kimliklerin üzerine beton döken bir durumdur.

                                                            Filmden...

Siz LGBT misiniz diye sorular var mesela…

Aynen. “Ben LGBT’liyim” gibi cümleler var. Çok sorunlu bir durum bu.

Öte yandan benim hatırladığım hareket kimlik politikası yapan ama aynı zamanda anti-militarist, feminist, Kürt hareketi ile dirsek temasında bulunan bir hareket. Geçen seneki Onur Yürüyüşü benim için çok önemliydi bu açıdan. Gerçeklik, neler yaşadığımız çok net bir şekilde hatırlatıldı.

Onun dışında Lambda’nın hâlâ gönüllülük ilkesi ile çalışmasını çok takdir ediyorum. Aynı şekilde belediyelerdeki çalışmalar, Boysan’ın yaptıkları, eşitlik birimleri, transların sağlığa erişimi yönündeki adımlar, Kaos GL’nin mülteci alanındaki çalışmaları ‘eski radikal’ bana bile çok önemli geliyor. Kurumsallaşma ve ana akımlaşma var ama bunu yaparken politikaya sahip çıkmak gerekiyor.

Tam bu noktadan filme geri dönersek, bu filme bir “LGBT filmi” ya da “trans filmi” diyebilir miyiz?

Bu filmde açılan, kimliğini söyleyen sadece bir kişi var. Filmin bir odağı var, LGBT hareketini konu alıyor ama başka bir derdi var. !f’ten gökkuşağı bölümüne alındığına dair haber geldiğinde biraz bozuldum mesela. Her üç kareden biri gökkuşağı ama filmin ‘rengarenk’ diye tanımlanması, ‘direnişin rengarenk hali’ denmesini geçelim artık. Filmde o kadar çok şeyden bahsediliyor ki. Bir sürü şey anlatıyorsun ama ‘rengarenk’ dışında ikinci bir cümle kurulmuyor.

Benim için bu filme trans gözünden yapıldığı için trans filmi denilebilir. Ne Tangerine ne Danish Girl gibi filmler böyle değil. Natrans, hetero, beyaz erkeklerin gözünden transları anlatıyor. Bizim ekibin çoğu trans. Filmin özelliği hareketin içinden insanların yapmış olması.

Natrans gözün baktığı klişe hikayelerden sıyrılmamız gerekiyor. Hep aynı hikaye temcit pilavı gibi önümüze geliyor. Benim ana akım seyirciyi yakalama gibi bir iddiam yok. Bizim için lubunyaların gönlünü kazanabilmek yeterli. Bir yandan dramın olmadığı, çok mutlu ve kendini kutlayan bir film. Bir lubunya gerçekliğini gösterdiğime dair iddiam yok ama bir saat mutlu olacaksak ne mutlu bize.

Klişe meselesi çok önemli. Şu ara sinema ve tiyatroda bir trans modası, trendi oluşmuş durumda…

Aynen… Kim bir transı oynasa ödül alıyor. Bir kere de bir trans natransı oynasın, olmaz mı? Egzotik hikayeler olmamızı ve klişe şeylerin patlamasını kaldıramıyorum. Günaydın yani! Biz kendi işini kendi gören, göbek bağını kendi kesen bir hareketiz. Bizim içimizden insanların daha fazla film yapması lazım.

Biz sürekli eylem, bombalama, cinayet ve davalarla uğraştığımız için bir noktadan sonra kafayı yiyoruz. Olanak yaratabilirsek, iyileştirici şeylerle uğraşabilirsek hepimize iyi olacak. Dernekler bu tarz alanlarda işler yapar ve destekleyebilirse hepimize iyi gelecek. Kendi hikayemizi kendimiz anlatmalıyız.

Kaos GL dergi ve internet gazetesinde yapmaya çalıştığımız gibi aslında…

Aynen. Ve bunu politik bir yerden yapmak önemli. Yoksa ‘İnanamayacaksınız ama trans erkek’, ‘Seks işçiliği yapmak zorunda değilsiniz, trans meslekler’ başlıklı haberlerle de karşılaşabiliyoruz. Böyle haberlerde ciddi bir temsiliyet sorunu var. Bu yüzden bütün üretilen LGBTİ işlerini de takdir etmiyorum. LGBTİ adıyla üretilen ‘Yine mi aynı klişe’ dediğim işleri de görüyorum.

                                                            Filmden...

Peki neden !f?

Ulaşabildiği kitle, İstanbul’da olması ve bağımsız filmler festivali olması bizim açımızdan önemliydi. !f’e özellikle teşekkür ediyoruz. Gerçekten filmin ilk gösteriminin !f’te olması bizim için çok büyük bir onur kaynağı. Yalnız şöyle bir şey olmuş. (gıybet forever) Festival dergisine verdiğim söyleşide bazı eleştirileri dile getirmiştim ama yer vermemişler. Bizim bir dönemki ana eleştirimiz parti fiyatlarının, özellikle gökkuşağı partisinin giriş fiyatlanın çok yüksek olması ve kentsel dönüşümün öznesi mekanlarda etkinlik yapılmasıydı. Yalnız şunu da kabul etmek lazım ben de eskisinden daha az radikal bir insanım orası kesin…

Hepimiz gibi…

Evet. O radikallik biraz törpüleniyor zamanla. Ama şöyle bir şey var. Aslında film olmazsa festival olmaz. Ama bu festivaller olmayınca da filmler olmayabiliyor. Özellikle bağımsız işlerde festivallerin destekleri önemli. Ben #direnayol sürecinde bu emeği takdir ettiklerini hissettim. Filmi bitirmemizde büyük etkileri var. Yani bayağı festivale yetiştireceğiz diye hız kazandık. Butka oldukları için eleştirsek de !f'e yeniden çok teşekkür ederiz.

KÜNYE

Katılımcılar

Şevval Kılıç

Elif Keskinkılıç


Yeşim Başaran

Ali Arıkan

Eylem Çağdaş

Ceylan Begüm Yıldız


Nuri Özlü

Ecemen Dalga


Ayça Damgacı

Tutku Umut Ünar

Yıldız Tar


Sema Semih


Ediz Chance


Boysan Yakar

Yönetmen / Yapımcı / Kurgu

Rüzgâr Buşki

Yardımcı Yönetmen

Senem Donatan

Zara Zandieh

Gizem Oruç

Ulaş P. Dutlu

Senaryo

Rüzgâr Buşki


Senem Donatan

Görüntü Yönetmeni

Zara Zandieh

Müzik

Gizem Oruç

Ses

Ulaş P. Dutlu

Gizem Oruç

Kurgu Danışmanları

Orkan Bayram


Zara Zandieh


Noam Gorbat

Yapım Asistanları

Senem Donatan

Nihal Albayrak

Seyhan Arman

Orkan Bayram

Sound Design / Final Mix

Azadeh Zandieh

Renk

Colja Krugmann

Müzisyenler

Nihal Albayrak


İlksen Gürsoy


Bade Okçukızı

Stüdyo Kayıt

Uğur Akagündüz

Title / Animation

Fehmican Gözüm

Deşifre

Senem Donatan


Nilgün Yelpaze

Çeviri

Koray & Maisie

Danışmanlar

Çiçek Kahraman

Can Candan


Derya Bayraktaroğlu


Inbar Horesh

Eren Şahin

Deniz Nihan Aktan

Begüm Özden Fırat

Ceylan Begüm Yıldız

Kornelia Kugler

Poster

Stefan Fähler

Catering

Alexander Buschky


Etiketler: kültür sanat
İstihdam