16/05/2013 | Yazar: Ömer Akpınar

Van Kadın Derneği’nden Aylin Çelik’le 17 Mayıs’ta 2. duruşması gerçekleşecek dava öncesi VAKAD, Van Depremi ve barış süreci hakkında konuştuk.

Van’da Bir Dernek, Deprem ve Barış Özlemi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Aylin Çelik, Van Kadın Derneği VAKAD’da 2010 yılından beri gönüllü olarak çalışıyor. Kendisiyle VAKAD’la birlikte 9 sivil toplum örgütünü daha hedef alan bir kapatma davasını izlemek için Van’a gittiğimde tanıştım. Aylin’le 17 Mayıs’ta 2. duruşması gerçekleşecek dava öncesi VAKAD, Van Depremi ve barış süreci hakkında konuştuk.
 
Aylin, VAKAD neler yapar, kısaca anlatır mısın?
Bizim odaklandığımız grup ev içi şiddet gören kadınlar. Şiddet gören kadınlara danışmanlık veriyoruz. Ama sadece Türkiyeli kadınlarla değil, sığınmacı kadınlarla da çalışıyoruz. İran’dan ve Afganistan’dan gelen çok fazla kadın var. Onlara Türkçe ve Kürtçe dersleri veriyoruz. Deprem öncesinde bizim bir sığınma evimiz vardı. Şimdi ise kadınları baroya gönderiyoruz, baroda 2010 yılında VAKAD’ın girişimiyle Kadın Hakları Komisyonu oluşturuldu. Baroda bizim gönderdiğimiz kadınlara gönüllü bir şekilde yasal destek sunuluyor. Ayrıca Kadının İnsan Hakları Eğitim Programımız var, orada da haklarımızı öğreniyoruz.
Diğer sivil toplum örgütleriyle aranız nasıl?
Biz Van’da ayrıkotuyuz. Hem yerel yönetimle, hem de merkezî yönetimle çok ciddî sorunlar yaşıyoruz. Çünkü biz bağımsızız deyince soruyorlar “bağımsız ne demek?” Biz feminist politika üretmeyi tercih ediyoruz, kadın eksenli politikalar yürütüyoruz. Dolayısıyla bizim elimizi, kolumuzu, dilimizi bağlayabilecek herhangi bir şeyden uzak durmayı tercih ediyoruz. Haliyle çalışma alanımız çok zorlanıyor. Valilik bize “terörist” diyor, BDP’liler “bunlar devlet yanlısı” diyor. Dolayısıyla bize dava açıldığında iki taraf da çok şaşırdı, onların orada ne işi var diye (gülüyor). Bizim partiyle ve örgütle hiçbir organik bağımız yok. Yaptığımız çalışmalar çok açık, çok şeffaf. Yaptığımız bütün çalışmaları basınla, kadın örgütleriyle paylaşıyoruz.
 
İlk duruşmanın ardından Avukatınız Müjde Tozbey Erden VAKAD’ın depremzedelere verdiği desteğin yetkililerin başarısızlığını ifşa ettiğini söyledi. Depremin ardından neler yaşadınız?
23 Ekim’de deprem oldu. O akşam bir şeylerin ters gideceğini hepimiz anladık. Hiçbirimiz ekmek bulamadık, evlerimize giremiyorduk. Sonra biz öğrendik ki o akşam fırıncılar Yüksekova’dan dört kamyon ekmek göndermiş; ama hiçbiri Van’a sokulmamış. İşte nedir, siz “teröristlere” yardım ve yataklık yapıyorsunuz. Van aslında kriminalize edildi, bu bölgeye hiçbir şey sokulmadı. Sonraki süreçte Valilik ve belediye arasında çatışma oldu, belediye çalıştırılmadı mesela, onların bir şeyler yapması engellendi. Ama çok garip bir şekilde Irak’tan Kürdistan yönetimi buraya çadırlar gönderdi ve onlar öğretmenlere tahsis edildi. Bu desteklerin dağıtımında inanılmaz şeyler oldu. Onlar yağma diyorlar ama biz hak talebi diyoruz. İnsanlar resmen aşağılandılar, üzerlerine çadırlar atıldı. Kadınlar o kuyruklara giremediler. Hem yanlarındaki erkekler buna müsaade etmediği için, hem de fizikî olarak orada zorlandılar. Dolayısıyla hiçbir şey elde edemediler. Tek başlarına çadır istediklerinde, eşlerinden ayrılmış kadınlar ya da hiç kimsesi olmayan kadınlar, “senin ailen yok mu?” sorusuyla karşılaştılar, birey olarak tanınmadılar. Biz baktık ki bizim bir şey yapmamız lazım.  
 
Yetkilerin veremediği desteğin verilmesi de ondan sonra başlıyor zaten…
Depremden üç gün sonra başladık çalışmaya. Bir depo bulduk. Yurtiçinden ve yurtdışından bize güvenen kadınlardan, insanlardan bize kolilerce malzeme geldi. İnanılmaz destek gördük biz o dönemde. Türkiye’nin her yerinden pek çok örgüt bize gönüllü gönderdi. Biz bir aydan fazla depoda çalıştık. Hayatımda hiç olmadığı kadar üşüdüm, yoruldum. Kadınlar olarak çalışıyorduk. Depolarda çalışanlar, eşyaları gönderenlerin çoğu, arabayı süren kadındı. Getirip bir kapıyı çaldığımda poşeti verdiğimde karşılarında bir kadın görüyorlardı. Bu, kadını inanılmaz güçlendiren bir şey. “Kadın başınıza siz ne yapabilirsiniz!” derler ya, biz birçok şey yaptık. Kendimize şaşırdık. Devletin ambarlarında eşyalar çürürken bize gelen her şey o gün bitiyordu. İlk olarak eski başvurucularımızı aradık, öyle çalıştık. Neye ihtiyacınız var diyorduk, şu beden pantolon, şu numara ayakkabı. Biz onları bulup götürüyorduk. Normalde valiliğin ya da belediyenin gönderdiklerinde rastgele poşetler yapılıp götürülür; ama bizimkinde ne istiyorlarsa o çıkıyordu.
 
“Yetkililerin” bir türlü beceremediği bir diğer konu da barış. Barış sürecine nasıl balıyor VAKAD’lı kadınlar?
Kadınların olmadığı bir barışı istemiyoruz, evet; ama kadınların sadece analık üzerinden tanımlandığı bir barıştan ben çekiniyorum. “Analar yeter ki ağlamasın”. Böyle bir şey yok, kadın sadece anne değildir! Savaş sırasında kadınlar üremeye zorlanırken, her iki taraf için de söylüyorum ben bunu, bir asker kuluçka makinesi haline getirilmişken kadınlar, şimdi “barış olacak söz kadınların” demek en amiyane tabirle aymazlıktır bence. Barışın olması bizim için çok önemli. Biz burada rahat, güvenli, sokağa çıktığımızda başımıza bir şeyin gelmeyeceği, yollarda kimliğimizin sorulmayacağı ya da kimliğimizde yazan yerden dolayı ötekileştirilmeyeceğimiz bir hayat yaşamak istiyoruz. Ben 32 yaşındayım, savaşsız bir hayat bilmiyorum. Barış sürecinden çok umutluyum; ama akil insanlar açıklandıktan sonra açıkçası şüphelerim çok arttı. Çok tarafgir bir liste, çok alakasız isimler var. Akil adamları akil insanlar yaptılar ama içinde çok az kadın var. Sivil toplum örgütlerinin, bağımsız aktivistlerin, bu ülkedeki her grubun birer temsilcisi olmalı. Kadın çalışması yürütenler bu ülkede savaşın kadınlara ne çektirdiklerini iyi biliyorlar, söyleyecek sözleri var. Edilgen olduğumuz değil, etken olduğumuz bir barış istiyoruz. Sosyal hayata, hukuksal hayata, anayasaya dâhil olduğumuz bir barış istiyoruz. Kürtler bu ülkede yaşayan ikinci büyük etnik gruptur. Kürtlerin kimlik olarak tanınması gerekir. Barış umarım ödün vermeyecek şekilde olur ve biz bu savaşa neden başladığımızı unutmayız.
 

Bu söyleşi, Kaos GL Dergisi’nin “Feminizm ve Queer Yoldaşlığı” başlıklı 130. sayısında yayınlanmıştır. 


Etiketler: kadın
nefret