24/04/2019 | Yazar: Kaos GL

Elif Akçalı ve İrem İnceoğlu, Kaos GL dergisinin Televizyon dosya konulu 164. sayısına yazdı.

Televizyon ve internette toplumsal cinsiyet temsilleri: Dizilerde ne var, ne yok? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Televizyon ekranlarında kadın ve erkek profilleri tektipleştirilmiş ve LGBTİ+ karakterler neredeyse yok sayılmış iken internet platformlarında nasıl temsil ediliyorlar?

Elif Akçalı ve İrem İnceoğlu, Kaos GL dergisinin Televizyon dosya konulu 164. sayısına yazdı:

Türkiye’de 2016 senesi itibariyle hizmete giren Netflix, BluTV ve puhutv platformları televizyonda görmeye alışık olmadığımız dizi türleri, biçimleri ve içeriklerini de beraberinde getirdi. BluTV ve puhutv’nin iki sene önce başlattıkları, sadece kendi platformlarında gösterilen dizi yapımlarına, Netflix de Aralık 2018’de ilk orijinal yerel yapımı ile katıldı. İnternetteki dizilerin ulusal televizyon kanallarına kıyasla çeşitlilik göstermesi üretim mekanizmalarından seyirci kitlesine, RTÜK kontrollerinden gösterim farkına kadar birçok sebepten kaynaklanıyor olabilir. Bizim bu yazıda bakmak istediğimiz ise, bahsettiğimiz tür, biçim ve içerik çeşitliliğinin dizi hikâyelerindeki karakterlerin yapılarına, bu karakterlerin hikâyelerdeki sahnelerine ve kullanılan dile özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği açısından etki edip etmediği. Televizyon ekranlarında kadın ve erkek profilleri tektipleştirilmiş ve LGBTİ+ karakterler neredeyse yok sayılmış iken internet platformlarında nasıl temsil ediliyorlar?

Türkiye’de ulusal televizyon kanallarında yayınlanan popüler dizilerde toplumsal cinsiyet rollerinin yer alış biçimlerini ortaya çıkarmak amacıyla geçtiğimiz sene gerçekleştirdiğimiz “Türkiye Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Temsilleri Araştırması”nın[1] sonuçlarına kısaca bakmak bahsettiğimiz tektipleştirmeyi daha da netleştirecektir. Araştırmanın kabaca 2017 yılının bir ayı boyunca en çok izlenen dizilerin her bölümündeki karakterleri, rol aldıkları sahneleri, nasıl görüntülendikleri ve içinde bulundukları diyalogları incelediği söylenebilir. Bu araştırma aracılığı ile dizi hikâyeleri ve senaryolarındaki sorunları ve iyi örnekleri tespit edip televizyon sektöründen katılımcı bir grup yapımcı, kanal yöneticisi, reklamveren, yönetmen, oyuncu ve senaristle beraber ekranda toplumsal cinsiyet eşitliği yaratabilmek için neler yapabileceğimizi de tartışma fırsatı bulduk. Özellikle toplumsal cinsiyet ekseninde gelenekselleşmiş ve kalıplaşmış kadınlık ve erkeklik algılarının dizi senaryolarında nasıl yeniden üretildiğine ve bu algıların görsel ve sözel araçlarla seyirciye nasıl aktarıldığına odaklandığımız araştırma için 1-31 Mayıs 2017 tarihleri arasında yayınlanan ve 6 ulusal kanaldan reytingleri en yüksek toplam 12 dizi seçtik. Bu 12 diziden – 75’i kadın ve 86’sı erkek olmak üzere – toplam 161 karakter incelendi. Bakılan dizilerin hiçbirinde kendisi veya başka birisi tarafından açıkça veya dolaylı yoldan LGBTİ+ olarak tanımlanan bir karakter olmadığı için bu araştırma toplumsal cinsiyet rollerini heteroseksüel kadın ve erkek algısı dâhilinde incelemiş oldu. Karakterler, 12 dizinin 4’er haftalık bölümlerinin her birinde yer alan ve sezon boyunca devamlılığı olan ana ve yan karakterlerdi. Bu inceleme aracılığıyla olası eşitsizliklerin, süregiden basmakalıp yargıların, ataerkilliği yeniden üreten kalıpların ya da bunlara alternatif oluşturabilecek yeni anlatıların tespit edilmesi amaçlandı.

Odaklandığımız birtakım başlıklar kadın ve erkek karakterlerin sayısal dağılımları, ekran görünürlükleri, yaş aralıkları, medeni durumları, fiziksel halleri, karakter özellikleri, işe ve eve dair sorumlulukları, sahne içindeki söz ve eylemleri olarak sıralanabilir. Buna göre dizilerde kadın ve erkek ana ve yan karakterlerin rol dağılımı olarak sayısal bir dengesi olsa da, diziler bazında bakıldığında kadınların ve erkeklerin dünyaları ayrıştırılmış ve roller de buna göre dağılmış durumda. Bunu en iyi açıklayacak şey belki de en çok izlenen 12 dizinin 7’sinin erkek odaklı hikâyelere sahip olması. Şaşırtıcı olmayacak şekilde bu erkeklik hikâyelerinde savaş, çatışma ve şiddet ön planda ve erkek odaklı dizilerde toplam görünürlüğün 2/3’ü erkek karakterlere ait. Kadın karakterler ise hem duygusal hem de fiziksel özellikleri ile belli başlı kalıplara sıkıştırılmış halde. Genç diye tanımladığımız (yani 16-25 yaş aralığında görünen) kadın karakter sayısı genç erkek karakter sayısının 2,5 katı. Erkek karakterler ise çok daha geniş bir yaş aralığında (26-64) rol alabiliyor. Yetişkin (26-39) ve orta yaşlı (40-64) erkekler hem rol dağılımı olarak sayıca fazla, hem de başrolde yer alabilirken, aynı şeyi kadın karakterler için söylemek mümkün değil. Kadınların büyük bir çoğunluğu (%65) “zayıf/narin” olarak tanımlanıyor, buna ek olarak cazibesi olan kadın, genç/yetişkin ve zayıf olarak tarif edilirken, orta yaş üzeri kadınlar şişman/kilolu ve dul/boşanmış stereotipinde gösteriliyor. Bu fiziksel özellikler dizi içinde geçen diyaloglarla da olumlanıyor. Fiziksel özelliğe dair yapılan yorumların ¾’ü kadınlara yöneltiliyor. Bu yorumların %70’i kadınların “zayıf, güzel, bakımlı” olmalarıyla ilgili olumlu yorumları içerdiğinden fiziksel kalıpları güçlendiriyor.

Araştırma sonuçları bize medeni durumun da kadınları tanımlayan bir özellik olduğunu söylüyor. Erkeklerin aksine, bütün kadın karakterlerin medeni durumunu biliyoruz. Bir başka deyişle, kadınların hikâye içindeki kimlikleri medeni durumdan bağımsız yazılmamış. Çarpıcı başka bir sonuç ise dul ve boşanmış kadın karakterlerin aynı medeni durumdaki erkek karakterlerden beş kat fazla olması. Yukarıda bahsettiğimiz fiziksel özellikler verileri ile yapılan çapraz okuma sonucunda dul ve boşanmış kadın karakterlerin büyük çoğunluğunun orta yaş ve üzeri, buna ek olarak da kilolu kategorisine girdiğini de tespit ettik.

Sahne içinde geçen söz ve eylemlerden yola çıkarak incelediğimiz bir başka kategori de “kadın gibi” benzetmesinin dolaylı veya doğrudan geçtiği sahnelerdi. Diyaloglarda kadınlık atfedilen yorumların hangi cinse yapıldığı ve niteliği bizim için önem taşıyordu. Bu tip yorumların %6’sının erkeklere ve %94’ünün kadınlara yapıldığını gözlemledik. İlginç olan sonuç ise her iki durumda da “kadın gibi” olmak aşağılama niyeti ile kullanılmıştı. Aynı inceleme erkeklik atfedilen yorumlara yapıldığında ise vardığımız sonuç “erkek gibi” olmanın dizi dünyaları içinde bir iltifat olarak kullanılması oldu.

Kadın ve erkek karakterlerin duygusal yapıları açısından da birbirlerinden ayrılıyorlar. Araştırma sonuçlarına göre agresif ve kaba karakterlerin sırasıyla %62’si ve %69’u erkek. Duygusal karakterlerin %80’ini ve hayalperest karakterlerin de %77’sini kadınlar oluşturuyor. Bu verileri destekler nitelikte başka bir sonuç ise sahne üzerinden incelenen birtakım eylemler. Ağlama ve hüzün içeren sahnelerin %73’ü kadınlar için yazılırken, şiddet ve tehdit içeren sahnelerin %79’u erkekler için yazılıyor.

Ebeveynlik ve bu rolde görünürlük araştırmanın odaklandığı bir başka başlıktı. İncelenen 75 kadın ve 86 erkek karakterin sırasıyla %30 ve %21’i ebeveyn olarak tanımlanmış; sayısal oranlarına baktığımızda neredeyse eşit sayıda anne ve baba var. Ancak ebeveynlik yapılan sahnelere baktığımızda %79’unun anneler için yazıldığını görüyoruz. Bir başka deyişle baba karakterler hikâyelerde olduğu halde onları babalık yaparken göremiyoruz.

Kadınların iş hayatındaki görünürlüğü ana ve yan karakterler incelendiğinde oldukça düşündürücü. Tahmin ediyoruz ki yan roller ve figüranlar da bu incelemeye dâhil edilse oranlar çok daha açık olabilir. Kadın karakterlerin sahne sayılarına baktığımızda %80’inin keyfi (iş dışı) mekânlarda geçtiğini görüyoruz. İncelediğimiz kadınların üçte biri ev kadını; bununla bağlantılı olarak da ev işi içerikli sahnelerin %92’si kadınlara yazılmış. İş içerikli sahnelerin ise %82’si erkeklere ait. Bu verileri incelediğimizde kadınların daha çok evde ve keyfi mekânlarda, erkeklerin ise iş dünyasından göründüğünü söyleyebiliriz. Kadınların ekonomik hayata katılımıyla ilişkili olarak bakıldığında dizilerdeki temsiliyetin pek iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. Örneğin, incelenen 75 adet kadın karakterin içinde sadece 1 iş kadını bulunmaktadır ve bu karakterin öne çıkan karakter özellikleri “agresif, dışa dönük, rekabetçi, kaba” olarak görülmektedir. Orta yaşlı ve dul olarak tanımlanmış bu kadın karakterin ebeveynlik rolü hikâye içinde öne çıksa da oğlu ile evde geçimsizlik halindedir. İncelenen dört bölüm içerisinde iş yerinde geçen sahnesi yoktur. Bu veri bize var olan yegâne iş kadınının da olumsuz özellikleriyle öne çıkan ve hikâye içinde olumlanmayan bir karakter olduğunu göstermesi açısından önemlidir. 

Araştırmanın bulguları bize Türkiye’de ulusal kanallarda yayınlanan ve popüler olan dizilerde toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını yeniden üreten bir temsiliyet ve rol dağılımı olduğunu gösteriyor. Buna göre kadınların büyük bir kısmı eş ve/ya anne olarak ev işlerinden sorumlu rollerde yer alırken, erkekler karar verme mekanizmalarında, iktidar sahibi, ekonomik bağımsızlıkları olan bireyler olarak temsil edilmektedir. Kadınların medeni halinin her dizide doğrudan ya da dolaylı olarak bilinmesi bize kadınların aile içine hapsedilen, aileden ve bir erkek ile ilişkilenmesi üzerinden temsiliyet bulabildiğini göstermektedir. Bu araştırmada da benzer alanlarda yapılan araştırmalara dair literatürde karşımıza çıktığı gibi kadınların fiziksel özelliklerine ve yaşlarına dair temsiliyetin sınırlı ve belli kodlar dâhilinde ve kalıp yargıları üretir biçimde sunulduğunu gözlemledik. Kadın karakterlerin büyük bir oranı genç ve zayıf olarak görünmekte, şişman olarak kodlanan kadınlar ise çok büyük oranda dul/boşanmış ve orta yaş üstünde karakterler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla kadınlar görsel medyada tarihsel olarak onlara sürekli atfedilen iki rol olan “cazibeli ve güzel” ile “anaç ve cinsellikten arındırılmış” kalıplarının içine hapsedilmeye devam etmektedir. Kadınların iç mekânlarda daha çok görüntülendikleri, bunların çoğunun özel mekân olduğu ve karakterlerin buralarda keyfi (iş dışı) bulundukları tespit edilmiştir. Buna karşılık erkekler daha fazla hareket özgürlüğüne sahip karakterler olarak ortaya çıkmaktadır. Yine bu verilerle desteklenen başka bir çıkarım ise kadınların profesyonel olarak çalışmayan karakterler olarak temsiliyet bulduğu, ev kadını ve ebeveyn rollerine sıkıştırıldıkları, erkeklerin ise ekonomik olarak özgür, söz sahibi pozisyonunda ve çeşitli işlerde temsiliyet bulabildikleridir. Kadınlık özellikleri dilde hem kadınlar hem de erkekler için hakaret ve aşağılama amaçlı kullanılırken erkeklik özelliklerinin iltifat niteliğinde olduğu görülmektedir.

Benzer bir çalışmayı internet dizileri için de yürütmeye başladık ve internet için üretilmiş, yayınlanmış yerel yapımların tümünü izledik. İlk etapta göze çarpan tür, içerik ve biçim çeşitliliği toplumsal cinsiyet temsilleri açısından yeterli olmasa da ulusal televizyon kanallarına kıyasla hayli umut verici. Kadın karakterler, bu platformlardaki yapımlarda daha fazla iş kolunda görünürlük sergiledikleri gibi, çoğunluğu eve bağlı değil ve maddi özgürlüğe sahipler. Evin dışına çıkabilen, hareket edebilen karakterler oldukları için iç mekânlara hapsedilmiyor ve hem keyfi olarak hem de iş için bulundukları sahneler dengeli.

Evlilik, flört ve cinsellik konuları internet için hazırlanan yapımların hikâyelerinde kadınlar açısından televizyonda olduğu kadar tabulaştırılmış değil. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, ulusal kanallardaki popüler televizyon dizilerinde kadının medeni durumu dolaylı ya da doğrudan senaryolarda belli edilirken, internet dizilerinde bu geçerli değil. Kadınlar için oluşturulan karakter profilleri onları “duygusal” ve “hayalperest” gibi sıfatlara sıkıştırmamış; aynı durum erkekler için de geçerli. Kadın ana karakterler için düşünülmüş fiziksel özellikler ise, tüm dünyaya benzer bir şekilde, “genç, zayıf ve alımlı” gibi tanımlarla belirlenmiş.

İnternet dizilerinde umut verici bulduğumuz en önemli nokta toplumsal cinsiyet akışkanlığına izin veren karakterlerin yaratılıyor olması. Hem görsel hem de sözel olarak “erkek gibi” kadın olmak ya da “kadın gibi” erkek olmak her daim olumsuz ya da olumlu şekilde etiketlenmiyor. LGBTİ+ karakterler bir-iki dizide açık olarak varlar; senaryolarda komedi unsuru için, abartılarak, ya da ahlak dersi verme amaçlı yazılmamışlar. Araştırmamızda incelediğimiz televizyon dizilerinin hiçbirinde doğrudan cinsellik içeren sahneye rastlamadık; cinsellik konusu söz veya görüntü aracılığıyla sadece ima ediliyor. İnternetteki platformlarında ise özellikle kadınların “evlenilecek genç, güzel ve ahlaklı” tip ile “boşanmış, anne, yaşı geçmiş ve cinsellikten arındırılmış” tip arasında sıkıştırılmadıklarını ve cinselliklerini aktif ve özgür bir şekilde yaşayabildiklerini gözlemledik. Bu dizilerin de çoğunluğunun hâlâ erkek hikâyeleri ya da erkekler tarafından anlatılan hikâyeler olduklarını bir kenara bırakırsak, temsillerdeki çeşitlilik ve farklılık için yine de bir umut sayılabilirler.

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Televizyon” dosya konulu 164. sayısında yayınlandı. Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Basılı halini edinmek isteyenler ise önümüzdeki haftadan itibaren kitapçılardan yeni sayıyı satın alabilirler. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene yayınları ile iletişime geçebilirsiniz. 

 


[1] Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu desteğiyle gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına https://tusiad.org/tr/yayinlar/raporlar/item/9943-televizyon-dizilerinde-toplumsal-cinsiyet-esitligi-arastirmasi bağlantısından ulaşılabilir.


Etiketler: medya
nefret