24/06/2017 | Yazar: Ezgi Epifani

Doktor ve hasta arasında, doktorun beyanlarına karşı çıkmayı güçleştirecek örtük bir güç dengesizliği var. Bu kolay bir şey değil.

‘Şişman olduğun için’ ve doktorlarımın söylediği diğer yalanlar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Doktor ve hasta arasında, doktorun beyanlarına karşı çıkmayı güçleştirecek örtük bir güç dengesizliği var. Bu kolay bir şey değil. 

Martina Donkers’ın “‘It’s Because You’re Fat’ — And Other Lies My Doctors Told Me” başlıklı yazısının çevirisidir.

Önyargılı kilo verdirme reçeteleri hastalara ciddi şekilde zarar verebilir.

18 yaşına geldiğimde dizlerim ağrıyordu. Neden olduğunu bilmiyordum, çok da canım yanmıyordu ama çoğu zaman ağrım vardı. Sürüsüyle dans dersi alan ve netbol oynayan biri olarak bu durum sinir bozucuydu ama üzerine fazla kafa yormuyordum. Ne de olsa diz ağrısı ailemde olan bir şeydi.

Ancak 20 yaşına geldiğimde, acı oldukça sinir bozucu olmaya başladı. Bu konuda ilk kez bir doktora görünmeye karar verdim.

Doktorum gri saçları kısacık kesilmiş enerjik bir kadındı, bana kısacık bir bakış attı ve dizimdeki ağrının nedeninin, şişman olmamdan kaynaklanan erken başlangıçlı kireçlenme olduğunu söyledi. Kan testlerimde eklem iltihabı negatif çıktı ama ona göre bunun bir önemi yoktu. Acımın daha da artmasını engelleyecek tek şey kilo vermemdi. Şişman büyümüş herkes gibi bıkkın bir iç çekişle kaderimi kabullendim. 20 yaşında kireçlenmem vardı.

22’me geldiğimde işler daha da kötüydü. Sokakta yürüme gibi zararsız aktiviteler yaparken bile, dizlerimdeki ağrı birden bire kör edici bir acıyla yere yığılmama sebep olmaya başladı. Tekrar doktora gittim, bu sefer farklı birine çünkü öğrenci kliniğinde kim müsait ise ona görünüyordum. Bana daha önceki sağlık durumumu sordu. Ona kireçlenmemin şişmanlığımdan kaynaklandığını söyledim. Bana kuşkucu bir şekilde bakarak “Öyle bir şey yok.” dedi. Kimse 20’lerinde şişman diye kireçlenme geçirmez diye açıkladı.

Bunun yerine dizlerimin tam olarak neden birdenbire çöktüğünü anlamamız gerektiğine karar verdi. Beni MRI’a yolladı ve uzman bir cerraha danıştım. “Patellae chondromalacia” dedi cerrah. Diz kapaklarımdaki sert parçaların belirtisi olan taramamdaki gölgeleri gösterdi. Büyük ihtimal ırsiydi, kilom yüzünden şiddetlenmişti. “Tamam” dedim, “Peki bu konuda ne yapabilirim?”

“Acıyla idare etmeyi öğrenmelisin. Ve acı dayanılamaz hale geldiğinde dizlerini değiştirmen gerekecek. Bu da muhtemelen 30’undan önce olacak.”

Bıkkın bir şekilde teşhisimi kabullendim. Durumumu ağırlaştıran yogaya ve dansa veda ettim, iki yeni dizin kaç paraya mal olacağını ve koltuk değnekleri ile nasıl hareket edeceğimi düşünmeye başladım. 30’uma daha 8 sene vardı ve bu biraz ölüm fermanı gibi geliyordu.

24 yaşındayken, yeni ev arkadaşım oturduğumuz yerdeki spor salonuna yazılmaya karar verdi, bir iyimserlik anında ben de onunla gitmeye karar verdim. Bu spor salonu yeni gelenlere halatları öğrenebilmeleri için özel bir eğitmenle kısa bir ücretsiz seans veriyordu. “Sizi Hao’ya veriyorum” dedi resepsiyonist. “Hao’nun fizyo geçmişi var, sakatlıklarla arası iyidir.”  

Hao oldukça uzun ve iri yapılıydı ve başta anlaması zor yoğun bir Çin aksanı olduğu için göz korkutucu gelmişti. “Burda bir sakatlığın olduğu yazıyor. Nedir?” diye sordu.

“İki dizimde de patellae chondromalacia var.” dedim. Sözümü bölerek “Ha o mu? Ben onu düzeltebilirim.” dedi.

Ne dedin? 

Hao bana durumumun spordan kaynaklanan oldukça standart bir sakatlık olduğunu ve egzersizi başarılı bir şekilde kullanarak sakatlığımı tedavi edebileceğini açıkladı. Hiçbir doktorum bana bundan bahsetmemişti. Kendimi büyük ihtimal gençken yaptığım tüm o dans ve netbol hareketlerinden sonra sakatlamıştım ve ailemdeki riskli diz genetiği de durumumu ağırlaştırmış olabilir. Normalde erkenden fark edilir ve erkenden tedavi edilir, dizlerin çökme noktasına kadar gelmesi çok nadirdir ancak tedavi edilmeyen ciddi vakalarda bu olabilir. “Benimle 10 seans çalış” dedi Hao, “Bir fark görmezsen paranı geri vereceğim.”

Gerçekten de 10 seans sonra kayda değer bir fark hissettim. 6 ay sonra, tam 6 yıl boyunca başımın belası olan acı tamamen geçip gitmişti.

Beni muayene eden tıbbi uzmanlar sakatlığımın spordan kaynaklanmış olabileceğini göz önünde bulundursalardı, çok daha az acı çekerdim diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Ve bunu göz önünde bulundurmamalarının sebebinin kilomla bir alakası olup olmadığını merak ediyorum.

Doktorlar bana baktıklarında dans eden, bisiklet süren ve spor yapan bir kız görmediler. Şişman bir kız gördüler ve tanılarını da şişmanlığa dair tektipleştirmeler üzerinden koydular. Şu an 29 yaşındayım ve dizlerim artık acımıyor. Yeni dizlere ihtiyacım yok ama doktorlarımın şişmanlığa önyargılı fikirlerini dinleseydim ihtiyacım olabilirdi.  

Bu hikaye münferit olmaktan uzak.

Araştırmalara göre doktorlar, vücut kütle indeksi (VKİ) daha yüksek olan hastalara daha az saygı gösteriyorlar. Bu durum da söz konusu hastaların aldığı bakımın kalitesini düşürebiliyor. Bir çalışmaya göre:

“Çoğu sağlık hizmeti görevlisinin, obezitesi olan insanlara karşı güçlü ve olumsuz tektipleştirici tutumları var. Bu şekildeki tutumların; insanları algılayışımızı, yargılarımızı, kişilerarası davranışlarımızı ve karar alma süreçlerimizi etkilediğine dair dikkate değer kanıtlar var. Bu tutumlar sundukları bakımı etkileyebilir.”

Rahatsız edici bir şey var ki o da, doktorların şişman hastalarına dair çoğu fikri tıbbi gerçeklere bile dayanmıyor. Nitekim, kilo verme ve sağlık odaklı bilimin tam olarak oturmuş olmadığı çok sık unutuluyor.

Fazla kilo daha kısa bir hayat yaşamanıza mı neden oluyor? Belki evet belki hayır. VKİ kategorisinde yapılan sayısız çalışmaya göre, fazla kilolu insanların normal kilodaki insanlara göre tüm nedenlere bağlı ölüm oranlarının daha düşük olduğu bulundu.

Bazı araştırmacılar, devamlı kilo verme ve almanın ve tehlikeli kilo verme haplarının doğurduğu risklerin, normal kilolu, şişman ve obez hatta oldukça obez insanlarda bile aynı ölüm oranlarını bulmamıza sebep olacağını düşünüyor.

Obez insanlarda artan risk küçük olmakla beraber, “30’unu görmeden öleceksin” saçmalığı genelde kilo verme ameliyatlarını pazarlayanlar tarafından yayılıyor.

Peki ya ciddi hastalıklar? Fazla kilolu olmak ve bazı hastalıklar arasında kesinlikle bir ilişki var ancak birden fazla çalışma kilonun aslında, sebepten ziyade bir semptom olabileceğini ileri sürüyor.

Bir de fazla dokunun vücudu “zorladığı” düşüncesi var. Saygın obezite araştırmacısı Dr. Paul Ernsberger şöyle diyor: “Yağın kalbi zorladığı düşüncesinin bilimsel bir dayanağı yok. En azından şunu söyleyebilirim ki, bu düşünce bilimsel kitaplardan değil diyet kitaplarından geliyor… Ve maalesef bazı doktorlar diyet kitapları okuyor.” 

Peki ya diyet yapmak? Diyetlerin kalıcı kilo kaybı ile sonuçlanmadığına dair bilimsel bir uzlaşı var. Bunlara hayat şekli değişikliği deseniz bile olmuyor. Kapsamlı diyet ve kilo verme çalışmalarından sonra Dr. Traci Mann şu sonuca varıyor: “Diyet yapmanın faydaları oldukça az ve potansiyel zararları ise obeziteyi güvenli ve etkili tedavi etmede tavsiye edilmesini engelleyecek kadar fazla.”

Peki o zaman neden doktorlar her şeyin tedavisi olarak diyet yapma ve kilo vermeyi sunmakta ısrar ediyor?

Avustralya, Newcastle’dan 29 yaşındaki Sarah ergenken, garip bir kaza sonucu olarak bacaklarının hissizleşip daha sonra kırılma noktasına kadar bükülmesiyle iki bacağını da kırma talihsizliğini yaşadı. Yürümeyi tekrar öğrenmesinden kısa bir süre sonra, bacaklarına daha da zarar veren başka bir ciddi araba kazası atlattı. “Kaza paratoneri gibiyim” diye gülerek anlatıyor. Birden fazla sakatlanma sonucu oluşan yara dokusu Sarah’ya yürürken acı verebiliyor. Ama Sarah doktora gittiğinde, çektiği acının suçlusu kilosu olmuş.

“Kilom iyileşme sürecimde bir faktör biliyorum ama sakatlanmalarımın sebebi o değil ve bunu kanıtlamak için elimde polis raporları, röntgenler ve uzman raporları var.” diyor Sarah.

Sarah son zamanlarda bir sürü doktor değiştirdi ve yeni doktoru Sarah’nın tüm tıbbi geçmişine bakmaya karar verdi, Sarah’nın gördüğü tüm doktorların notlarını kontrol etti. Bulduğu şey doktoru çok şaşırttı. “Doktor, önceki doktorlarımın çoğunun raporlarında sakatlıklarıma dair hiçbir kaydın olmadığını söyledi.” dedi Sarah. “Hepsi bacak ağrılarımın sadece kilomdan kaynaklandığını yazmıştı ve bu demek oluyordu ki, ağrılarım için gerekli hiçbir tedavi görmüyordum. Hepsi bana sadece diyet yapmamı söylemişti.” Sarah’nın yeni doktoru Sarah’yı hemen, onun gibi yoğun sakatlanmaları ve ciddi iç yaraları olanlar için tasarlanmış olan fiziksel tedavi planına başlattı.

Ve bu tedavinin etkisi kendini hemen gösterdi.

“İki hafta içinde neredeyse beş kilometre yürüyebildim. Tedaviye başlamadan önce, dizlerim şişmeden ve acıdan daha fazla devam edemez hale gelmeden ancak bir kilometreden az yürüyebiliyordum. Sen bir kilo ver de gerisine bakarız denilmesine nazaran sakatlanmalarım için doğru bir tedavi görmek her şeyi değiştirdi.” diyor Sarah.

Açık konuşayım, sağlıklı yemek ve egzersiz yapmak sizin için iyi bir şey değildir demiyorum. Sorun, doktorların hastalarının semptomlarını ve diğer tedavi seçeneklerini tamamen göz önünde bulundurmadan diyet yapma ve kilo vermeyi reçetelemesidir.

Damgalama da şişman insanların tıbbi bakım aramalarına engel olabilir.

“Ben doktora gitmiyorum” diyor 28 yaşındaki reklam yöneticisi Anita. Anita’nın en son doktora gidişi, çıkmak üzere olduğu deniz aşırı tatile hazırlık olarak aşı ve sıtma ilaçlarından konuşmak üzere rutin bir ziyaretmiş. Doktor aşıları reçeteleyip bir hemşireden aşıları yapmasını istemiş. Anita’nın diyabeti olduğuna karar veren hemşireymiş – onunla hiç konuşmadan ya da geçmiş tibbi bilgilerine dair hiçbir şey görmeden.

“Bana sürekli diyabetimi kayda geçirirsem aşılar üzerinden indirim alabileceğimi söyleyip durdu. Diyabetim yoktu ama o beni dinlemiyordu. Tüm tavrı ‘Şişman olduğunun farkındasın değil mi?’ şeklindeydi.” diye açıklıyor Anita. “Sağol ya, fark etmemiştim ben çünkü. Aşıları ver yeter.” dedim. Bu deneyim oldukça Anita için oldukça üzücüydü ve Anita’nın çözümü mümkün olduğunca doktorlardan uzak durmakta bulmasını körükledi.

Yine de Sarah, Anita ve ben görece şanslıyız; deneyimlerimiz bize acı ve aşağılanma yaşattı ancak kalıcı bir hasar bırakmadı. Herkes için bunu söyleyemiyoruz.

First Do No Harm (Öncelikle zarar vermeyeceksin) başlıklı site, şişman insanların tıbbi uzmanlarla yaşadıkları deneyimleri kayıt altına alıyor. Ve içi, yürek parçalayıcı hikayelerle dolu.

Bir kadın birdenbire kilo verdi ve bunun için övgülere boğuldu ancak doktorların kaçırdığı gerçek, hastanın kilo kaybının onu kısa sürede öldürecek olan kanserin işareti olduğu idi.

MS hastalığı nedeniyle bir adam durmadan kusuyordu ancak bunu tıbbi bir kırmızı alarm olarak görmek yerine doktorlar sadece 55 kilo kaybetmesini kutladılar. Kusma kalıcı sinir zedelenmesine, sırt ağrısı ve diş çürümesine sebep oldu.

Bir kadının geçirdiği ciddi bir araba kazası sonrası oluşan karın şişkinliği için, bir acil servis doktoru tarafından şişman olması neden gösterilerek tedaviye gerek olmadığı beyan edilmiştir. Kadın neredeyse ölüyordu.

Bir kadına süregiden birden fazla sağlık sorunu için yıllarca kilo vermesi salık verildi. Sonradan ortaya çıkıyor ki meğer türüne az rastlanan nörolojik bir bozukluğu varmış. Geç tanı, kalıcı beyin hasarına sebep oldu.

Burada da şişmanlara önyargı ile ilgili korkunç hikayeler var. Google’da da istemediğiniz kadar bulabilirsiniz.

Bu hikayelerde değişmeyen bir anlatı var. Hormonal sorunların mı var? Kilo ver. Parmağın mı kırıldı? Kilo ver. Migrenin mi var? Kilo ver. Kilo vermek akla gelebilen her türlü hastalık için sürekli – bazen tek – önerilen tedavi yolu.

Çoğu kişi için kilo etrafındaki anlatıyı değiştirmek gerçek anlamda bir ölüm veya kalım meselesi. Peki bu sorunu çözmek için ne yapılabilir?

İyi haber şu ki, tıp mesleği içinde bunun çözülmesi gereken ciddi bir mesele olduğu bazılarınca kabul ediliyor. Tıp öğrencilerinin obezite üzerine yeterince eğitim almadığı dikkate alınıyor ve bunu değiştirmek için çaba gösterilmeye başlanıyor. Araştırmacılar ayrıca empati programları üzerine çalışıyor ve hastalara karşı örtük önyargının etkileri üzerine farkındalık sağlamaya çalışıyorlar. Tüm bunlar umut veren başlangıçlar. 

Aynı zamanda, hepimiz kendi kendimizin sağlık savunucuları olabiliriz. Eğer şişman biriyseniz ya da sevdiğiniz biri şişmansa, kendi eleştirel düşünme becerinizi geliştirebilir ve eğer semptomlara uymuyorsa klasik “sadece kilo ver” reçetesine karşı çıkabilirsiniz.

Bu kolay bir şey değil. Doktor ve hasta arasında, doktorun beyanlarına karşı çıkmayı güçleştirecek örtük bir güç dengesizliği var. Kendi sağlığımız ve durumumuz konusunda uzman olmaya çalışarak, doğru gelmeyen bir şeyleri dile getirebilme şansımızı arttırabiliriz.

Doktorlar son derecede eğitimli insanlar ancak onlarda diğerleri gibi aynı önyargılara sahipler ve çoğu güncel araştırmalara yetişmeye çalışmıyor. Ve bu yeterli değil. Eğer obezite gerçekten büyük bir sağlık sorunu ise, doktorların bu konudaki son çalışmalar ve şişman insanlarda en iyi sonuçların nasıl alınabileceğini gösteren araştırmalar hakkında bilgili olması elzemdir. Eğer doktorlar gerçekten hastalarını önemsiyorlarsa, kişinin sağlığı ile ilgili büyük resme bakmalılar, sadece beden ölçüsüne değil.    

Bilhassa doktorların, işe yaramadığı ispatlanmış tedavi yöntemlerini sunmayı bırakmaları gerekiyor.

Tıp mesleğinin yükselişe geçmesi gerekiyor. Şişman insanlar için diyet yapmanın evrensel tedavi seçeneği olmadığını kabul etmesi gerekiyor. Şişman insanların hastalıkları için evrensel nedenin şişmanlık olmadığını kabul etmesi gerekiyor. Şişman insanlara yönelik tutumunun sebep olduğu zararlar ve bu insanlara beden ölçülerinin sonucu olarak verilen standardın altı bakım ile yüzleşmesi gerekiyor.

Hayatların buna bağlı olduğunu söylemek abartı olmaz.

Bu çeviri ilk olarak ezgiepifani blogunda yayınlanmıştır.


Etiketler: yaşam
İstihdam