02/01/2010 | Yazar: Gamze Göker

İnternetsiz devrim mümkün mü?[*] 

Yeni Toplumsal Hareketler ve İnternet İlişkisi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İnternetsiz devrim mümkün mü?[*] 

Yeni Toplumsal Hareketler ve İnternet İlişkisi[†]
 
İnternet, eğitimden sağlığa, kamu aygıtlarıyla karşılaşmalarımızdan özel ilişkilerimize, istihdamdan alışverişe kadar hayatımızın her alanını etkiliyor, dönüştürüyor. Bu etkileşimden toplumsal hareketler de nasibini alıyor. Hareketler politika üretme, tartışma, örgütlenme ve eylem pratiklerinde interneti çeşitli biçim ve düzeylerde kullanıyor. Dolayısıyla toplumsal hareketler internetten etkileniyor ama aynı anda başta e-gruplar ve toplumsal paylaşım ağları[‡] olmak üzere web sitelerini, blogları, sohbet odalarını, kısacası farklı ortamları farklı biçimlerde etkiliyor.
1960 ve 70’lerde Avrupa ve ABD’de ortaya çıkan ve kimi kuramcılar tarafından yeni toplumsal hareketler olarak adlandırılan feminist hareket, eşcinsel hareket, çevre hareketi, anti-nükleer hareket veya siyahların özgürlük hareketleri “farklılıklarından” kaynaklanan sorun ve taleplerini “eski” sınıf hareketleri içinde yeterince ifade edemeyen birey ve grupların oluşturduğu hareketlerdir. Yeni toplumsal hareketler kimi kuramcılara göre “eski” hareketlerden tümüyle bir kopuşken kimilerine göre “eski” hareketleri eleştiren ancak aynı zamanda doğal olarak bu gelenekten de beslenen, kimi noktalarda onlarla ortak talep ve dönüşüm istekleri bulunan hareketlerdir. Ana belirleyeni orta sınıf mensubu, eğitimli, teknolojiye erişimi görece kolay olan genç kadın ve erkeklerden oluşmakla birlikte toplumun her kesiminden bireyleri içeren bu hareketler diğer muhalif hareketlerle karşılaştırıldığında interneti çok daha etkin kullanıyorlar.
 
İnternetin toplumsal muhalefet hareketleri tarafından kullanımıyla ilgili farklı teorik ve politik yaklaşımlar olduğu bir gerçek. Bu yaklaşımları kabaca sınıflayacak olursak; birinci grubu internetin ekonomik, sosyal, kültürel ve bilişsel dünyada bir devrim yaptığını, cümle insanlık problemlerinin bu ulvi araç üzerinden çözüleceğini, politik süreçlerden ve karar mekanizmalarından dışlanan yurttaşların daha katılımcı ve şeffaf demokrasiye bu araç üzerinden kavuşabileceklerini savunanlar oluşturuyor.
 
İkinci grubu; internetin de diğer pek çok yeni araç gibi neoliberal politikaların yeni bir sömürü aracı olduğunu, sadece üst orta sınıftan gençlerin ve beyaz yakalıların kullanabildiği bu aracın insanları birbirine yabancılaştırdığını, geniş kitleler tarafından kullanılmadığı için toplumsal mücadele aktörleri için asla yaygın medya araçlarının yerini tutamayacağını düşünenler oluşturuyor[§].
 
Bir de internetin iktidar sahipleri tarafından kontrol edilmeye ve biçimlenmeye, sermaye tarafından yönlendirilmeye çalışıldığı, erişim engelleri nedeniyle geniş toplum kesimlerinin dışlandığı, ırkçı-cinsiyetçi şiddet söylemleriyle sarmalandığı gerçeğinin farkında olarak, her şeye rağmen burayı da bir mücadele alanı olarak kabul edenler var.  
 
Ve elbette bu kalın sınırlarla çizdiğimiz gruplar arasında daha ara konumlanışlar olduğu gibi, devletin güvenliğini tehlikeye atmaktan, aile ve toplumun ahlak sistemini yerle bir etmeye kadar çeşitli görünümlerinin sıralandığı “her türlü kötülüğün anası olarak İnternet” yaklaşımına sahip olanlar da bulunuyor… Gelelim konumuza: İnternet, yeni toplumsal hareketleri nasıl etkiliyor?
 
Geniş bilgi kaynaklarına hızlı erişim
 
Farklı politik gruplardan eylemcilerin tümünün internetin etkisine dair söyledikleri en temel özellik “geniş bilgiye hızlı erişim”. Hareketlerin güncel politik ya da teorik bilgi ihtiyacını bugün en temel olarak internetten karşıladığını söyleyebiliriz. Grup üyelerinin birbiriyle haberleşmede, kimi konuların tartışılmasında en çok tercih ettiği mecra internet. Yerel, ulusal ve uluslararası örgütlenmelerle iletişim ve işbirliği kurmanın bugün neredeyse tek yolu internetten geçiyor.
 
Kentsel dönüşüm muhalifi hareketin üyelerinden E.Y.[**] bilgi ihtiyaçlarını e-grup aracılığı ile nasıl giderdiklerini şöyle özetliyor: “E-gruplarda kuramsal konulardaki görüşlerimizi ısıtmak, pişirmek çok daha rahat oluyor. Zengin bir ufkumuz oluyor, aklımıza gelmeyen bir sürü şeyi sanal grupta, e-gruplarda tartışabiliyoruz. Bu da besleyici oluyor, bir sürü konuda bilgi sahibi oluyoruz, bunu zenginleştirebiliyoruz.”
 
Sesini duyurmada çok önemli bir araç
 
Yine kentsel dönüşüm muhaliflerinden H. F. ise uluslararası bağlantı kurma ve sesini yurtdışına duyurmada internetin önemini şöyle anlatıyor: “…Benim İngilizcem de çok iyi değil. Ama Romanlarla ilgileniyorum, o kötü İngilizcemle, internet üzerinden dünyadaki birçok Roman örgütüne ulaştım, haberler aktardım, bazen çeviri konusunda arkadaşlardan yardım istedim, ama inanılmaz yerlere haberler gönderdim. Bir sürü Roman grubunun yayınlarında yayınlandı bunlar ve bir kampanya başladı kendi kendine. Fatih Belediyesi’nin, Toki’nin e-mail adresine 7000 tane mail gitmiş 2006 yılında… telefon ediyorlar, faks çekiyorlar, telefonları kitliyorlar.”
 
İnternet olmasa mücadelelerinin nasıl etkileneceğini sorduğumuzda cevap net: “Bu derece etkili olmazdı kesinlikle. Belki aynı çalışmayı yapabilirdik ama sesimizi daha az duyurabilirdik. Diyelim ki, Ankara’dan Harita Mühendisleri Odası beni buluyor ya da İngiltere’deki öğrenciler koskoca iki kitap çıkardı Sulukule’yle ilgili, geldiler, hocalarıyla birlikte çalıştılar… İnternet olmasa nerden bulsun bizi Amerika’daki Helsinki Komitesi.”
 
LGBTT hareketinden Y.B. ise internet ortamının nasıl muhalif bir araca dönüştürülebileceğini Facebook örneği üzerinden şöyle anlatıyor:
 
“Ben onu [Facebook] yapan insanların aktivizmi akıllarının köşesinden geçirdiğini düşünmüyorum. Yaptıkları yazılıma, ürüne baktığımda mülkiyet ilişkileri bağlamındaki arkadaşlık mantığına hizmet edecek bir şey düşünmüşler… Ama biz şu an direkt siyaset üretmek için kullanıyoruz. Duruma göre hemen herkesin profil resimleri değişiyor. Eşcinsel Onur Haftası geldiğinde afişini koyuyor herkes. Ya da bir mitinge katılacak onun afişleri konuyor…Benim listemdeki herkes beni tanımıyor yani, lise arkadaşlarım falan, girsin, okusun öğrensin, bilgilensin diye düşünüyorum… sadece aktivizmiyle yan yana gelen insanları değil, iş arkadaşlarını falan da ekliyorlar… insanların bi sürüsünün listesinde Türk bayrakları falan var..Biz onunkini görüyoruz o da bizimkini görüyor, bu sayede bir siyaset yapma alanı oluşuyor.”
 
Coğrafi, fiziki ve zaman engelleri ortadan kalktı
 
Özellikle büyük kentlerde günlük yaşam temposu içinde, politika üretmek ya da toplumsal sorunlara çözüm bulmak üzere yüz yüze toplantılar yapmak, bir araya gelmek her zaman mümkün olamıyor. İnternetin kolaylaştırıcı özelliği burada devreye giriyor: “İstanbul büyük bir coğrafya olduğu için insanların bir araya gelmesi, organizasyon gerçekleştirmesi bu kadar yetkin kuramsal tartışma yapması [internetten önce] bu kadar rahat değildi. İnternet bu işi yetkinleştirmede, e-gruplarda tartışma sağlayarak önemli bir işlevi yerine getirdiğini düşünüyorum.[††]
 
Toplumsal statü ve hiyerarşi gözetmeksizin herkes sözünü söyleyebiliyor
 
Toplumsal hareketlerin e-gruplarında genellikle kişiler gerçek isimleri ve gerçek kişilikleri ile yer alsalar da bir düzeyde anonimlik de korunabiliyor. Anonim kalmak bireylerin tartışmalarda birbirinin sosyal statüsü, bilgi birikimi, akademik unvanı, yaşı, cinsiyeti gibi özelliklerinden etkilenmeden sözünü açık ve olduğu gibi iletme imkânı buluyor. Ancak bu, her grupta, her tartışmada bu biçimde olamayabiliyor. Kimi durumlarda genç, harekette yeni/acemi ya da eğitimsiz olanlar tartışmalarda daha rahat eleştirilebilirken toplumca kabul gören statülere sahip bireylerin sözü tartışılamaz, sözünün üstüne söz söylenemez olabiliyor.
 
Toplum tarafından, hatta çok yakın zamana kadar sol hareketin içinde yer alan grupların büyük bir kısmı tarafından kabul görmeyen, dışlanan eşcinsel hakları hareketinden A. E. internetin politika yapan eşcinsel bireyler olarak kendilerine nasıl bir özgürlük alanı açtığını şu sözlerle anlatıyor: “ …[Eşcinsellerin] kendi sözünü ve varoluşunu normalleştirmesini sağladı. Yüz tane partili, sendikacının olduğu bir toplantıda belki bugün söz alabiliriz ama daha düne kadar söz almak sıfıra yakındı. Ama yüz tane ilgili kişinin üye olduğu bir e-grupta kendi sözünü sansürlenmeden iletebiliyorsun. Dolayısıyla o insanlar da kanlı canlı bir eşcinselle muhatap olmadan bir eşcinselin sözünü alabiliyor, okuyabiliyor.”
 
İnternete erişim hareket içinde bir seçkin grup yaratıyor mu?
 
Kapitalizmin internet alanındaki pazarı hızla genişletmesi, yeni pazarlama teknikleri ve kampanyalar sonucunda kullanıcı sayısını hızla artırmasına rağmen, Türkiye’de bilgisayar ve internet kullanım yaygınlığı düşünüldüğünde aslında hâlâ internet kullanabilenlerin çok geniş bir toplum kesimini oluşturmadığını hatırlamamız gerekiyor[‡‡]. Bu tablonun toplumsal hareketlere yansıması da benzer biçimde oluyor. Örneğin, bu çalışmada incelenen anti-militarist ve LGBTT hareketinin üyelerinin büyük çoğunluğu bilgisayar ve internet erişimi sorunu yaşamıyor. Ancak kentsel dönüşüme muhalif hareketin öznelerinin bir kısmı mimar, mühendis gibi eğitimli, beyaz yakalı, orta sınıftan insanlardan oluşurken, bir kısmı ise kentsel dönüşüm projeleri sonucu gecekondu mahallelerindeki evleri yıkılan/yıkılmak istenen, barınma hakları ellerinden alınan düşük gelir düzeyine sahip insanlardan oluşuyor. Bu ikili durum, bu çalışma kapsamında bize bir karşılaştırma yapma olanağı da veriyor. Şöyle ki; anti-militarist ve LGBTT hareketi üyeleri e-gruplarda ve web sitelerinin forum ve yorum köşelerinde kendi adlarına konuşur, kendi sözlerini dile getirirken; kentsel dönüşüm muhaliflerinin e-gruplarda ve web sitelerinde konuşan özneleri bu teknolojileri kullanabilme olanak ve bilgisine sahip olan üyeleri oluyor[§§]. Bu durumu kentsel dönüşüm muhaliflerinden E.Y. şöyle anlatıyor:
 
“Evet e-grup daha seçkinci bir profile sahip. Bilgisayar ve internet erişimi olmadığı için bazı durumlarda onlar adına tartışmalar yapılabiliyor. Çünkü mahalleliyle fiziksel olarak sık sık bir araya gelme olanakları kısıtlı, düzenli olarak karar alma süreçlerine katılmaları ya da yüz yüze toplantılarla bilgi aktarımın sağlanması her zaman mümkün olamıyor. Ama 50 kişilik bir akil adamlar grubu var mahallede, kanı önderleri, onlarla daha sık bir araya gelebiliyoruz. Bu e-grupların üyelerinin çoğu ciddi bir eğitim seviyesinde insanlar, çoğu öğretim üyesi ya da üniversitenin dördüncü sınıfından mezun olma durumundaki arkadaşlarımız. Dolayısıyla onların muazzam bir bilgi birikimleri var… Çoğu şehir plancısı, mimar mühendis, öğretim üyesi, bire bir öğrenci topluluğu. Ama gelip mahallede çalışan, zamanının büyük bölümünü burada geçiren arkadaşlar da var… Mahalle çalışmasına ciddi mesai ayıran arkadaşlar var. O açıdan bu arkadaşların birçoğu mahallede çalışıyor. Ama başka e-gruplarda hiç görmedikleri mahalleler için çalışma yürüten arkadaşlar da oluyor. Bu da bir tür seçkinciliği, onları sürece dâhil etmeden birileri adına konuşma durumunu yaratabiliyor, bu da bir iktidar yaratabiliyor… [İnternet] şimdilik seçkin bir topluluğun elinde. Seçkin derken bunu olumsuz anlamda kullanmıyorum, daha yaygınlaşması gerekir, daha tabana yayılması gerekir. Ama hızla o sürece gidiyor. Yaygınlaşırsa daha etkin kullanılacak.”
 
E.Y. kendisinin mahalle derneği ve mahalle halkıyla ilişkisindeki rolünü ise “santral görevlisi” olarak tanımlıyor: “Genellikle mahallede her evde bilgisayar olması mümkün değil. Olsa da bilgisayar kullanımı bizim gibi gecekondu mahallelerinde çok nadir… E-gruplarla yazışmalarımız oluyor. Çeşitli organizasyonlar yapıyoruz. Ben bu notları, tartışma günleri ve konularını derneğe açıyorum, dernekte tartışıyoruz arkadaşlarla, dönem dönem mahalledekilerle tartışma imkânımız oluyor. Bir nevi santral gibi yani. E-gruptakileri derneğe ya da mahalleliye aktarmak, çıkan kararları tekrar e-gruba atmak gibi bir taşıyıcılık görevi gibi düşünebiliriz.”
 
Kentsel dönüşüm muhaliflerinden Ö. Y. ise, kendisi gibi mimar ya da mühendislerin bu e-gruplarda kentsel dönüşüm mağdurları adına konuştukları yönündeki saptamamızı kesinlikle reddederek, “hepimiz işçiyiz” yanıtını veriyor ve internete fazla anlam yüklenmesini doğru bulmadığını anlatıyor. Oysa, Ö.Y. gibi hareketin e-gruplarında konuşan beyaz yakalıların konumu bize Gramsci’nin “organik aydın” tanımını hatırlatıyor[***]. Elbette, bu aydın pozisyonunda olanların politik bilinç ve hedefle barınma hakkı mücadelesi için sorunun doğrudan mağduru olanlarla bir sınıf dayanışmasına girdiği çok açık. Zaten, sosyo-ekonomik koşulların dayatmasından kaynaklı olarak, düşük gelir ve eğitim düzeyine sahip mahallelinin bilgisayar başına oturup e-gruplarda yazışmasını ve böylece kendi sözlerinin dolaşıma girmesini beklemek safdillik olur. Ancak şu an internette dolaşan sözün ne kadarının kentsel dönüşüm mağdurlarının sözü olduğu sorusunu hatırlamak da bizce önemli.
 
İzleme, izlenme, gözetim
 
Genelkurmay’ın 430 internet sitesini irticai ve bölücü faaliyetler nedeniyle andıçladığı Kasım 2009’da ortaya çıktı. Bu siteler arasında Türkiye’deki anti-militarist hareketin bilgi belge merkezi konumundaki Savaş Karşıtları (www.savaskarsitlari.org) sitesi de yer alıyor. Savaş karşıtlığı, anti-militarizm ve vicdanî ret konusuyla ilgili Türkçe’deki en zengin bilgi kaynağı konumundaki site geçtiğimiz günlerde bir davadan da beraat etti[†††]. Savaş Karşıtları sitesine daha önce de “halkı askerlikten soğuttuğu” gerekçesiyle soruşturma açılmıştı. Anti-militarist hareketin üyeleri internet sitelerinin sürekli olarak Genelkurmay, Emniyet ya da diğer devlet kurumları ve karşıt politik gruplar tarafından takip ediliyor olmasından rahatsız değil; aksine onların da anti-militarizm konusunda “böylelikle bir şeyler öğrenebileceklerini” söylüyor ve her daim vurguladıkları gibi “gücümüzü aleniyetten alıyoruz” diyorlar.
 
Anti-militarist hareketten E.U.G. askeriyenin nasıl yakın takipte olduğunu şöyle anlatıyor:
“Avukat arkadaşlar zaman zaman tutuklu retçi olduğunda, hapishanelere gittiklerinde orada birtakım subaylarla muhatap olmak durumunda kalıyorlar, hapishaneyse oranın müdürüyle, albayla konuşmak durumunda kalıyor. Odasında konuştuğu zaman bilgisayarında bizim sitenin açık olduğunu görebiliyor. Birçok defa bu asker kişilerin bizim maillerimizden döküm alarak ‘bakın böyle demişsiniz ama biz böyle şeyler yapmıyoruz hiç’ dedikleri oldu.”
 
Bu örnekler devlet aygıtlarının interneti ve toplumsal muhalefet hareketlerinin interneti etkin kullanmalarını ne kadar ciddiye aldıklarını göstermek açısından önemli.
 
Sonuç yerine

Bu denli çok yönlü ve tartışmalı bir konuyu kısacık bir yazıda anlatabilmek sıkıntılı olsa da sonuç olarak tekrar hatırlatmak istediğimiz şey, bugün Zapatistalardan küreselleşme karşıtlarına, emek hareketlerinden etnik kökenli bağımsızlık direnişlerine kadar internetin toplumsal hareketler tarafından es geçilemeyecek bir mücadele alanı olarak kabul edilmesidir. Görüştüğümüz hareket üyelerinden hemen hiçbiri interneti fetişleştirme yaklaşımına sahip değil. Ancak, devrimci mücadele, direniş ya da demokratik müzakere, hangi politik yaklaşımla isimlendirilirse isimlendirilsin, interneti politik süreçlerin önemli bir aracı olarak görüyor. Büyük sermaye grupları ve devlet tarafından yoğun biçimde kullanılan yeni iletişim teknolojileri ve bu teknoloji aracılığıyla oluşan politik tartışma alanı, tıpkı diğer alanlar gibi bir mücadele alanıdır. Politik ve kültürel mücadelelerde taraf olmak isteyen muhalif grupların, eylemcilerin (aktivistlerin) ve “entelektüellerin yeni teknolojileri gündem dışı tutma gibi bir lüksleri yoktur. Dikkat edilmesi gereken, yeni iletişim teknolojilerini, mevcut politik mücadelenin yerine geçmesine izin vermeden, bu mücadeleye katkı sağlayacak bir destek mekanizması olarak kullanabilmektir.”[‡‡‡]
Son sözü yine toplumsal mücadele alanının aktörlerine bırakalım: “Kentsel dönüşüm sürecinde kendi mahallelerimizden başlayarak kente müdahale, mahalleler arasında bir sinerji yaratarak ulusal bir örgütlenme, bunla da kalmayarak diğer kentsel dönüşüm mağduru ülkelerle bir araya gelerek uluslararası düzeyde bir araya gelmek. İşte bu süreçleri değerlendirdiğimizde internet bizim vazgeçilmezimiz. Bilgisayardan, internetten yararlanmadan günümüzde devrimcilik yapmak önemli handikaplar doğuruyor. Bu süreçlere daha donanımlı girmek gerekiyor.”[§§§]
 
Kaynakça:
Bağla, Lusin (1977). “Antonio Gramsci ve Aydınların Rolü Sorunu, Birikim, sayı: 23, 84-92. (www.birikimdergisi.com)
Toprak, Ali; Yıldırım, Ayşenur; Eser Aygül vd.(2009), Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: Görülüyorum Öyleyse Varım, İstanbul: Kalkedon.
Çoban, Barış (2009). Toplumsal Hareketler ve Radikal Medya, Küreselleşme, Direniş, Ütopya-Yeni Toplumsal Hareketler-Küreselleşme Çağında Toplumsal Muhalefet. Barış Çoban (haz.) içinde, İstanbul: Kalkedon. 43-62.
Göker, Gamze (2007). “İnternet’in Türkiye Kadın Hareketi Üzerindeki Etkisi”. Yeni Medya Çalışmaları. Mutlu Binark (der.) içinde, Ankara: Dipnot Yay., 205-247.
 
Derinlemesine Görüşmeler: 
E.Y.- Mart 2009
Ö.Y. – Mart 2009
H.F.- Ocak 2009
Y. B. – Temmuz 2008
E.U.G. – Temmuz 2008
A.E.- Nisan 2008


[*] Bu yazının daha kısa versiyonu Evrensel Kültür’ün Aralık 2009 sayısında yayımlanmıştır.
[†] Bu yazı, yazım aşaması sürmekte olan “Yeni Toplumsal Hareketler ve İnternet İlişkisi” başlıklı doktora araştırmasına dayanılarak yazılmıştır. Tez çalışması kapsamında Türkiye’deki anti-militarist hareket, LGBTT hareketi ve kentsel dönüşüm muhaliflerinin politika üretme, tartışma, örgütlenme ve eylem örgütlemede interneti nasıl kullandıkları incelenmeye çalışılmaktadır. Çalışmanın alan araştırması ise hareketlere ait e-grup kolaylaştırıcıları, e-grupları etkin kullanan grup üyeleri, web sitesi kod geliştiricileri, web tasarımcıları ile yapılan derinlemesine ve odak grup görüşmelerden oluşmaktadır. 
[‡] Dar tanımıyla sosyal paylaşım ağları, Facebook, Twitter, Wayne vb. gibi, bireyleri farklı bireylerle sanal uzamda buluşturan web tabanlı hizmetlerdir (Ali Toprak, Ayşenur Yıldırım, Eser Aygül vd.(2009), Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: Görülüyorum Öyleyse Varım, İstanbul: Kalkedon). Kolektif bir çalışmanın ürünü olan bu kitapta, Ankara’da kadın sığınmaevi açılması için Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümü öğrencilerinden bir bölümünün başlattığı kampanyanın ilginç Facebook yansımaları görülebilir.
[§] “Bu bağlamda, sınıf hareketlerinin merkezi anlamda iletişim kurabilmelerinde, sendikal mücadele anlamında yararlı bir aygıt olan internet, kitlelere seslenme bağlamında başarısızdır, bu süreç yine eski basılı malzemeyi gerekli kılmaktadır. Sınıf mücadelesinde yeni teknolojinin kullanımı merkezi örgütlenmeler ile kısıtlanmıştır, ancak kitlelere seslenen yazılı ve görsel malzemenin üretimini, dağıtımını hızlandırmış ve kolaylaştırmıştır.” (Barış Çoban (2009) (Ed.), Toplumsal Hareketler ve Radikal Medya, Küreselleşme, Direniş, Ütopya-Yeni Toplumsal Hareketler-Küreselleşme Çağında Toplumsal Muhalefet içinde, İstanbul: Kalkedon, s. 58-59.)
 
[**] Araştırma kapsamında derinlemesine görüşme yapılan kişilerden yayımlama konusunda izin alınmadığı için, sözleri bu yazıda alıntılanırken isimlerinin açıklanması uygun görülmemiş, isim ve soy isimlerinin baş harflerinin kullanılması tercih edilmiştir.
[††] E.Y. ile görüşme notları.
[‡‡] Türkiye’de internet kullanım oranının 26 milyon civarı olduğu tahmin ediliyor. Buna göre, Türkiye nüfusunun üçte birinden fazlası İnternet kullanıcısı durumunda. Avrupa ülkelerinde ise bu oran ortalama yüzde 50’nin biraz üstünde.
[§§] Bilgisayar ve internete, genel olarak bilişim teknolojilerine erişimde sınıfsal, eğitim düzeyi açısından, toplumsal cinsiyete bağlı, yaş, etnik, coğrafi vd. engellerle erişememe durumunun yarattığı eşitsizlik sayısal uçurum (sayısal bölünme/digital divide) olarak isimlendiriliyor. İnternet içeriklerinin çok yüksek bir oranının İngilizce olması, yabancı dil sorunu, bilgisayar ve internet okuryazarlığının eksikliği, kadınların ve yaşlıların bu teknolojilerle korku temelli çekingen bir ilişki kurması ve bunun yanı sıra erişimlerinin sosyo-kültürel nedenlerle sınırlanması sayısal uçurumu derinleştirmektedir. 
[***] “Organik aydının misyonu, halkın geleneksel kültüre olan bağımlılığını yıkarak, onu kendi öz kültürüyle barıştırarak, bütün kitleyi aydın statüsüne ulaştıracak olan "entelektüel ve moral reform"u başlatıp yürütmektir. Gramsci'ye göre hareket noktası, kitlelerin "kendiliğinden" felsefesi olan ve homojen bir hale sokulması gereken "sağduyu" olmalıdır. Aydınlar onu daha sonra, sağduyunun son hedefi olan "aydınların felsefesi"ne yaklaştırmalıdırlar. "Yüksek felsefe" ile "sağduyu" arasındaki ilişkiyi ise politika sağlayacaktır.” (Lusin Bağla (1977), “Antonio Gramsci ve Aydınların Rolü Sorunu, Birikim, sayı: 23, 84-92.)
[†††] Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda 2007’de ortaya çıkan ve medyaya da yansıyan yolsuzluk haberi ile ilgili bir okur yorumunun sitede yer alması nedeniyle açılan dava beraatla sonuçlanmıştır.
[‡‡‡] Gamze Göker (2007), “İnternet’in Türkiye Kadın Hareketi Üzerindeki Etkisi”, içinde “Yeni Medya Çalışmaları” (Ed. Mutlu Binark), Ankara: Dipnot Yay., 205-247.


Etiketler: medya
İstihdam