04/12/2006 | Yazar: Kaos GL

Latife Tekin, yeni romanı "Muinar" için "Devlet, sonuçta erkeklerin devleti. Meclisteki insanların anneleriyle bir meclis kursak, bence Türkiye daha iyi yönetilir. Kadınlara kendi güçlerini hissettirmek isterim bu kitapla," diyor. Sema Aslan’ın söyleşisi.

Tekin'den bir kadın manifestosu Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı Latife Tekin, yeni romanı "Muinar" için "Devlet, sonuçta erkeklerin devleti. Meclisteki insanların anneleriyle bir meclis kursak, bence Türkiye daha iyi yönetilir. Kadınlara kendi güçlerini hissettirmek isterim bu kitapla," diyor. Sema Aslan’ın söyleşisi.

KAOS GL

Sema Aslan

"Türkiye'nin ağzı genç, dünyanınsa ağzı mutlu bir kocakarıya ihtiyacı var!"

Latife Tekin'in yeni romanı "Muinar", kadın okurları şöyle bir silkeleyip kendine getirecek. Erkek okurların da dünyaya daha başka bir açıdan bakmalarını sağlayacak.

Tekin, aslında bir kadın manifestosuna imza atıyor. Yaşı başı belli olmayan bir kadın Muinar. Binlerce yıldır kadınların içinde uyanarak onları yaşlılığa hazırlıyor. Her bir kadına, daha önce içinde uyandığı kadınların bilgisini aktarıyor. Bu nedenle denilebilir ki, bu kitabın bir zamanı ve mekânı yok. Ya da ille bir zamanı olacaksa, tarihin herhangi bir zamanı veya tüm zamanları; ille bir mekânı olacaksa, bilinçaltı ve zihin diyebiliriz.

Muinar'ın içinde uyandığı son kadın, bir yazar olan Elime. Tekin, Elime ve Muinar'ın diyaloğu aracılığıyla kendi cinsine ve kuşağına sesleniyor; doğaya dönmek gerektiğini söylüyor. "Muinar", petrol kuyularının kapatılmasının önerildiği, rüzgarın türbanları uçurduğu, Kenan Evren'in yargılandığı politik bir roman.

Bu kitap nasıl doğdu?

"Unutma Bahçesi"den önce doğdu aslında, "Türkiye'nin ağzı genç bir kocakarıya ihtiyacı var, dünyanın ağzı mutlu bir kocakarıya..." Bu düşünceyle notlar almaya başlamıştım... Önceleri Muinar'ın kaç yaşında olduğunu bilmiyordum; zihnimi ele geçirmeye niyetli, yaşı belirsiz çılgın bir kadın imgesi ışıyıp sönüyor, dilime cümleler doğuyordu ama hayatına giremiyordum bir türlü.

Ne anlatacak bana, dünyaya ne söylemek istiyor bu kadın, sezmeye çalışıyordum... Hakkında bildiğim en kesin şey, bin yıllar önce ölmüş olduğu, ölümsüz bir varlık olarak, yaşayan kadınların içinde uyandığıydı. Şimdi de benim içimde uyanacaktı işte!

Vahşi Bir Anarşist

Konuştukça sırları derinleşiyor Muinar'ın... Bilge bir kadın gibi değil; anarşist ruhlu, mücadele modelleri geliştiriyor... Otomobil yarışı seyrediyor, kölelerin tanrısı Mumuriş'i anlatıyor, türbana, örtüye karşı...

Evet, vahşi bir anarşist sayılabilir Muinar... Türban saçma geliyor ona, onbin yaşında zamansız bir kadına türbanı yutturamazsınız! Hiçbir şeyi yutturamazsınız!
Benim gözlerimle televizyon seyredip benim sesimle politik düşüncelerini dile getiriyor, ya dinleyeceğim onu ya da ruhumu alıp uçuracak yukarı. Bana el koymuş, manifesto yazdırmak istiyor! Bildiğim roman kahramanlarına benzemiyordu, ona kayıtsız kalamazdım.

Kitaplarınızda çoğu kez otobiyografik öğelere rastlıyoruz. Ancak "Muinar"a yakışan niteleme 'otobiyografik' değil de, 'kişisel'. Özel olan politiktir diye baktığımızda "Muinar" çok da politik bir kitap.

Özgürlük cesaretle kazanılan bir şeydir. "Muinar"ı yazarken, içimde uyanan bu vahşi, yasak tanımaz, korkusuz kadına direndiğim anlarda kendime hep şunu söyledim, "Özgürleşmek istiyor musun? Yanında bir erkek olmadan ormanın derinliklerine gitmek istiyor musun?" Erkekler bir başlarına gidebiliyor!

Muinar bana diyordu ki, "Bir zamanlar kadınlar da gidebiliyordu!" Yani benim es geçemeyeceğim bir şey söylüyordu; ben hep, tek başına ormana dalan erkeği hep kıskandım. Kafamıza esse de, gidemeyeceğimiz yerlere gidebildikleri için kıskanıyordum onları. Yaşayıp bitirmişler gibi dünyaya karşı beğenmezlik içindeler, dağını, ovasını bombalarla deşip parçaladıklarına göre böyle bu! Ama Bağdat'ta sadece erkekler yaşamıyor!

Kitaptaki kadınların hiçbiri acınacak durumda değil; zulüm görüyorlar ama çatır çatır da yaşıyorlar.

Elbette değiller ama tarihsel olarak baktığımızda kadınlar hep katledildi. Yüz yıl öncesine kadar Avrupa'da kadın yakıyorlardı! Çok yakın bir tarih bu. Fakat evet, buradaki kadınlar mağdur değil, mağrurlar. Ben kadınlarla yoksulları aynı kefeye koyarım. Kadınlar da yoksuldur, tıpkı gençler gibi. İktidar, para ve güç erkeğin elinde çünkü. Fakat ben kadınların güçlü olduklarını düşünüyorum. Bunun da 'ev içleri' ile ilgisi var. Ev, erkeklerin değil, kadınların iktidar alanıdır. Tıpkı sokağın erkeğin iktidar alanı olması gibi...
Kadın, üzerindeki baskı nedeniyle bir iç direnç geliştirmiş. Yoksulların nasıl direnç mekanizmaları varsa kadınların da var. Onların da dilleri başka; kendi aralarında o dille konuşuyorlar.

Kadın Kadına Bir Kitap

"Muinar" bir kadın kitabı. Üstelik yeni bir söylemi olan bir kadın kitabı.

Kadınlar kendilerinden söz ettiklerini sanıp çoğu zaman aslında erkeklerden söz ediyorlar, ağırlıklı olarak. Erkekler dünyasında kendine yer açmaya çalışan kadınların erkeklerle yaşadığı çatışmadan söz ediyorlar. Yani erkekler dünyasından...

Bu kitap kadınlar dünyasından, kadınlardan söz ediyor. Kadının dili masal dilidir, şarkı dilidir, içe atma, sessizce soluklanma dili... Kadınların dili, dünyanın diline yakın bir dil, yağmur, şimşek grubundan, o dille yazdım...

Sizi dağa yürüttü ve eline bir bildiri alıp okudu Muinar...

Evet, aşağı yukarı öyle, bu bildirinin özü şu: Dünya yaralı, kan kaybediyor, karnından bombalanmış, hepimizi dünyaya yardıma çağırıyor, öncelikli olarak kadınları, erkeklere de sesleniyor elbette, silahlarını bıraksınlar, savaşıp durmasınlar diye. Dünya, insanları üstünden kaç defa silkelemiş, eğer bugün kükremiyorsa, üstünde yaşayan masum canlılara kıyamadığı içindir.

Bizi böyle derinden düşünen dünyayı, insanla derin kedere düşmüş olan dünyayı, saldırganların acıtıp durmasına seyirci kalamayız; ruhlar, nükleer santralların, zehir çukurlarının başında nöbet tutuyor, göğün iyileri, yerin iyilerine el uzatmış, dünya ve hayat için...

Onun bakışıyla ülkemizde olup bitenleri değerlendirecek olursak, bu ülke dağ ağrısı çeken bir ülkedir diyebiliriz, kaç yıldır, ağaçları sızlıyor, gölleri ve ırmakları inliyor... Savaş, şiddet, çatışma... İnsan insana tutuştuğumuz kavganın çığlığı, gürültüsü havada birikiyor, biz o havayı soluyoruz, havanın sahibi değiliz, hava kuşların da havası, çiçeklerin böceklerin, hiç öyle bir hassasiyetimiz yok. Irak savaşında kaç ağaç yanıp tutuştu, kaç kedi öldü, Diyarbakır'da, Şırnak'ta? İnsan, saldırganlığıyla bütün canlılara zarar veriyor.

"Kadınlar istediği taktirde Kenan Evren yargılanır!"

Kitap okura 'kadın ırkı'nı hatırlatır gibi... Böyle bakınca da tüm aidiyetler anlamsızlaşıyor.

Kesinlikle. Kadınların tarihi reddetmeleri gerekiyor çünkü tarihi kadınlar değil, erkekler yazdı. Tıpkı yoksullar gibi, kadınlar da tarihsiz.

Kadınların tarihini ancak masalların izini süzerek, yani edebiyatta bulabilirsiniz. Ve ben kimlik iptali öneriyorum! Kadın, tüm kimlikleri iptal edebilecek güçte. Barışı biz sağlayabiliriz.

Kitapta Kenan Evren'in yargılandığı bir bölüm de var.

Kendi kuşağımdan ümidi kesmedim henüz... Kadınlar isterlerse Evren yargılanır diye düşünüyorum. Devlet, sonuçta erkeklerin devleti. Meclisteki insanların anneleriyle bir meclis kursak, bence Türkiye daha iyi yönetilir. Kadınlara kendi güçlerini hissettirmek istedim bu kitapla.



Muinar

Latife Tekin

''Everest Yayınları, Roman''





Etiketler: kültür sanat
İstihdam