25/03/2011 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Ekranda, 50’lerinin sonuna merdiven dayamış iki adam güreş tutuyor. Muhtemelen bir futbol programıdır diyorum. Haksız değilim.

Ekranda, 50’lerinin sonuna merdiven dayamış iki adam güreş tutuyor. Muhtemelen bir futbol programıdır diyorum. Haksız değilim. Yayın haklarını satın alamadıkları maçın pozisyonunu canlandıran bu iki koca adam, birbirlerine kendilerini yüceltip karşıdakini aşağılayan laflar söylemenin nafile telaşındalar. Erkeklik tarihin en uzun süren horoz güreşi.
 
Bu horoz güreşinde her tip insanın yeri var. Malum Türkiye’de konu futbol olduğunda nüfusun çok geniş bir kısmının konu hakkında fikir ya da tutum sahibi olması gerektiği düşünülür. Takım tutmamak ayıp, eksiklik, sakatlık denli radikal bir tutumdur. Erkek sporu olarak yıllardır lanse edilen futbolun alanı heteroseksist, ırkçı, cinsiyetçi ve vandaldır. Bu sporun bir yanı da, içinde barındırdığı iktidar hırsını, cemaatinde yer alan herkese hızla yayması ve bu minör düzeyde ırkçılık diyebileceğimiz belayı insanın kanında dolaştırmasıdır. Irkçılık ve milliyetçilik denen bu hastalığın kandaki dolaşımın vardığı son noktayı Bursaspor TV’de Bursaspor’un sahasında 0-2 kaybettiği Trabzonspor karşılaşmasının ardından yorum yapan Seda Çapçı’nın açıklamalarında görmüş olduk. Çapçı “bağrında taşıdığı” Bursa’da yaşayan Trabzonspor taraftarlarına iş yerleri açmaları, çocuklarını okula göndermeleri için izin verdiklerini belirtip bu büyük lütufa gönderme yaparak “hemşerimiz diyorduk biz onlara; ama değillermiş” cümlesiyle tarihin en ırkçı tiradlarından birine imza atmakta bir sakınca görmedi. Çapçı’nın meydan okuması ise görülmeye değerdi. Önce Bursa’da yaşayan Trabzonluların yaşadıkları yöreleri sayan Çapçı, hızını alamayarak Trabzonsporlu taraftarları “Madem size her yer Trabzon’du çıksaydınız ya Heykel’e” diyerek arz-ı endam eylemeye çağırdı.
 
Çocuk: Bazen Katil, Bazen Kalkan
İlgili olayın son aşamasına geçmeden önce “Bize her yer Trabzon” diyen Trabzonluların Hrant Dink’in ölümünün ardından “Hepimiz Ogün’üz, hepimiz Türk’üz” sloganıyla yaptıkları o korkunç nazireyi anımsamakta büyük fayda var. Dahası bu nazirenin Türkiye’deki politik düzlemdeki değerlendirilmesinin, beyaz bereli Trabzon taraftarları da göz önüne alındığında ırkçılık kelimesinin sözlük karşılığı olabilecek nitelikte sert olduğunu söyleyebiliriz. Peki, futbol ile ırkçılık arasında cereyan eden bu tansiyonun nedeni nedir?
 
Futbolun dev bir ayin olduğu ortada. Yıllardır İstiklâl Marşı ile başlayan o müsabakalarda ülkücüleri sembolize eden işaretlerden, askeri selam çakan teknik direktörlere kadar birçok şeye rastladık. Ama o katile (çocuk olduğu mahkemece tasdik edilen!) sahip çıkan Trabzonlular, Pelitli’nin delikanlıları için söylenecek bir sözümüz yok. Bu dev ayinde kurbanlar, İstiklâl Marşı’nı cenaze marşı olarak dinliyorlar artık. O dev tribünlerin mahkeme kapılarındaki tezahürü Ergenekon sanıklarına “Türkiye sizinle gurur duyuyor” derken KCK’nin plastik kelepçeli sanıklarını lanetliyor. O dev tribünlerin yakışıklı Karadenizli çocukları, gururla taşıdıkları üniformalarıyla ÖDP’lileri PKK’li oldukları gerekçesiyle linç etmeye kalkışıyorlar. Toplumca ötekimizin en somut halini formalarımız varken hissediyoruz.
 
Forma Giymiyorsa “Sivil”
Çünkü tribünde sivillik bitiyor. Bir Bursaspor taraftarıyla ettiğim sohbette forma giymeyen taraftarları “sivil” olarak tanımladı. Her forma, şampiyona verilen bayrak armasıyla birlikte askeri birer üniforma aslında. Tribünler askerlerle dolu. Askerler devletin haysiyetini, şerefini, gücünü korumakla; çetelerin işlediği cinayetleri meşrulaştırmakla, Başbakan’a “Adam gibi adam” diyerek emekçilerin olması gereken tribünden emekçilerin bu ülkede kafasını en çok ezen adama övgü düzmekle meşgul. Çünkü futbol ayrı bir dünya. Politik belleğimizin “switch off” tuşuna basıp üniformayı sırtımıza geçirdiğimizde gerçek erkekler, cesur yürekler, yakışıklılar, janti delikanlılar oluyoruz. Bizler bu toplumun en hastalıklı uzvu olarak o tribünde dururken “güçlü” olmanın keyfini çıkarıyoruz; oysa göğsümüzde GSM firmalarının reklamlarıyla biz yaşayan reklam panoları, marka değerlerinin artıkları, olsa olsa +1’leriz. Konu heteroseksüel erkeklere geldiğinde futbolun nasıl bir politik örgütlenme aracı olduğunu hatırlamak istiyorsak Bursa’da Bursaspor taraftarının heteroseksist saldırılarını, aynı şekilde Bursaspor taraftarına yönelik homofobik psikolojik saldırıları unutmamakta fayda var. Bu psikolojik bir linç operasyonu. Sistem birini Diyarbakırlı olduğu için Kürt, dolayısıyla gerilla ilan etmeyi nasıl güzel beceriyorsa, bir insanın sizin cumhuriyetinize (Fenerbahçe Cumhuriyeti olsun örneğin) karşı geliyor olması için farklı renk bir forma giymesi şart. Meşalelerin de stadlara alınmamasıyla birlikte elde sloganlar var artık.
 
“Sloganlar süngümüz, devletimiz var olsun!”
Bir ülkenin siyasi ikliminde geçmişte 301 davası olarak bilinen davalarda sanıkları taciz amaçlı atılan sloganlar, stadyumlarda atılanlarla birebir aynıysa ya da örtüşüyorsa, Susurluk döneminde bu ülkenin gurur duyduğu vatan için hem kurşun yiyen hem kurşun atan ağabeylerin (!) kardeşlerinin tribünlerde yaptıklarından hoşnut olmak mümkün değil. Türkiye’nin derin devletinin, çeteleşmesinin, emek karşıtı hareketinin kaleleri stadyumlar haline gelmişken, Kasımpaşa taraftarları giyimlerinden ötürü müzisyenleri linç ederken, taraftarlar karşılıklı linç politikaları uygularken, İlhan Cavcav, Aziz Yıldırım, Yıldırım Demirören, Adnan Polat gibi adamlar hatlarımızı bloke etmişken, tek bir temennim var; geçen seneki slogana nazire yaparak: Sportoto Süper Lig hızla bitsin!


Etiketler:
nefret