20/07/2009 | Yazar: İsmail Alacaoğlu

Bagaj kapakları kapanıp muavin orta kapıda belirdiğinde, zaten hali hazırda çalışmakta olan otobüs yavaş yavaş geriye gitmeye başladı perondan ayrılmak için.

Bagaj kapakları kapanıp muavin orta kapıda belirdiğinde, zaten hali hazırda çalışmakta olan otobüs yavaş yavaş geriye gitmeye başladı perondan ayrılmak için. Eğer otuz saniye içinde birisi otobüse doğru koşmazsa yanındaki koltuk boş kalacaktı. Otobüsteki tek boş koltuk. Bazen iyi oluyordu bileti en arka sıradan almak. Çünkü az da olsa iki kişilik koltukta yalnız oturma ihtimali doğuyordu. İşte bu seferde öyle olmuştu, otobüs garaj kapısından ayrılırken görünürde hiç kimse yoktu hala. Bu yolculukta yanında birisinin olmasına hiç tahammülü yoktu zaten. Bileti alırken iki koltuğu birden satın alma düşüncesi geldiyse de aklına, cüzdanı müsaade etmedi buna. Bu gece ‘yolculuk nereye’ diye sorarak başlatılmaya çalışılacak bir diyalogu ve hemen akabinde ‘Sanane’ cevabıyla birlikte gerilecek bir ortamı hiç kaldıramazdı. Yok, bu bünye bir gerginliği daha kaldıramazdı. O yüzden en güzeli oldu, yan koltuğu boş kaldı. Otobüs şehrin ışıklarını hızla bırakırken ardında, tek geride kalan ışıklar değildi bu iki kişilik koltuğun tek sahibi için.
 
Yapılan anonsun ardında cep telefonunu çıkardı cebinden. 5 cevapsız arama yazan ekranına baktı birkaç saniye, sonra kapattı. Otobüsten indiğinde tekrar açacak mıydı, açtığında bir mesaj karşılayacak mıydı onu? Daha da önemlisi o bulduğu mesajda yazılanları gerçekten okumak istiyor muydu? Yanındaki boş koltuğa bıraktı telefonunu. Hemen yanına da cüzdanını ve ikiye katlanmış biletini.
 
Dün gece bunun benzeri başka bir otobüs şehrin ışıklarına yaklaşıyordu. Yaklaştıkça onun heyecanı artıyordu.
 
Başını elleri arasına almış dün geceki yolculuğu düşünürken bir sesle irkildi
‘Biletiniz efendim’ yanındaki koltukta duran biletini uzattı muavine. ‘Nerede ineceksiniz?’
‘Cehennemde’ demeyi istedi. Çocuğun gülümseyen yüzüne baktı, demedi.
‘AŞTİ*’de’ dedi kendinin bile zor duyduğu bir sesle.
‘İyi yolculuklar efendim’
 
Keşke başına iyi konularak yapılan bütün temenniler gerçekleşse.
‘Sağ ol’ dedi ama bu sefer içinden.
 
Başını dışarıya doğru çevirdi, yolun hemen kenarındaki kedigözleri çok hızlı bir şekilde akıp geçiyordu, biraz ilerideki tek tük evler ise biraz daha yavaş, evlerin üzerinde, gökyüzündeki yıldızlara baktı, onlar sanki duruyorlardı yerlerinde. Otobüs geçip gidemiyordu bir türlü onları bu kadar hızlı gitmesine rağmen.  Geride bıraktığı adam geldi aklına, sanki son 8 saattir aklında değilmiş gibi. ‘Ya o da o yıldızlar gibi olursa, ya nereye gidersem gideyim, geçip gidemezsem bir türlü’ diye düşündü, içini bir sıkıntı kapladı bu düşünceyle birlikte.
 
Daha dün gece aynı yolu tersi istikamette gidiyordu, gözlerinin içi gülüyor, içindeki heyecandan yerinde duramıyordu. Yanındaki koltuk boş değildi dün gece ama onun umurunda da değildi adamın bir an önce sohbet açmaya hazırlanışı. Yine dışarıyı izliyordu, daha hızlı geçip gitsin istiyordu ağaçları, evleri… Bir an önce kavuşmak için sevdiği adama.
 
Sabah erkenden varacaktı eve, gizlice girecekti henüz sevgilisi uyanmadan.  Hele bir de onu uyandırmadan kahvaltı hazırlamayı başarabilirse daha da güzel olacaktı bu sürpriz. Yol boyunca sevgilisinin sabah kendisini gördüğünde vereceği tepkinin çeşitli varyasyonlarını düşündü. Her hali güzeldi sonuçta nasıl olursa olsun.
 
Bazen sürpriz yapayım derken sürprizle karşılaşıyor insan. Maalesef her sürpriz gülümsetmiyor insanı. Şu anda olduğu gibi. Otobüs hızla yaklaşıyor Ankara’ya, yıldızlar bunu göstermese de. Her otuz saniyede bir donup kaldığı an geliyor aklına sabahki sürprizle… Yol kenarındaki işaretleri geçip gidiyor otobüs hızla…  
Ankara 380 km…
 
Başını cama dayıyor, ışıkları söndürüyor kaptan o sırada, şimdi yıldızlar daha net, öylece asılı duruyorlar havada.
 
‘Ya geçip gidemezsem, bırakamazsam arkamda onu bu yıldızlar gibi…’
 
*AŞTİ: Ankara Şehirlerarası Terminal İşletmesi


Etiketler: yaşam
İstihdam