29/05/2007 | Yazar: Lale Düşnar

Kaos GL’nin 17–20 Mayıs 2007 tarihleri arasında Ankara’da düzenlediği 2. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın forumlarından biri de ‘Feminist Forum’du. Kadın örgütleri ve eşcinsel örgütlerinden kadınların bir araya geldiği forumda homofobiye karşı ortak mücadele yolları arandı. Ankara muhabirimiz Lale Düsnar forumu izledi.

Kaos GL’nin 17–20 Mayıs 2007 tarihleri arasında Ankara’da düzenlediği 2. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın forumlarından biri de ‘Feminist Forum’du. Kadın örgütleri ve eşcinsel örgütlerinden kadınların bir araya geldiği forumda homofobiye karşı ortak mücadele yolları arandı. Ankara muhabirimiz Lale Düsnar forumu izledi.

KAOS GL - 24/05/2007

Lale Düsnar - Ankara

Feministler ve kadın örgütlerinin, ataerkillik ve heteroseksizme karşı verdiği ortak mücadelenin zemini, olanakları ve dayanışma alanlarının irdelendiği forumun moderatörlüğünü Kaos GL’den Yasemin Öz yaptı. Ayça Kurtoğlu (Ankaralı Feministler), Elif Dumanlı (Kırk Örük Kadına Yönelik şiddetle Mücadele Kooperatifi), Liz Amado (Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı), Ülkü Özakın (Amargi Kadın Kooperatifi), Hasbiye Günaçtı (Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği), Ebru Hanbay (Kadın Dayanışma Vakfı), Pelin Kalkan (MorEl-Eskişehir LGBT Oluşumu), Buse Kılıçkaya (Pembe Hayat LGBTT Derneği) ve Gamze Göker’in (Ka-Der Ankara Şubesi) konuşmacı olarak katıldığı etkinlikte, homofobi karşıtı mücadelede kurulan ortaklıklar masaya yatırıldı.

‘Biraradalık artık kanıksandı

Ülkü Özakın, üyesi olduğu Amargi ile Lambda arasındaki bağların ve iki örgütün birbirlerini kendi içlerinde tanıma isteklerinin karşılıklı bir etkileşime dönüştüğünü belirterek, bir kadın eşcinsel olarak Amargi’nin güçlenmesine katkı sağlarken Lambda’daki varlığının da kendi lezbiyenliği ile barışmasına yol açtığına işaret etti. Özakın, heteroseksüel kadınlarla eşcinsel kadınların karşılıklı deneyim aktarımlarının çok yararlı olduğunu, eskiden sansasyon nedeni olan biraradalığın artık kanıksandığını ve bilincin giderek yükseldiğini dile getirdi.

‘Feminist olmak eşcinselleri anlamaya yetmiyor

Ankaralı Feministler’den Ayça Kurtoğlu, LGBTT bireylerle ortaklaşmalarının erkek egemen düzen ve heteroseksizme karşı çıkış üzerinden kurulduğunu ve bugüne dek çeşitli vesilelerle yan yana gelinse de ortak yapılmış bir şey olmadığını kaydetti. Kendiliğinden ortaklaşma olamayacağına ve var olan farkındalığın bu konudaki ortak eylemlerle gelişebileceğine dikkat çeken Kurtoğlu, ‘Kişisel olarak 20 senedir feminist olsam da belki de zamansızlıktan LGBTT sorunlarıyla yeterince ilgilenmediğimi fark ettim. Toplumsal dönüşümler konusunda hiçbir şey yapmadık. Eksiklik hissediyorum’ dedi. Kurtoğlu, çoğulcu topluma inandığını, lezbiyenlerle ortaklığın feministleri zenginleştirdiğini, ama feminist olmanın eşcinselleri anlamaya yetmediğini ve bu tur toplantılarla ortak zeminin geliştirilebileceğini söyledi.

‘Önyargılardan arındık’

Ebru Hanbay, Kadın Dayanışma Vakfı’nın kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir kurum olduğunu, ataerkil sisteme karşı çıkışın, eşcinseller ve feministlerin buluştuğu ortak noktalardan, yan yana gelip birbirlerine dokundukları alanlardan birini teşkil ettiğini anlattıktan sonra birçok platformda eşcinsel kadınlarla bir araya gelme imkanı bulduklarını ama sınırlı kaldığını, son yıllarda bu konuda gelişme yaşandığını ve eşcinsel örgütlerle çok yakın ilişkileri olduğunu dile getirdi. Değişik gruplarla bağ kurmanın getirdiği kazanımlardan, her örgüt için kendi sorunları öne çıksa da farklılıklarla bir araya gelmenin yeni bir süreç olduğundan ve vakıf olarak kendilerini bu anlamda iyi bir noktada gördüklerinden bahseden Hanbay, ‘Önyargılardan arındık. Farkındalık olsa da kanıksanan şeylerden kurtulmak kolay değil. Birlikte olunca anlaşılıyor, aşılıyor bütün bunlar. Kadın Dayanışma Vakfı’nın şu anda eşcinsel kadın üyeleri var. Birlikte yeni politikalar üretiyoruz’ dedi.

‘2000’li yıllardan beri çok yol kat ettik’

Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı’ndan Liz Amado, cinsellik heteroseksizm ana ekseninde görüldüğü için ihlallerin yeniden yeniden üretildiğine ve cinsel tabuların yıkılması gereğine işaret ederek, 2000’li yılların başında cinsel yönelime dayalı ayrımcılığın kadın örgütleri içinde hayli tartışıldığını, aradan geçen zaman içinde ciddi şekilde yol kat edildiğini ve bunun hiç küçümsenecek bir şey olmadığını belirtti. Amado, gelişme-değişme sürecinin devam ettiğine ve gelinen noktanın, kişisel ve örgütsel anlamda her iki taraf için de cinsel ayrımcılık karşısında kazanımlara yol açtığına da değindi.

‘Eşcinsel bir psikologla çalıştık’

Kırk Örük Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kooperatifi’nden Elif Dumanlı, içtenliğiyle dinleyicileri etkileyen bir konuşma yaptı. ‘Halihazırda eşcinsellik ya da farklı cinsel yönelimler konusunda net bir düşüncemiz yok. Biz henüz kendi içimizde bilinçlenme sürecini yaşayarak yürüyoruz. 1,5 yıllık bir örgütüz. Kaos GL ile yan yana gelmemiz kimi üyelerimize ters geliyor’ diyerek söze başlayan Dumanlı, özellikle yaşlı üyelerin hala ayıp ve utanç kavramları ile konuya baktığını ve ortak siyasi gündemlerle bir arada bulunmanın kendilerini tartışmaya sevk ettiğini kaydetti. Gey ve lezbiyenleri benimseme aşamasından sonra, Ankara Kadın Platformu’nun kurulması ile birlikte travesti ve transseksüellerle de yan yana gelmeye başladıklarını ve kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir örgüt olarak kendilerini kadın hisseden bu insanları ve uğradıkları şiddeti anlamaya çalıştıklarını dile getiren Dumanlı, bir dönem eşcinsel bir psikologla çalıştıkları, içlerindeki homofobik arkadaşların yavaş yavaş çözüldüğünü, böylece daha da çok yan yana geldikleri ve bu bilinç sıçramasının devrim gibi bir şey olduğunun altını çizdi.

‘Eşitliği sağlamaya ve kadınları öne çıkarmaya çalışıyoruz

Lambdaistanbul’dan Hasbiye Günaçtı, örgütünün adının yunanca özgürleşme anlamına geldiğini, bir sivil toplum kuruluşunda (STK) kadın olmak ile Lambda’da kadın olmak arasında çok fark olduğunu ve feminist düşüncelerin kendisini değiştirdiğini belirterek konuşmasına başladı. Pek çok STK’de sadece erkeklik-kadınlık üzerine kurgulanmış yapıları, erkek dominantlığını ve Lambda gibi bir eşcinsel örgütte dahi toplumsal cinsiyet rolleri kıskacından kurtulunamadığını erkek arkadaşları tarafından sarfedilmiş ‘Lambda adına konuşmak için bula bula bir kadını mı buldunuz?’ ya da ‘Kadın gibi kıvırtıyor’ gibi cümleleri eleştirdi. Günaçtı, zaman içinde sorgulamalar yaparak, yanlışları aşarak birbirlerini dönüştürdüklerini, eşitliği sağlamaya ve kadınları öne çıkarmaya çalıştıklarını, feminist bakış açısı ile muhtelif platformlarda yer aldıklarını ve kadının daha görünür olması için mücadele ettiklerini kaydetti.

‘Birlikte yürüyemezsek, birlikte özgürleşemeyeceğiz’

MorEl LGBTT Oluşumu-Eskişehir’den Pelin Kalkan ise, henüz altı aylık genç ve yerel LGBTT örgütlerinin, Eskişehir’de üniversite ortamında geliştiğini ve Üniversiteli Kadınlar Derneği ile ilişkilerinin feminist bir grupla iç içe geçme konusunda bir örnek teşkil ettiğini ifade etti. Birlikte eylem yaptıklarını, hareketin birlikte yürümesi gerektiğine inandıklarını ve geniş düşünce perspektifine sahip bu kadınlar arasında eşcinsel ve biseksüellerin de oluşunun bu konuda kafa yormalarını sağladığını dile getirerek, ‘Ayrımcılıkla mücadele zemininde ortak dertlerimiz var. Birlikte yürüyemezsek, birlikte özgürleşemeyeceğiz’ dedi.

‘Eşcinsel örgütlerle ilişkilenmeyi önemsedik’

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (Ka-Der) Ankara Şubesinden Gamze Göker, örgütü ve faaliyet alanları ile ilgili geniş bir tanıtım yaparak, ‘Bugüne kadar Ka-Der homofobiyle mücadele için kişisel cabalar dışında doğrudan bir şey yapmadı, çünkü çalışma alanı bu değil. Ancak bu konudaki politik tavrını eşcinsel örgütleri ile yan yana durarak, işbirliği yaparak, dayanışarak gösterdi. Yaptığı çalışmalarda eşcinsel örgütlerle ilişkilenmeyi önemsedi, bunun için caba gösterdi. Eşcinsellere yönelik ayrımcılık ya da homofobiyle mücadele, Ka-Der için her zaman için görmezden gelinemeyecek alanlardan biri oldu ve böyle olmaya da devam edecek’ dedi. Göker, verilen desteklere örnek olarak, Türk Ceza Kanunu değişikliği surecinde, TCK Kadın Platformunun yürüttüğü kampanyada ‘cinsel yönelime dayalı ayırımcılığı, açıkça suç olarak tanımlanması ve yasada dil, din, ırk, cinsiyet vb. özelliklere dayalı ayrımcılığı öngörüldüğü gibi cezalandırılmalısını düzenleyen madde ile ilgili çabaları ve Pembe Hayat ile kurulan bağları gösterdi. Ayrıca Avrupa Kadın Lobisi çalışmaları kapsamında Türkiye’de özellikle eşcinsellere yönelik ayrımcılığın bir insan hakkı ihlali ve acilen çözülmesi gereken bir sorun olduğunu vurguladıklarını hatırlattı. Göker sözlerini söyle sürdürdü: ‘Feministler olarak, eşcinsel örgütlerle sadece dayanışarak değil birlikte ortak mücadele vererek yolumuza devam etmeliyiz, etmeye başladık da. Madem ki düşmanımız ortak, yanı ataerkil sistem, erkek egemen zihniyet hem kadınları hem eşcinselleri eziyor ve sömürüyor, o halde ittifak kurmalı, ortak stratejiler geliştirmeli ve tabii ortak politikaların oluşturulması için de ortak bir politik dil geliştirmeliyiz. Yıldırım Türker’in bir cümlesini kişisel olarak hep çok önemsedim: ‘Bir erkek, bir erkeği; bir kadın, bir kadını sever. Kuracağınız ikinci cümle mutlaka politik olacaktır’. Cinsiyetçiliği, heteroseksizmi, homofobiyi, yaratacağımız ortak alanlarda analiz edebilmeli, bunların ‘doğalmış’ gibi algılanan görüntülerini altüst edebilmeliyiz. Ve bu analizleri geliştireceğimiz politika ve stratejilerle kamusal alana çıkarabilmeliyiz’. Ve Göker, konuşmasını, kişisel olarak bu yan yanalığı nasıl algıladığını açıklayarak bağladı: ‘Örgütlere rengini veren pigmentin örgütte yer alan tek tek insanlar olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bir örgütteki tek tek feministlerin eşcinsellerle ilişkisi, homofobi karşısındaki duruşu o örgütün bunlarla ilişkisini de belirliyor, biçimlendiriyor. Bunu içinde yer aldığım iki kadın örgütü için de söyleyebilirim. Son dönemde ‘farklılıklarımızla yan yana duruyoruz’, ‘her türlü ayrımcılığa karşıyız’ sözleri oldukça yaygın olarak kullanılıyor. Ancak bu sözlerin ‘politik olarak doğru’ bir yerden dile getirilmesi ile örgüt içindeki kişilerin bunu bireysel olarak sindirmeleri arasında kocaman bir uçurum olabiliyor. Önemli olanın, eşcinsel bile olsak, içimizdeki homofobiyle, ayrımcıyla yüzleşmek olduğunu düşünüyorum. Kişisel olarak, cinsel kimliklerin, diğer pek çok kimlik gibi, sabit ve durağan olmadığına, son derece kaygan, değişken olabildiğine inanıyorum’.

‘Kadın eksenli politikalarını güçlendirmeye özen gösteriyoruz’

Pembe Hayat’tan Buse Kılıçkaya da hareketlerinin başlangıç aşamasında STK’lar ve kadınlarla yan yana gelirken çok heyecanlandıklarını, kadın eksenli politikalarını güçlendirmeye özen gösterdiklerini, Eryaman türünde eylemleri travesti ve transseksüellere yönelik şiddetle mücadeleyi bütün kadınların sahipleneceği eylemler haline getirmeyi düşündüklerini, medyadaki önyargıları kırmayı hedeflediklerini ve kadınlara dokunmadan özgürleşemeyeceklerini anladıklarını belirtti. ‘Ama feminist hareketin bir eksiği var: Biz birden fazla kadınlığı yaşıyoruz. Birden çok kadını içimizde barındırıyoruz‘ diyerek kadınlığın biyolojik olmadığı vurgusunu da yapan Kılıçkaya, feminist hareketin neresinde durduklarını kendi içlerinde sorguladıklarını, ancak birlikte, karşılıklı anlama çabası içinde dönüşüp değişebileceklerini ve ‘sadece geceleri senindir’ diyen sistemin dayatmalarını da feminizmi öğrenerek aşacaklarını dile getirdi.

‘Eşcinseller kendi sözlerini üretemeyince sözü homofobikler üretiyor’

Kaos GL’den Yasemin Öz, eşcinsellerin seslerini duyurabilmek için çıkardıkları Kaos GL dergisinin doğumundan bugünlere uzanan süreci kısaca özetledi ve ‘Eşcinseller kendi sözlerini üretemeyince sözü homofobikler üretiyor’ diyerek, medyanın eşcinsellere son derece olumsuz şekilde yer verişine, ‘Biz yaşamın içindeyiz, bunun böyle olmadığını biliyoruz. Sıradanız ama tek tek ötekileştiriliyoruz’ cümlesi ile tepki gösterdi. Ataerkillik karşıtlığından hareketle her zaman feminizm ile kadın hareketini yanlarında gördüklerini ve birlikte yol aldıklarını söyleyen Öz, başlangıçta ilişkiler zayıf olsa da, özellikle travesti ve transseksüellere önyargılı davranılsa da zamanla Ankara yerelinde yakınlaşmanın ve dokunmanın gerçekleştiğini, ama ortaklığa dönüşemediğini, birlikte politikalar üretmek noktasında farklılaşıldığını kaydetti.




Etiketler: yaşam
İstihdam