27/08/2018 | Yazar: Gözde Demirbilek

Dr. Seven Kaptan ile cinselliğin ıslak kuytularını ve bu kuytulardan bize kalanları konuştuk.

“Toplumsal kodlar cinsellikte de sınırlar yaratıyor” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Dr. Seven Kaptan ile cinselliğin ıslak kuytularını ve bu kuytulardan bize kalanları konuştuk.

Dr. Seven Kaptan’ı ilk olarak Kaos GL Derneği’nin 2015 yılında düzenlediği, sağlık ve sağlığa erişim hakkının tartışmaya açıldığı 4. Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum’da dinlemiştim. Kendisiyle bu yıl düzenlenen Feminist Forum’da yeniden karşılaşmak, cinselliğe dair tartışmaların içinde bulunmak gerçekten keyifliydi.  

Forum’un ikinci günü Prof. Dr. Arşaluys Kayır ile birlikte gerçekleştirdikleri “Cinselliği Konuşmak: Mümkün Değil Konuşmadan Anlaşmak!” atölyesinin ardından, cinselliğe ve cinselliğime dair bazı çatlaklar gördüğümü fark ettim diyebilirim. Duygusunu içimde yaşadığım, atölyeden bu yana kendim dahil partnerlerime de anlatmadığım bazı soru işaretlerini derinleştirdim.  

Bunun üzerine sevgili Seven Kaptan’la yapmış olduğum röportaj ile birlikte, yeni sorular edindiğimi ancak tüm bunları konuşmaya, bu konuşma isteğini açıkça ifade edebilmeye yönelik iletişim yolunu kurmaya daha özenli olduğumu itiraf etmeliyim.  

Umarım bu röportaj, okurken sizde de “Cevabımı buldum” derken “Ama şimdi yeni sorularım var!” hissini yaratarak “canlı” bir “şey” olduğumuzu hatırlatır. Daha fazla uzatmadan sorularıma geçiyorum, keyifli okumalar!   

Cinselliği duygulardan, düşüncelerden ve her an değişebilen kimliklerimizden azade düşünmek pek mümkün değil gibi. Peki bu duygular, düşünceler ve kimlikler acaba cinselliğimize yönelik yeni kapılar mı açıyor yoksa onu net bir yerde ifade etmemiz için sınırlar mı çiziyor? 

Söylediğin iki seçenek de olası, hangisinin olacağını ise cinselliğe karşı tutumumuz belirliyor sanırım. Senin de dediğin gibi kimliklerimiz ya da kim olduğumuza verdiğimiz anlam, duygu ve düşüncelerimiz yaşam boyu evrilebilen, değişkenlik gösterebilen özellikler. Bu değişimin cinselliğimize de yansımasına izin vermek, farkında olmak yeni kapılar açacaktır elbette. Bunu egzersiz programı yapar gibi belli bir aralıkla, örneğin 3 ayda bir cinselliğimizle ilgili yeni bir şey denemeliyiz gibi bir yerden söylemiyorum, 3 yıl yeni kapı açmasak da kurumayız zira. Cinselliğin de tıpkı benliğimiz, düşünce ve duygularımız gibi devinimsel, değişken olabileceği fikrine açık olmayı kastediyorum aslında. Bu açıklık olursa yeni kapılar farkındalıklar sürprizler gelir evet. Cinselliğimizi net bir yerde ifade etmek için sınır koymaya ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Bu sınırlar, kendimize dair farkındalığımızı ketleyen, zarar veren unsurlara da dönüşebilir bir süre sonra.  

Kendimizi tanımlarken duygulanımlarımızı göz önünde bulunduruyoruz çoğu zaman, cinsel deneyimin hayal üzerindeki hiyerarşisi hakkında ne düşünüyorsun? 

Hiyerarşi değil de ekip çalışması olsa çok daha iyi olur diye düşünüyorum ikisi arasında. Cinsel deneyimler yeni hayallere, kurgulara, fantezilere kaynak olabilir. Hayatında hiç fantezi kurmamış bir kadına en güzel cinsel deneyimini sorun, anlatırken ya da düşünürken bile uyarılabilir, demek ki bu deneyimin anısı aslında onun için fazlasıyla uyarıcı bir fantezidir artık, sadece bunu fantezi olarak kodlamamıştır zihninde. Fanteziler de cinsel deneyimleri daha da heyecanlı/haz veren bir hale getirebilir, o yüzden eşit ilişki kurmalarını ve kavga etmeden iş birliği ile çalışmalarını öneriyorum.  

Tanımlar, bakış açıları ve kimlik görüşleri çok sık değişiyor. Bu değişimi yakından takip edemeyenler için aslında karışık bir tablo var. Artık transseksüel kelimesinin kullanılmaması gibi mesela. Ama takip edemeyen, eksik bilgilenen kişiler için bu kelimelerin kullanımı devam ediyor. Peki deneyim, bu tanımlar üzerinden şekillenebilir mi?  

Deneyimden kastın kişinin kimliği ile ilgili algısı, farkındalığı ise evet bunun örneklerini duyuyorum, eskiden daha sık duyardım daha doğrusu. Trans erkek kavramını, bunun olabileceğini duymadan önce –Rüzgar Erkoçlar’ın görünürlüğü bu anlamda gerçekten çok şey değiştirdi- pek çok kişi ya kendilerini hiç tanımlamadıklarını (kimliksizliğin kabulü gibi) ya da farklı tanımladıklarını (lezbiyen vs.) ifade etmişti. Bu anlamda evet, kişinin bu gibi tanımlara ihtiyacı olabiliyor ama bu tanımların bizi dört dörtlük karşılaması gerektiğini de düşünmüyorum, kişisel deneyimin biricikliği tanımların sınırları arasında da sıkışmamalı bir yandan. Ama cinsiyet politikalarının sorgulandığı yerden bu tanımların gelişmesini, çeşitlenmesini de önemsiyorum.  

İkili cinsiyet sistemi üzerinde hissettiği yeri bulamayan danışanlarım da oluyor, non-binary olarak tanımlıyor kendisini örneğin ama tıbbi ya da hukuksal alanda ihtiyacı olan desteği mevcut sistem üzerinden karşılayamıyor. Sistemde daha a-b-c’yi oturtmaya çalışırken farklı kimliklerin ihtiyaçlarına yetersiz kalıyoruz. Demek istediğim, faklı tanımlamaları yakından takip edemeyenler için her zaman karışık bir tablo olmadığı gibi, bunu takip edebilen, bu kavramlara hakim kişiler için de yaşanan zorluklar basitleşmiyor maalesef.  

Kendimizi hissettiğimiz kimlik mi cinselliğimizi kurgular yoksa cinselliğimiz mi bu kimliğin beyanını verir? 

Zor soru! Yine ‘ikisi de’ diyeceğim sanırım. Lezbiyen bir kadın kimliğinden bakalım, hissettiği kimliği, bu kimliğe dair algısı, içinde yetiştiği toplumun bu kimliklere bakışı tabi ki cinsel pratiğini etkiler. “Lezbiyenlik” ve “kadınlık” kimliklerinde “ben” nasıl bir lezbiyenim ya da “ben” nasıl bir kadınım sorgusu üzerinden… Aktif miyim pasif miyim, maskülensem nasıl bir cinselliğim olmalı, eril bir yerden mi yaşamalıyım, penetrasyon cinselliğimde nerde durmalı…  

Bu sınıflamaları doğru bulduğum bir yerden örneklendirmiyorum ama pratikte bu olabiliyor maalesef, toplumsal kodlar cinsellikte de sınırlar yaratıyor. Yaşanan cinsel deneyimler de zaman zaman belki adı konmamış kimliklerin netleşmesine ya da dediğin gibi beyanına olanak sağlar, niye olmasın? Yeter ki kişi bunu sorgulamaya açık olsun.

Yine de salt cinsel eylem, ya da eyleme dair fantezi cinsel yönelimin belirleyicisi değildir bilgisini eklemeyi de unutmayalım tabi…  

Cinselliğimiz çeşitli ve partnerlerimize göre değişkenlik gösterebiliyor, biz tanımlamalar yaparken hissettiklerimiz ve yaşadıklarımız denk değilse bu bir problem mi? 

Cinselliğimiz, sevişirken hoşlandığımız eylemler farklı partnerlerle ya da aynı ilişki içinde farklı zamanlarda da değişkenlik gösterebilir, bu çok doğal. Bunu sürekli bir tanımlama üzerinden yaşamalı mıyız emin değilim. Yaşamaktan keyif aldığımız cinsel eylemler açısından kimliğe dair tanımlamalar yapmayı çok gerekli görmüyorum. Lezbiyen bir kadın gey pornosundan uyarılıyorsa bu onun kimliğini sorgulamasını gerektiren bir tutarsızlık değildir örneğin. Ama farklı bir yerden, lezbiyen bir ilişkide taraflardan birinin aslında cinselliğini yaşarken farkına vardığı cinsiyet disforisini yani trans kimliğini bastırmak yerine, bu deneyim üzerinden hissettiklerini hayatının diğer alanlarında da bastırdığı, görmezden geldiği özelliklerle bütünleştirebilirse buradan yapacağı bir tanımlama oldukça önemli olur diye düşüyorum.  

Bunların dışında hissettiklerimiz, ya da hissetmeyi arzu etiklerimizle yaşadıklarımız denk düşmüyorsa bu bir sorundur tabi ki. Adı kimlik olsun olmasın…  

Bir gün çok sevdiğimiz bir cinsel pratiği ertesi gün hiç istemediğimizde partnerlerimizle bunu paylaşırken, kendimizi gözetmek adına nelere dikkat etmemiz gerekir? 

Cinselliğin konuşulmadığı bir toplumda büyüyen kişiler olarak istediklerimizi ya da istemediklerimizi konuşmakta zorlanıyoruz. Konuşamadıkça daha da büyüyor… Halbuki basit düşündüğümüzde sevmek ve sevilmek, birbirine iyi gelmek üzerinden yakınlaşan iki insan varsa ortada, birisine iyi gelmeyen bir deneyimin, bunun bilinmesine rağmen  ötekine iyi hissettirmesi sağlıklı bir ilişkide pek mümkün görünmüyor.  

Bunu dile getirmek de karşı tarafı reddetmek, kırmak anlamına gelmemeli o yüzden. Mümkün olduğunca “ben” diliyle kendini ifade ettiğinde, “… bana da iyi hissettiriyor / hissettirmiyor” demek yerine “…. yaptığımızda ben … hissediyorum/hissetmiyorum” demek sadece kişinin öznel deneyimini yansıtan bir ifade oluyor. Suçlayıcı ya da yargılayıcı olmadan, sadece “ben artık böyle hissediyorum/hissetmiyorum” gibi… Dolayısı ile partnerden bağımsızlaşan yani eylemi özneleştiren bir dil kurulabilir aslında. Karşı tarafa da ne hissettiği sorularak… İletişim ve açıklık önemli, kendinizi de ilişkinizi de gözetebilmek için. 

Son olarak, “farklı” isteklerin yarattığı sosyal utanmaların olumsuz sonuçları var mı?  

Cinselliğimizi yaşarken “herkesten/bilinenden farklı” isteklerimizin ya da fantezilerimizin olması sorun değil tabi ki, bu isteklerimizi karşılıklı rıza ile yaşama sorumluluğunu alabildiğimiz bir yerdeysek şayet. Bu istek ya da fantezilere dair utanç duymak hem cinselliği yaşarken hem de kendilik algımızda, benlik saygımızda sorun yaşamamıza neden olabilir. Bunun sonucunda cinsel isteksizlik, uyarılma ve orgazm bozukları ya da anksiyete bozukluğu, depresyon gibi çeşitli ruh sağlığı sorunları ortaya çıkabilir.  

Karamsar doktor gibi konuşmak istemiyorum, her utanç ya da her kaçınma bir ruhsal sorun yaratacak anlamına gelmez tabi ki ama kişi böyle bir zorluk yaşıyor ve bu durum yaşamını belirgin olarak etkiliyorsa bu konuda yardım alarak bunun üstesinden gelebilir. 

Bu röportaj ilk olarak Kaos GL Dergi'nin "Cinsellik" dosya konulu 161. sayısında yayınlanmıştır. Röportajda kullanılan işler Michelle Kingdom'a aittir.


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam