26/09/2006 | Yazar: Yıldırım Türker

‘Biseksüelliğin ne demek olduğunu gayet iyi bilen basın çalışanları önlerine böyle bir gündem geldiğinde analarının çoktan ikna olunmuş masumiyetine sığınarak, bu konunun ilham ettiği 'sinizm'i paylaşır, aboneleriyle. Numara yaparlar. Kendileri değilse çevrelerinde mutlaka böylesi bir pratik içinde çok insan tanımış olmalarına karşın, halklarıyla birlikte ağızları bir karış açık kalıvermiş gibi manşet atarlar.’ Yıldırım Türker’in kaleminden.

‘Biseksüelliğin ne demek olduğunu gayet iyi bilen basın çalışanları önlerine böyle bir gündem geldiğinde analarının çoktan ikna olunmuş masumiyetine sığınarak, bu konunun ilham ettiği 'sinizm'i paylaşır, aboneleriyle. Numara yaparlar. Kendileri değilse çevrelerinde mutlaka böylesi bir pratik içinde çok insan tanımış olmalarına karşın, halklarıyla birlikte ağızları bir karış açık kalıvermiş gibi manşet atarlar.’ Yıldırım Türker’in kaleminden.

KAOS GL

Yıldırım Türker

Geçen gün bir televizyon programına hayretle bakarken bir kez daha düşünme fırsatım oldu. Yalanın müstehcen loşluğunu ciddiye almayan, haydi yine tekrar edelim, tekamül etmemiş bir toplumsal kültürün bendeleriyiz.

Yalana tahammülümüz sonsuz. Yalanla yaşıyoruz.

Her şeyin ötesinde, başkalarının yalanlarının da bekçisi ve kefiliyiz. Dolayısıyla yalnız kendi yalanlarımızın değil, başkalarının yalanlarının da güvencesiyiz. En kolay affedebildiğimiz kusur yalan, çünkü en doğal kabul ettiğimiz iletişim biçimi o.

Söz konusu programda memleketin tanınmış kimi simaları, şimdi moda olan bir formatta bir masanın etrafında toplanmış, 'gündem' tartışıyordu. Gündem maddelerinin başında gelen, bekâret raporunu dünyaya sunarak âlemin soytarısı olmuş bir manken kızın son ifşaatıydı. Eski sevgililerinden ikisinin 'biseksüel' olduğunu açıklıyor, müthiş bir rahatlıkla hırpalanmasının intikamını alıyordu. Masa başı ünlüleri sıra kendilerine geldikçe âdet ananelerden dem vuruyor, bunun bir erkeğe çalınacak en yağlı kara olduğunu haykırıyor, ahlâka, şerefe ve benzerlerine göndermede bulunuyordu. Biseksüellik denen şeyin basınımızda 'bir biseksüelliğimiz eksikti' serzenişiyle iştah körükleyerek sunulmuşluğunun üstüne.

Basın, kurduğu dil itibarıyla 'halk' diye bellemiş olduğu duyarlığın zaaflarından yararlanarak onu küçük gören bir imlâyı çoğaltır. Biseksüelliğin ne demek olduğunu gayet iyi bilen basın çalışanları önlerine böyle bir gündem geldiğinde analarının çoktan ikna olunmuş masumiyetine sığınarak, bu konunun ilham ettiği 'sinizm'i paylaşır, aboneleriyle. Numara yaparlar. Kendileri değilse çevrelerinde mutlaka böylesi bir pratik içinde çok insan tanımış olmalarına karşın, halklarıyla birlikte ağızları bir karış açık kalıvermiş gibi manşet atarlar. Nasılsa tavır çoktan belirlenmiştir. Çoğunluğun suyuna akmayan her yönelim aşağılanası, yok sayılası, üstünde tepinilesidir. Biseksüellik gibi.

Sohbetin gülleri de iç çekerek, kaş çatarak, 'müfteri' kızı bir güzel paylıyor. Böyle ağır bir hakaret işitmemiş, böyle bir 'ahlâksızlığa' tenezzül eden kimse tanımamış gibi. Biri, arada ailenin yüceliğinden dem vurup gözlerini ufka dikiyor. Tesadüf bu ya, aralarından birini dudak uçuklatan geçmiş hayatında tanımışlığım var. Ama olsun. Zeki Müren'e inanmış olan halkım bunlara haydi haydi inanır.

Yalanın bir üslup bir usturupla söylenmesi gereken, derin bir entrikanın kolaylıkla aksi ispatlanamayacak unsuru olarak gündeme gelmesi çok zor toplumumuzda. En derin karanlık örgütlenmesinde bile Mehmet Ağar, Susurluk'un ünlü kayıp silahları için "Çıkmamıştır nakliyede" demiyor muydu? Bir bildiği vardı elbet. Halkının başına da gelir böyle şeyler. Manav eksik tartar. Markette sardırırsın, eve gelirsin, torbadan çıkmaz. Ağar, gözümüzün içine baka bak, "Siz anlamazsınız" diyor ve çocuklarını kandıran bir baba gibi, gücüne güvendiği için hayli özensiz davranıyordu. Zaten Susurluk kazasından sonra yaptığı açıklamalarda da Kocadağ ve Bucak'ın Çatlı'yı yakalamış, teslim etmeye İstanbul'a götürürken kaza geçirdiklerini ilan etmişti. Doğru söylemediği ortaya çıktı. Gerisi geldi mi?

Birkaç yıl önce herkesi televizyonuna kilitlemiş olan BBG evi, Kaynana Yuvası ve benzeri programlarda yalanla ilişkimizin en kaba halini izlemiştik.

O cehennem maketi evlerde en utanç verici biçimde, yani kameralara yakalanmamak için aralarında fısır fısır konuşurken kameralara yakalanıp, 'Ben asla öyle bir şey söylemedim' diye gözlerinde yaşlarla mağdur pozuna bürünenleri hatırlamaz mısınız?

Aile dostunu dereden geçirdiğini iddia eden adama gülerken kim aynaya bakıyor?

Kaynak: Radikal, 25 Eylül 2006

*Konuyla ilgili diğer haberler:

[[‘Şenol İpek ve Özcan Deniz Biseksüel’]]

Etiketler: medya
İstihdam