20/12/2018 | Yazar: Kaos GL

Esmeray’ın “Cadının Bohçası” oyunu çok ses getirdi, binlerce kişiye ulaştı. Peki oyunun öncesinde neler oldu?

 

 

KaosGL.org olarak sözlü tarih çalışmalarımız kapsamında yeni bir video söyleşi serisine başlıyoruz. “Renkli Ekran” adını verdiğimiz bu seride LGBTİ+ kişilerin gündelik hayatlarından örgütlenmeye; 80 ve 90’lı yıllardaki mücadeleden medyaya birçok konuyu ele alıyoruz.

Beşinci konuğumuz oyuncu Esmeray. Esmeray’ın “Cadının Bohçası” oyunu çok ses getirdi, binlerce kişiye ulaştı. Peki oyunun öncesinde neler oldu? Esmeray, kendi hikayesi üzerinden 80’ler sonu ve 90’larda trans kadınların yaşadıklarını ve Ülker Sokak’taki şiddet ve baskıyı anlattı.

Dernek yoktu park vardı

Esmeray, 88 yılında Kadıköy Mendirek’te parkta lubunyalarla nasıl tanıştığını anlatıyor. Ve başka trans kadınları nasıl bulduğunun hikayesini…

“88 Kadıköy’de. Mendirek vardı Kadıköy’de ve lubunyalar hepsi oraya gelirdi. Ben de yani yavaş yavaş artık keşfetmeye başlıyordum kendimi. Yani zaten keşfetmiştim. Ama benden başka da var… İşte okuyordum Nokta dergisinde lubunyalıkla, şey trans kadınlarla ilgili Savaş Ay’ın çok iğrenç bir şeyi vardı. Hiç unutmuyorum. Şöyle bir başlık atmışlardı: Erkek adamın erkek sevgilisi olur. Ve böyle çok tipik bir trans fotoğrafı da koymuşlar. O haberleri filan okuyordum. Ama trans kelimesi geçmiyordu. İşte ‘akşamları kadın kılığına giren erkekler’ gibi yazılar. İşte ‘para karşılığı fuhuş yapan adamlar’ gibi. Bunları biliyordum. Sonra tesadüf oldu. İşte Kadıköy’de gezerken bankta oturuyordum. Adamın biri geldi bana “Çıkalım mı?” dedi. “Nasıl yani?”. Cadının Bohçası’nda da anlatıyorum ya hani. Öyle bir şey. Sonra merak ettim. Tekrar gittim. Aa, bir sürü var, bir sürü var. Yavaş yavaş içlerine girdim. Tabii ilk önce kendini saklıyorsun. Hani derneklerde de olur ya işte heteroseksüel olarak gelir, “Ben heteroyum ama sizle dayanışmaya geldim.” Bir ay sonra açılıyor. Yani bu çok normaldir hani çünkü ilk önce bir korkuyor. O park ortamı da öyleydi. Yani o zaman dernek yoktu, bir şey yoktu. Park! İnsanlar parklarda buluşuyordu. Öyle. Yani sokakta tanışma oldu, hayatın içinde.

“Lubunyalarla tanıştıktan sonra onlarda şey fark hissediyordum. Yani şöyle bir fark hissediyordum. Benim onlardan- adını koyamıyordum ama bir trans durumluk- durumu vardı. Yani ben kadınım ama çoğu değil. Çünkü öyle bir dertleri yok. İşte benim kılımdan utanma durumum vardı. O zaman daha baskındı ya heteroseksizm… İşte ben penisimden rahatsız oluyordum, asla saklıyordum bilmem ne… Onlar çok rahattı. Yavaş yavaş bunları fark ediyorsun. Ve ailende seni hiç anlayabilecek birisinin olmadığını bildiğin için ilk önce aileden koptum ben. Birdenbire bir gün kalktım, çıktım, eve artık gitmedim. Sokakta kaldım, bir yandan iş arayışı, diğer yandan lubunyalar… Doyum Birahanesi vardı eskiden Aksaray’da. Çok acayip bir semt. Doyum Birahanesi… Bir sürü lubunya vardı… İşte hırsızlar, yan kesiciler, üçkağıtçılar, başka bir alemdi orası! Orda epeyce şeyli ve ilk travesti kelimesini orda duydum. Sonra yavaş yavaş travestilerin olduğunu, bunların Taksim’de oturduğunu, Taksim’in dışında hiçbir yerde oturmadığını… Ve ondan sonra öyle bir arayış içine girdim. Translarla nasıl tanışırım? Beni tanıştırdılar. ‘Ben gacıvari olacağım’ dedim. ‘Tipin çok güzel’ dediler, ama çok kıllısın. Bu nasıl çözülecek? ‘Canım hepimizde kıl vardı’ dediler. Bir gün beni Taksim’e götürdüler, yere yatırdılar Tarlabaşı’nda. Bütün vücudumu yani göz kapaklarım, avucumun içini dışını, her yerime ağda yaptılar. Bir de dudaklarımın dışını…”

Körfez Kızları

Diğer trans kadınlar Esmeray ve arkadaşlarına “Körfez Kızları” diyordu. Peki neden?

“Körfez Savaşı dönemi bizden bir üst kuşak gacıvari lubunyalar, trans kadınlar bize lakap taktılar. Biz beş-altı kişi gacıvari olduk. Körfez Kızları diyorlardı bize. Halen o dönemin trans kadınları beni görünce ‘Nasılsın Körfez Kızı’ derler. Ve ‘bunlar askere gitmemek için kadın kılığına girdiler’ diye bizimle dalga geçiyorlardı. Biz Körfez Kızları’ydık. Halen Körfez Kızı şeyi var bende.

“Seks işçiliği… Seks işçiliğini ben çok benimsemedim. İlk zamanlar şöyleydi seks işçiliği. Çünkü çok feodal bir ailenin içinden geliyorsun. Namus kavramı çok baskın. Öyle büyüyorsun. Yani mesela din beni çok etkilememişti. On dört on beş yaşında aslında ben ateist olmuştum ya da ben halen gerçi ateist değilim. Şeyim ben, ne diyorlar ona? Deist de değil. Agnostik bir insanım ben. Hani insanoğlunun aciz olduğunu ve dünyanın, evrenin çok büyük olduğunu, hiçbir şey bilmiyoruz gibi düşünüyorum. Neyse oraya fazla girmeyeyim. Ben bunları o yaşlarda koymuştum. Fakat o namus, kültürel o şeylerden çok kurtulmamıştım. Onun çok etkisindeydim. Namussuz olduğumu- Orospu oldun işte yani. Bir de erkek orospusu. Bu çok felaket bir şey. Aileme gitmedim tabii evi terk ettim. Hiç kimseye gitmiyorum. Bir süre böyle bocalandım. O namussuzluk, ahlakçı baktığım için bir bocalandım. Sonra işin içine girdikten sonra hiç de öyle olmadığını görüyorsun yani. Artık şeyi yavaş yavaş kavrıyorsun; hayır, yani bir garson gibi ben de hizmet veriyorum. Bunu- Politik olmana gerek yok, bunu anlıyorsun artık. Ama bunu yine de dışarda saklıyorsun. Hani işte ne bileyim, nasıl yerlerde söyleyeyim… Mesela o dönem işte medyadan, gazetecilerden birisi senle konuştuğu zaman utanıyorduk. Ben seks işçiliği yapmıyorum, işte akşam bilmem ne iş yapıyorum, kuaförüm. Ya da işte trans kadınların ya da eşcinsellerin o zaman yapabilecekleri meslekleri söylüyorduk. Terziyim, stilistim, bilmem ne. Böyle geçiştiriyorduk. Çünkü böyle bir kapalılık vardı.”

Tiyatroyla tanışma

Esmeray, tiyatro ile sosyolog Pınar Selek ve o dönemler Beyoğlu’ndaki “atölye” üzerinden tanıştığını anlatıyor. Atölyede nasıl beraber ürettiklerinden bahsediyor…

“Bizim Pınar Selek. Pınar’la tanıştım. Hemen arkadaş olduk. Atölyeye gittim ve ÖDP’ye de üyeyim ayrıca. Ama atölye beni daha çok sardı. Atölyede çok farklı şeyler yapılıyordu. İşte sokaktan aldığımızı dönüştürüp tekrar sokağa götürüp satıyorduk. Böyle şeyler oluyordu. Orda ilk tiyatroyla tanıştım. İşte benim böyle bir şeyim vardı, bir özlemim vardı. Okulda piyes olunca beni oynatırlardı. Tiyatroyu öğrendikten sonra ben bunu yapabilirim, dedim. O atölyede çeşitli gruplar, okuma grupları… Okuyoruz, bir şeyler yapıyoruz. Sonra neden tiyatromuz olmasın dediler. Ben hemen atladım: Ben de olacağım. İlk önce okumayla başladık. İşte tiyatronun tarihi. Ay öyle bir tarih yokmuş. Yani dedik burdan çıkalım. Çünkü şeye kadar gittik bu yerleşik toplumlara girmeden önce toplama ve avcılık dönemindeki çağlara kadar gittik. Çünkü orda da insanlar şey yapıyormuş, kadınlar evde duruyormuş, erkekler ava gidiyormuş ya da bilmiyoruz artık. Belki de ortak yapıyorlar kadın erkek birlikte. Evde duranlar var, ava gidenler var. Ve o ava gidenler ritüeller- ateşler yakıp o hayvanların postunu giyip diğeri de onu nasıl avladıklarını gösteriyor.

“Neyse orayı bıraktık. Pratik işte sahne üzerinde tiyatro okumalar. Orda bayağı bir tiyatroyla bir yıl haşır neşir olduk. Sokak tiyatrosuyla başladık. Çok iyi gidiyordu. Sonra Pınar’ın başına gelen o olay, komplo olduktan sonra atölye dağıldı. Yani tutamadık, tutunamadık. Kapatmak zorunda kaldık. Çünkü direkt gözetim altına alındık. O zamanlar Renaultlar vardı. Halen Renaultlar devam ediyordu. 97 yıllarında falan. 96-97. Beyaz Renaultlar sürekli bizi takibe almıştı. Biliyorduk yani. Ben çarka çıkıyordum. Daha seks işçiliğini bırakmamıştım. Ben koli yapana kadar onlar orda diye kimse bana madilik yapmıyordu. Biliyordum polis ordan beni bekliyor. Gidiyordum, geliyordum, orda bekliyorlar. Sonra peşimizi bıraktılar. Ulan bu yazık işte yani travesti bunlar, yani bunların örgütle mörgütle işi olmaz, dediler sanırım. Zaten Pınar’ın da olmadığını biliyorlar herhalde. Ondan sonra peşimizi bıraktılar. Hatta ben şey oldum, ay ne güzel burda duruyorlardı, madilik olmuyordu filan filan… Kapatmak zorunda kaldık atölyeyi. Sonra ben Mezopotamya Kültür Merkezi’ne gitmeye başladım.”

Ülker Sokak

1996 yılında Ülker Sokak’taki trans kadınlara dönük büyük bir baskı ve şiddet operasyonu başladı. Başında, hortum Süleyman lakaplı emniyet müdürü vardı. Esmeray, hem 96 öncesini hem de Ülker’de neler yaşandığını anlatıyor:

“Ülker Sokak’ta şimdi 92’de 93’te bir hortum Süleyman geldi. Hortum Süleyman’ı tanıyorduk. Artık biliyorsunuz onun şiddetini. Hortumları vardı, üç tane ayrı ayrı hortumu vardı. Sürekli eve girerken gözaltına alınıyorduk, çevirmeden gözaltına alınıyorduk, sokağa çıkamıyorduk, alışveriş yapamıyorduk, bakkala giderken alınıyorduk. Her yerden biz gözaltına alınıyorduk. Hortum Süleyman birden gitti, tayini çıktı. Biz böyle bir mutlu olduk.

“96’da filan Habitat, bir Habitat dönemi vardı. Ve dediler ki Hortum Süleyman gelecek. Hani çünkü direk bir İstanbul’u temizleme operasyonu başladı. İşte kimi temizleyecekler? Sokak çocuklarını, tinercileri, e bir de travestileri temizleyecekler. Hortumu getirecekler. Biz de dedik ki hortum gelecek ve gidecek hani sırf onun için geliyor. Hortum Süleyman Beyoğlu’na geldi tekrardan. Ve böyle yaz dönemi olduğu için herkes tatile gitti. 2Tatile gidelim, Hortum geri gider, evlerimize geliriz’ dedik. Çok yanlış yaptık. Meğerse Hortum yerleşmeye gelmiş. Tabii ki Ülker Sokak’a ilk baskılar. Feci baskılar yani. Sokak kapandı. Sokakta sıkı yönetim vardı. Sürekli herkesin kapısının önünde polis bekliyordu. Çıkamıyorduk. Kolileri arkadan alıyorduk. O koliler de öyle azimliydi ki arkadan yerler keşfetmiştik. Şimdi düşün, beşinci kattayız. Beşinci kattan şeylerle iniyoruz, yorgan, çarşafları birbirine bağlıyoruz, iniyoruz. O aradan boşluklar var. O boşluktan diğer sokağa geçiyoruz. Diğer sokağın binanın girişinden yer keşfetmişiz, oranın kömürlüğünden diğer sokağa çıkıyoruz. Koli geliyor. Koliye de tarif ediyoruz adam o kömürlükten geçiyor, geliyor. Biz koliyi beşinci kata şeylerle çıkarıyoruz. Koliler böyle geliyordu. Böyle bir durum. Çok eğlenceliydi. Yani mesela şimdi bana o can havli midir artık nasıl bir korkuysa, nasıl bir mücadeleyse Hortum Süleyman geldiği zaman şak şak tık beşinci kattan atlayıp hop tık gidiyorduk çarşaflarla bilmem ne. Şimdi herhalde yapamam. Bir de bende yükseklik korkusu var. Yapamam diyorsun ama gayet de yapıyorsun. Hortum Süleyman bayağı çok ciddi baskılar yaptı. En sonunda artık kapılar kırıldı, balyozlarla bütün kapıları kırdı, evler yakıldı, kundaklandı, eşyalar sokaklara atıldı. Artık sokağa giremez olduk. Sokağı kaybettik. Sonra dağıldık. Herkes bir yere gitti.”

Ve bohça açıldı…

2001 yılında İstanbul'da kadın kooperatifi Amargi kuruldu. Esmeray da Amargi’de yer alıyordu. “Cadının Bohçası” oyununa giden süreç de Amargi’de örüldü:

“Amargi kuruldu. Artık ben feminizmi kavradım, o dili öğrendim, okumaya başladım. Mezopotamya Kültür Merkezi’ne tiyatro kurslarına gidiyorum. Tiyatro kursuna başladım. Çok disiplinli bir şekilde haftanın üç dört günü tiyatro okuluna resmen gidiyorum. İki yıl bu kursa gittim. Sonra feminizm teorisinde yolun yarısına geldiğimde yavaş yavaş kavradığımda artık seks işçiliğini bıraktım ve artık ahlaki bakmıyordum. Ben bana dayatıldığı için bıraktım. Bana dayatamazsınız, ben başka bir iş yapabilirim dedim, çıktım yola. Sonra insanlar iş vermedi. Bunu artık çok anlatıyorum her yerde. İş bulmam çok zor oldu. Kendi ayaklarımla durmaya çalıştım. Çok aç kaldım. Sonra bir arkadaşım bana iş verdi. Feminist bir kadındı. Kafe sektörü. Zaten benim alanım oraydı. Çalıştım, oralarda da çalıştım. Velhasıl en son şeye geldi artık. Amargi açıldı, işte Amargi’de feminizm teorisini akademik bir yerden tartışıyoruz. Eylemlilikler oluyor. İşte ilk Konya buluşması oldu. Bütün kadınlar yürüyor adı altında bir etkinlik oldu. Ortak noktamız da Konya’da buluşacağız. Ulaklar yola çıktık. Ben de ulakların içinde İstanbul’da yola çıktık. Böyle etkinlikler devam ediyor. Lambda, Kaos’la ilişkilerimiz çok güzel. Lambda, Kaos, işte Amargi, diğer kadın kurumları bayağı bir feminizm ve LGBTİ tartışmaları başladı. Ben işsizim. Ne yaparım, ne yaparım? Ev sahibim bana midye sat dedi. Midye satmaya başladım.

“Bu arada Amargi’de bir tiyatro grubu oluşturduk. Tiyatro Amargi. Orda da bir yıl çalıştık. Bir yılın sonuna bir oyun çıkardık, Yazmadan Dökülenler oyunu. Yazmadan Dökülenler ve oyunun galasını da şeyde yaptık, bizim için çok önemliydi Türkiye’nin ilk sahneye çıkan Ermeni kadını olduğu için, Afife Jale Tiyatrosu’nda galasını yaptık. Sonra işte amatör tiyatroların sonu hep aynı oluyor, devam edemiyor. Bir yıl sonra dağıldı o tiyatro da. Bir de feminizm tiyatrosu yapalım, o da çok başka bir şeydir hani onu da oturtmak çok kolay değil bu yüzden dağıldı. Ben midye satmaya başladım ve bütün bunlar bende birikti. Ve o midye satarken de inanılmaz hikayeler… Başka bir dünyayla tanışıyorsun, bambaşka. Yani evet hep sokaktasın, sadece bir fahişe olarak sokaktaki hikayelerle bir esnaf bir seyyar satıcı bir trans kadının hikayeleri çok farklı. Bunların bütün hepsi bende birikti. Ve bir arkadaşım bana dedi “sen niye çıkıp anlatmıyorsun? Senin çok böyle bir yeteneğin var. Çok iyi anlatıcısın yaparsın taklit yeteneğin de çok iyi. Çık” dedi. Ben güldüm. Ona anlattım “bak” dedi “iskeleti çıktı”. Sonra Ayça Damgacı’yla tanıştım. Ayça’yla iki ay çalıştık. Anlatı kendi hayat hikayem. Reji de yok. Al bohçanı çık dediler. Sonra dile çok dikkat etmem lazımdı. Belden aşağıya farklı bir yere gidebilirdi. Bunun için de o feminist dili nasıl oturtabilirim tiyatroya... Onun için de Tiyatro Boyalı Kuş, Jale Karabekir’le tanıştım. Jale’yle de bir ay çalıştık. İlk gösterilerim feminist kadınları ve Lambda eşcinsel camia LGBTİ oluyordu. Çünkü oynaya oynaya oyun gelişti. Eleştiri özeleştiri yani veya aslında benim bütün anlatılarım öyle. İzleyiciyle birlikte ortaya çıkıyor. Sonra artık bunu kamuoyuna da aktarmamız gerekli olduğunu söyledi arkadaşlar. Amargi’den arkadaşlar örgütlendi, başka kurumlardan bir grup oluşturdular. O zaman WhatsApp Facebook bilmem ne yok. Mail üzerinden bir grup oluşturuldu. O grup benden bağımsız çalıştılar. Çok güzel organize etmişler. Anadolu Kültür Merkezi onlar da sponsor oldular. Bilgi Üniversitesi’nde galası oldu Cadının Bohçası ve birden patladı Cadının Bohçası. Sonra bütün üniversitelerde oldu. Toplumsal cinsiyet dersi veren bütün hocalar ya toptan öğrencilerini gönderiyorlardı ya da beni bütün okullara çağırdılar. İstanbul’da gitmediğim üniversite kalmadı. Ankara keza öyle. Sonra Türkiye turnesi başladı. Ardından Avrupa turnesi, sonra ikinci oyun ve üçüncü oyun…”

Videodaki oyun görüntüleri: “Esmeray: Bir Direniş Öyküsü” belgeseli, Yönetmen: Aydın Öztek, Kaos GL arşivi


Etiketler: medya
İstihdam