07/03/2018 | Yazar: Özde Çakmak

​“Bütün giysiler kostüm ve bir tür drag’dir – toplumsal bir işaret; sınıf, statü, rol ve toplumsal cinsiyet tespiti.”

“Toplumsal cinsiyet nasıl da bir performans ama!” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Bütün giysiler kostüm ve bir tür drag’dir – toplumsal bir işaret; sınıf, statü, rol ve toplumsal cinsiyet tespiti.”

Milwaukee, Wisconsin, 1912. Foto: Sebastien Lifshitz/the Photographers’ Gallery

Adrian Sharle’ın Guardian’da 'What a performance gender is!' – a century of cross-dressers başlığıyla yayınlanan yazısını Özde Çakmak, KaosGL.org için Türkçeleştirdi.

Kız arkadaşlarımdan biri bir keresinde bir drag-king atölyesine katıldı. Fotoğrafları gördüm: yapıştırma bıyığını ve favorilerini, bağlanan memelerini, ekose gömleğini, deri pantolonunun içindeki prostetik çıkıntıyı. “Kendimi erkek olarak görmek,” dedi, “feminenliğimin nasıl da “inşa edilmiş/yapay” olduğunu fark etmemi sağladı.” Annesi de gitti. Bir oyundu bu ama oyundan daha fazlasıydı. Ben bir etek giydiğimde ya da tırnaklarıma oje sürdüğümde, bu hiçbir zaman istemediğim normatif maskülenliğe karşı bir direnişi işaret eder.  İkiliğin ötesinde bir şeyin kanıtıdır. Toplumsal cinsiyet öylesine bir performans ki!

Londra’daki Fotoğrafçılar Galerisi’nde yeni açılan Under Cover: A Secret History of Cross-Dressers’daki yaklaşık 200 görüntüde bir aciliyet var. 1880’li ve 1980’li yıllar arasında çekilen bu amatör görüntüler Wild Side’ı – transeksüel bir kadının yaşamı hakkında bir film – çektikten sonra koleksiyonu bir araya getiren Fransız yönetmen Sebastien Lifshitz’e ait.

“Sınıflandırmam son derece basitti,” diye yazdı Liftshitz sergi 2016 yılında Arles’de açıldığında. “Karşı cinsin kıyafetlerini giyen tüm bireyler aynı kutuya konuldu. Daha sonra işlerin bundan çok daha karmaşık olduğunu öğrenecektim.”

İki toplumsal cinsiyetin yetersizliği kişiyi gerçekten de şaşkınlık içerisinde bırakıyor. Bakarak anlama dürtüsünün imkansızlığı olmasa da zorluğu da cabası, zira bu görüntüler sadece giyinip kuşanmanın ötesine geçiyor. Kimliğin kendi kendini yaratmasıyla ilgililer. Bu en oyunbaz olduklarında bile kişiye verilen şeyden bir adım uzaklaşmayı içeriyor. Günümüzde ise terminoloji buradaki söz konusu kişilere akıl almaz gelecek şekillerde hızla çoğalmakta. Fakat bu erkek ve kadın travesti, trans erkek ve kadın, cisgendered ve genderqueer, straight, gey, lezbiyen, pangendered, akışkan cinsiyetli ve gender neutral (cinsiyet gözetmeyen) görüntüler arasında insan olasılıklarının tüm spektrumu gizlidir.

Bir hizmetçi ile genç bir adam – belki de getir götür işi yapan bir erkek çocuk – bir vazo çiçeğin önünde flört ediyorlar. Her ikisi de kadın. Sigarası ve bastonuyla parkta aylak aylak dolaşan adam da öyle. Arkasındaki basamaklar ve ayaklı vazolar bir stüdyonun arka planı. Dört kadın daha asker ve askerlerin fahişeleri olarak poz veriyor. Bir başka çift – her ikisi de erkek – kırda yürüyüşe çıkan iki kadın gibi görünerek çift portresi için poz veriyor. Onlar 1915 yılında Almanya’da savaş tutsakları kampındaki Fransızlar. Buradaki hikaye nedir? Neden bu kadar ciddi görünüyorlar? Rahat tavırlarına karşın başları bu oval andaçta birbirine dayalı, fotoğraf ne kadar da baş döndürücü ve bilinmez.

Doğrusunu söylemek gerekirse, fotoğrafların çoğu şenlikliyken, bu kişileri harekete geçiren şeye, hepsinin kendilerini çağın normlarıyla, beklentileriyle ve yasalarıyla ihtilaf içinde bulacağını söylemek dışında, pek de göz atamıyoruz. Rol yapma, eğlence, geçici bir kaçış, kendini diğerinin yerine koyma arzusu – kadın gibi erkekler, erkek gibi kadınlar ya da daha az tanımlanmış bir yer olabilir.

Bir ipucu arıyorum – bir erkeğin çene hattı, bir gırtlak çıkıntısı, ayakkabılar – sanki her görüntü ve karşılaşma bir yapboz gibi. “Sen kız mısın?” diye devam ediyor (genellikle kötü niyetli) soru, “yoksa erkek mi?” En iyisi evet diye yanıtlayarak ikilemi katlamak ve soru soran kişiye geri yollamak. Hem bilmek istediği şey, tam olarak, nedir? Bence muğlaklık, belirsizlik ve değişkenlik bazı kişileri rahatsız ediyor. Ama hangisi gerçek, hangisi maske? Bütün giysiler kostüm ve bir tür drag’dir – toplumsal bir işaret; sınıf, statü, rol ve toplumsal cinsiyet tespiti.

Mannheim, Germany, c.1960; sağdaki, komedyen Crun-Crun Avignon, Fransa’da, 1900. Kaynak: Courtesy of Sebastien Lifshitz and The Photographers’ Gallery

Çoğu Fransa, Almanya ve ABD’den olan fotoğraflarda bolca mizah ve eğlence var. 1912 yılında tamamı kadınlardan oluşan bir Amerikan üniversitesindeki bir grup öğrenci şapkalar, purolar ve yeleklerle dönemin geleneksel erkek kıyafetlerine (erkek giysisi sıkıntı verecek şekilde sınırlı olduğu için çok fazla seçenek yoktu) bürünüvermiş. Birbiriyle uyumlu etekler ve kısacık üstler giyen kalabalık bir grup erkek dışarıda geçirdikleri gecenin anısına poz veriyor. Gece elbisesi içinde bir androjen, kabare sunucusu gibi, ortalarında duruyor. Almanya’dayız. Bu insanlar kimdi ve onlara ne oldu? Gülümsemeler gergin, kahkahalar zorlama. Bir mutluluk görüntüsüne bakıyorum ve boşluk görüyorum.

Baktıkça muğlaklıklar artıyor. Arkaplandan yoksun fotoğraflar onlara bakmanız için sizi cesaretlendiriyor ve fotoğraflardaki kişiler bakışlara bir özfarkındalık ve güven karışımıyla karşılık veriyor – ya da başka yere bakıyorlar, dalgın, gafil avlanmış gibi. Kendileri, birbirleri ve kamera için performans sergilediklerinden rolleri genellikle yaşadıkları dönemin klişeleri. Bazı fotoğraflar kostüm partilerinin hatıraları. Diğerleri ise film pin-up’ları, kabare posterleri ya da teatral kabarelerden elle boyanmış kartpostal tarzında.

Kamera, 1950’lerin canlı rujlarını sürmüş bu insanların şemsiyeleri ve gözalıcı şapkalarıyla birlikte bir travesti otelinde var olduğunu doğruluyor. Evde tek başına ya da dışarıda verandada, fevkalade ya da çok da fevkalede olmayan bir makyajla, hepsi sadece bu dünyada var olmaya çalışıyor. İkna edici olsa da olmasa da hemen her zaman dokunaklı, hayret verici, duyarlı, melankolik, hassas ve mağrurlar.

Bazı fotoğraflar şüpheye yer bırakmayacak şekilde deklanşörle çekilmiş selfie’ler iken, diğerlerinde odada ya da stüdyoda, ahırda ya da başka bir açık hava ortamda fotoğrafçıyı bu alternatif yaşamların hikayelerinin canlandırılmasını kaydederken hayal ediyoruz. Bazı fotoğrafların gerçek bir mecburiyet hissi, sahiplenilmesi ve dikkate alınması gereken bir sahiciliği var.

Bu amatör görüntülere baktığımızda (amatör sözcüğü her zaman pek doğru gelmese de), hikayelerini hayal etmeye başlar başlamaz töhmet altında kalıyoruz. Bu fotoğraflar hayatları ve arzuları, olasılıkları ve gereksinimleri kutlamaktadır. Öyle sanıyoruz ki, görüntüler, bu kişiler tarafından, öz imajlarını aynanın tek başına tedarik edebileceğinden daha fazla tasdik, doğrulama ve onay vererek bakılmaları için yapıldı. Fotoğraf, bir anın ve varolma durumunun kaydı olduğu kadar benlik ile dünya arasında da bir aracıdır.

Bunların çoğu bir aile albümünde daha yakından bakıncaya dek üzerinde durmayacağınız türden oldukça sıradan portre ve grup çekimleridir. Florida’daki evinin her odasında poz veren, her ortam için farklı kıyafet giyen orta yaşlarının sonunda görünen bir kadının fotoğraflarını ele alalım. Onu Noel için dekore edilmiş bir büfenin yanında dururken görürüz; onu mutfağında görürüz, paltosu hala üzerinde ve alışverişten yeni dönmüştür; onu kanepenin önünde görürüz, bir misafiri, fotoğrafa bakan kişiyi karşılamak için ayağa kalkmış gibidir.

Bu fotoğraflar ne kadar da önemsizdir, ta ki biz onların kasıtlı bayağılıkları içerisinde ne kadar yanlışsız olduklarını fark edene kadar. Fotoğrafların altına yazılan yazılar bile – yeni ördüğüm kazak; Yeni dikiş makinem ve etajerim; az önce yeni sarı gömleğimle kiliseden eve geldim – sıradan bir yaşamın ilanıdır. Bu kadın sıradan kadınların yaptıklarını yaparken kendini kaydediyor. Miş gibi yapmakla olmak arasında bir fark var mı? Gelenek, bütün o debdebesiyle birlikte, bir başka performans biçimidir.


Etiketler: yaşam
İstihdam