23/10/2017 | Yazar: Aslı Alpar

Eğer ‘yemeğiniz tabağınıza nasıl geldi’ sorusunun yanıtını dinleyemeyecekseniz, duyacaklarınız iştahınızı kaçıracaksa, belki de zaman gelmiştir…

Vejetaryen olmamak için üretilen altı bahane Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Eğer “yemeğiniz tabağınıza nasıl geldi” sorusunun yanıtını dinleyemeyecekseniz, duyacaklarınız iştahınızı kaçıracaksa, belki de zaman gelmiştir…

İllüstrasyon: Elif Demir

Vejetaryenler, hayvansal gıda tüketen kişilere neden “et” yediklerini sorduklarında çoğu kişi düzgün bir dille, tutarlı bir cevap vermeye çalışıyor. Diğer bir deyişle “et” tüketmelerini akılcı bir temele dayanarak savunmaya çalışıyor.

Jesse Singal, ahlâk psikolojisi alanında yapılan araştırmalar sonucunda insanların aldığı kararları aklına uydurduğu yani gerçek bir dayanağı olmayan kararlarına, akılcı bahaneler yarattıklarına dikkat çekiyor.

Singal, “Sanki dikkatli bir düşünüş sonunda şu ya da bu kararı vermiş gibi davranıyoruz ama aslında süreç tam tersi şekilde işliyor. Herhangi bir nedene dayanarak ahlâki bir inanç geliştiriyor, ardından bu karar etrafına onu haklı çıkaracak gerekçeler inşa ediyoruz” diyor.

Peki, “et” yiyenlerin en sık kullandıkları bahaneler neler, birlikte bakalım…

“Önce insan”

Sıklıkla duyduğumuz bir varsayımdır: “Her şey insan içindir.” Bu aslında türcü ideolojinin en temel sloganı ve vejetaryen olmamak için kişilerin en sık kullandığı klişedir. Peter Singer “Hayvan Özgürleşmesi” kitabında, bu klişe için şunu hatırlatıyor: “’Önce beyazlar gelir ve bu nedenle Afrika’daki yoksulluk, Avrupa’daki yoksulluk kadar önem taşımaz’ diyen biri hakkında ne düşünürdük?” Sahi ne düşünürdük?

“Aslanlar da et yiyor”

İllüstrasyon: Matt Grdening

Evet, ancak siz bir aslan değilsiniz. Hayvanların da beslenmek için öldürdüğü ve bu sebeple insanların da beslenmek için hayvan öldürmesinin normal olduğunu savunmak, 1785’te William Paley’in araştırmaları sonucunda çürütülmüştü.

Peter Singer, bu iddianın karşısına basit bir gerçek koyuyor, “hayvanları yemeden yaşamak mümkün.”

“Proteini nereden alacağız?”

Vejetaryenlerin yeterli protein alamadığı iddiası günümüzde birçok araştırma sayesinde geçerliliğini yitirdi. İlgilenenler internette kısa bir araştırma ile birçok veriye ulaşabilir. Biz burada yalnızca ufak bir örnek vermekle yetineceğiz. Vegan Diyetisyen Kevser Başkara’nın verdiği bilgiye göre; 5 gr protein içeren bir köfte büyüklüğünde etin içerdiği proteini bakın nelerden almak mümkün:

1 kâse mercimek çorbası ya da 1 çay bardağı haşlanmış kuru bakliyat ya da iki yemek kaşığı tahin ya da iki ince dilim tam tahıllı ekmek ya da 1 avuç çiğ badem…

“Vejetaryenler sağlıksız”

Dünya Sağlık Örgütü vegan-vejetaryen beslenmeyi sağlıklı olarak kabul ediyor. Dahası da var: Vejetaryenliğin sağlık üzerindeki etkisini inceleyen Springmann'ın bilgisayar modeli, 2050 yılında herkesin vejetaryen olması durumunda, kalp ve damar hastalıkları, diyabet, inme ve bazı kanserlerde azalma olacağı için ölüm oranlarında da yüzde 6-10 oranında düşüş öngörüyor.

Aynı araştırma, vejetaryenliğin dünya çapında her yıl 7 milyon, veganlığın ise 8 milyon ölümü engelleyeceği tahmin ediyor. Son olarak, beslenmeye bağlı hastalıklar azalacağı için dünya gelirinin yüzde 3'üne tekabül edecek ölçüde sağlık harcamalarından da tasarruf edileceği de vurgulanıyor.

“Biz et üretimi için hayvan yetiştirmezsek hayvanlar doğanın zorlu koşullarında ölecek ya da hiç üretilmeyecek”

İllüstrasyon: Dana Ellyn

Öncelikle modern çiftlik koşullarının doğanın zorlu koşullarından çok daha acımasız olduğunu söylemeliyiz. Güneşi görmeden, çayırda otlanmadan, tecritte geçen kısa bir ömür ve acılı bir ölüm…

Bu meselenin bir diğer yanı da et endüstrisinin, daha fazla kar için meta olarak kullandığı hayvanları doğal üremelerinden çok daha fazla üretmesi. Et endüstrisi kazansın diye tecavüz yoluyla döllenen hayvanları beslemek için dünya tarım topraklarının yüzde 68'i kullanılıyor.

Ayrıca Kolombiya Uluslararası Tropik Tarım Merkezi’nin araştırmaları, herkesin vejetaryen olması halinde hayvan besiliği için kullanılan meraların yüzde 80'inin yeniden çayıra ve ormana dönüştürülebileceğini böylelikle hem karbon emilimi yoluyla iklim değişikliğinin yavaşlatabileceğini hem de biyoçeşitliliğin gelişeceğini söylüyor.

“Hayvanlar düşünemediği için acı çekmiyor” ya da “Bitkiler de acı çekiyor”

İllüstrasyon: Dana Ellyn

Singal, et yiyenler açısından ortak bir akla uydurma biçiminin zekâya önem vermek olduğuna dikkat çekiyor. Yani bu görüşe göre, zeki olmayan hayvanlar biz insanlar gibi düşünemiyor, hissedemiyor ya da acı çekemiyorlar. Singal, zekânın  hangi hayvanı yememiz gerektiği konusunda bir kıstas olduğunu kabul ediyorsak bu durumda köpek kadar zeki olduğunu bildiğimiz domuzu da –benzer şekilde keçi ya da ineği de-yemememiz gerektiğini söylüyor.

Peter Singer ise, meselenin “insan gibi” düşünebilme değil “acı çekebilme” olması gerektiğine dikkat çekiyor. Hayvanlar sinir sistemine sahip olduğu için acı çekiyor ve sinir sistemi olmadığı için bitkilerin acı çektiği iddiası oldukça temelsiz.  

Peter Singer, et yemekte ısrar edenlerin, türcülerin ilk savunma hattının bilgi eksikliği olduğunu ifade ediyor. Ancak Singer, gerçeği araştıracak zamanı ve kararlılığı olan herkesin bu engeli aşabileceğini belirtiyor.

Eğer “yemeğiniz tabağınıza nasıl geldi” sorusunun yanıtını dinleyemeyecekseniz, duyacaklarınız iştahınızı kaçıracaksa, belki de zaman gelmiştir…

Kaynaklar

Jesse Singal, “Et yiyen birçok insanın kendine söylediği o yalan”, Hayvan Özgürlüğü Çevirileri

Peter Singer, Hayvan Özgürleşmesi, Ayrıntı Yayınları, 2005, sf.289-333

Rachel Nuwer, “Herkes vejetaryen olsa ne olurdu?”,BBC TürkçeBBC Future

 


Etiketler: yaşam, ekoloji
nefret