12/12/2019 | Yazar: Ali Erol

“Müslüman, hiçbir zaman namusunu ve ailesini satmaz! Doğru cinsel tercihinden sapmaz! Ve bu sözleşme yürümez!”

“İstanbul Sözleşmesi silah, Grevio Raporu mermidir. Biz bu oyuna gelmeyiz!” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde yapılan yürüyüşler bahanesiyle kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik siyasetten gelen cinsiyetçi, transfobik ve homofobik nefret söylemlerinin yansımaları gazete “köşe”lerini de doldurdu.

Kadınlar ve LGBTİ+’lar, kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ve imzacı devletlere “kadına karşı şiddeti önleme, şiddetten koruma, şiddet eylemlerini kovuşturma ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma” yükümlülüğü getiren “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ne rağmen karalamaya ve cinsiyetçi nefret söylemlerine maruz kalmaktan kurtulamadılar.

2012 yılında ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan ve 1 Ağustos 2014’ten beri yürürlükte olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Kasım’ın son haftasında AP Genel Kurulu’nda onaylanırken, Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) Başdenetçisi Şeref Malkoç ise İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik cinsiyetçi ve homofobik dezenformasyona ortak olmada beis görmedi.

Cinsiyetçi, transfobik, homofobik nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik yayın organlarından yazarlar, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yürütülen “iptal edilsin” kampanyasının cinsiyetçi-homofobik nefret ve dezenformasyonunu “köşe” yazılarına taşımaya devam ettiler.

Doğru Haber, M. Şerif Durmaz: “İstanbul sözleşmesi eşcinselliği meşru kabul etmekte ve yaygınlaşmasına olanak tanımaktadır”

Doğru Haber gazetesi yazarı M. Şerif Durmaz, “‘İstanbul Sözleşmesi’ne neden karşıyız?” başlıklı yazısında, HÜDA PAR’ın “aileyi ve toplumu yıkıma götüren kanun” sıfatıyla yaptığı açıklama ve gene HÜDA PAR’ın medyasından İLKHA’nın “Cinsiyet eşitliği safsatası”, “Sapkın projeler, İstanbul Sözleşmesi sonrası artış gösterdi” gibi ara başlıklarla yayımladığı “Emperyalist Batı ve uzantıları aile kurumunu hedef almaya devam ediyor” başlıklı metinlerdeki yaklaşımı “köşe”sinde aktarıyor:

“İslam’da eşcinsellik diye bir şey yoktur. Kur’an’da eşcinsel bir hayat yaşadıklarından dolayı helak edilen kavimlerden söz edilmiştir. İstanbul sözleşmesi ise eşcinselliği meşru kabul etmekte ve yaygınlaşmasına olanak tanımaktadır. İslam’da asla yeri olmayan sapkınlıkları normalleştirmeyi hedeflediği için karşıyız.”

Yeni Asya, Süleyman Kösmene: “LGBTİ - açılımını yazmaya hayâ ediyorum. Açılımını yazamıyorlar; harflerle ifade ediyorlar. Anlayın!”

Yeni Asya gazetesinden Süleyman Kösmene, “İçtimaî felâkete sürüklenmeden” başlıklı “köşe” yazısında, İstanbul Sözleşmesi’nin adını anıyor, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, sonra ekliyor: “Adına bakarsanız ne kadar da masum! Ne var bunda dedirtecek cinsten? Savunduğu kavramlar ise, sağ gösterip sol vuruyor.”

Yeni Asya yazarı, “Bu Sözleşme Durdurulmalıdır” ara başlığına geçmeden önce, LGBTİ Mücadelesi” ara başlığı ile uzunca bir aktarım yapıyor: “1969 yılında New York’ta Stonewall Inn adlı barda eğlenen eşcinseller, polis baskını üzerine ayaklanmışlar, baskı, şiddet ve ayrımcılığa uğradıklarını iddia ederek protestolarla polisi bara hapsetmişler, sokaklarda eylemler yapmışlardı. Bu ayaklanmanın yıl dönümü olan Haziran ayının son haftasında her yıl Avrupa’da Onur Yürüyüşü yapılır. Son yıllarda bu yürüyüş İstanbul Sözleşmesi’nden cesaret alarak ülkemizde de yapılmaya başlandı.”

Yürüyüşün, “LGBTİ mücadelesi adına” yapıldığını aktaran Kösmene, “LGBTİ - açılımını yazmaya hayâ ediyorum- eşcinselliğin çeşitli biçimlerinin açılımı oluyor. Açılımını yazamıyorlar; harflerle ifade ediyorlar. Anlayın!” diyerek araya giriyor.

Yeni Asya yazarı, dinlerin isimlerini sıralayıp, “eşcinselliği onur sayan bir anlayış dünyada yoktur” buyurduktan sonra ekliyor: “Toplumlar dinlerinden aldıkları ar, hayâ ve namus damarıyla eşcinseller üzerinde manevî baskı kuruyorlar. Adamlar bu baskıya isyan ediyorlar.”

Feminizmi, “dinsizce ve densizce bir hareket” hakaretiyle anan Yeni Asya yazarı, “köşe”sini İstanbul Sözleşmesi ile kapıyor: “Bu sözleşmeyle eşcinseller, kadınlara hürriyet yutturmacasıyla kendilerine şahane bir hürriyet alanı açtılar.”

Bir gün sonraki “köşe”sinde, “Yıkımın adı: İstanbul Sözleşmesi” başlıklı yazısıyla devam eden Yeni Asya yazarı Kösemen, “Ermeni Agos gazetesi”nin Erivan’dan aktardığı siyasi tartışmalara bel bağlamadan önce şiir gibi dize dize sıralıyor: “Müslüman, hiçbir zaman namusunu ve ailesini satmaz! Doğru cinsel tercihinden sapmaz! Ve bu sözleşme yürümez!”

Yeni Asya yazarı, “İstanbul Sözleşmesinin örfümüze aykırı mefhumları” başlıklı devam “köşe”sinde ise “Toplumsal cinsiyet”ten kastı anlamaya çalışırken, “cinsel yönelim” ibaresinin “aile yapımızı kökten bitiren bir tehdit” olduğunu söyleyip ekliyor: “Bu ibareler, sapkın cinsel eğilim ve yönelimleri koruma altına alıyor.”

“İstanbul Sözleşmesi’nde haddi aşan yanlışlar” başlıklı “köşe” yazısıyla devam eden Yeni Asya yazarı, “eş ile partner birbirine eş olamaz” diyor ve “onurlu bir milletin yasasında eş yerine partner savunulmaz” diye kapıyor.

Millî Gazete yazarları: “Cinsel Tercihimi Yaşıyorum, Hem De Devlet Güvencesinde!”

Millî Gazete yazarlarından Şakir Tarım, “Bu nasıl sözleşme; bu nasıl yasa?” ile ardından “Biz Bu Ülkeyi Sokakta Bulmadık” başlıklı “köşe” yazılarında, “Türkiye’nin son kalesi aileyi hedef almış” olan “Siyon liderlerinin protokollerini” deşifre ediyor: “İstanbul Sözleşmesi, LGBT gibi sapkın akımların dernekleşmesini sağlıyor; kadın kadına, erkek erkeğe evliliği onaylıyordu.”

Millî Gazete yazarlarından bir başka isim Siyami Akyel, “İstanbul Sözleşmesi’nin imza ve onay süreci” başlıklı “köşe” yazısında, “Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni sanki kutsal metinmiş gibi hem imzalayıp hem de onaylayan ilk ülkedir ve sözleşmenin bizzat tarafıdır” diyor ve devam ediyor:

“Herhangi bir çekince, şerh ve itirazda bulunmamıştır. Sözleşmeye çekince koyan ülkeler dini, kültürel ve toplumsal yapılarından ve toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve partner (nikâhsız birlikte yaşayan bireyler) yaşamı gibi konularda çekince koyarken, sözleşmeyi imzalayan hükümetin ve onaylayan iktidar-muhalefet blokunun, Avrupa Konseyi ülkelerinin bir kısmı kadar, Vatikan kadar, gözlemci ülke Rusya ve ABD kadar dini ve kültürel kaygı taşımaması çok vahimdir; sanki sözleşmede hiç itiraz edilecek madde yokmuş gibi…”

Millî Gazete yazarlarından Ekrem Şama ise “Yeni afişler-yeni fetişler” başlıklı “köşe” yazısında, “AKP başta olmak üzere CHP, MHP ve HDP’nin işbirliği ile kabul edilen, “Aile düşmanı İstanbul Sözleşmesi”” diye saydırırken, İstanbul Küçükçekmece Belediyesi’ne “yeni zevkler, yeni fetişler yeni afişler” önerisinde bulunuyor ve tabii ki arada ekliyor: “Cinsel Tercihimi Yaşıyorum, Hem De Devlet Güvencesinde!

Milat, Ufuk Coşkun: “İşin içine aileyi katan veryansın ediyor. Bu tür agresif tavırlar yanlış”

Milat gazetesinden Ufuk Coşkun, “İstanbul Sözleşmesi: Problemli bir sözleşme” başlıklı yazısında, “köşe”sini takip edenlerin “eğitim ve aile konusunda ne kadar hassas olduğunu” bildiklerini hatırlatıyor ve ekliyor: “Bu ülkenin çocukları söz konusu olduğunda babamı bile tanımam.”

Milat gazetesi “köşe” yazarının derdi nihayet anlaşılıyor! Coşkun, “vaktiyle, “İstanbul Sözleşmesi” üzerinden ben de eleştirdim” diyor ve “ama” diye itiraz ediyor: İşin içine aileyi katan veryansın ediyor. Bu tür agresif tavırlar yanlış.”

Cinsiyetçi, transfobik, homofobik nefret söylemi üretme, yayma ve teşvik yayın organlarının, “son zamanlarda bu sözleşme üzerinden başta KADEM olmak üzere AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hedefe oturtularak “aileyi yıkan ya da yıkacak olan” zalimler tayfası olarak takdim edilmesine” içerleyen Milat “köşe” yazarı, “vaktiyle” kendisinin de eleştirdiği Milli Eğitim Bakanı’nı da arada savunurken serzenişe devam ediyor: “Öyle bir muhalefet rüzgarı estiriliyor ki örneğin KADEM eşcinsellik üzerinden görüşlerini net bir şekilde ifade etmesine rağmen bu dernek, LGBT, nötr cinsiyet türünden projelerin mimarı gibi takdim ediliyor.”

Milat “köşe” yazarı Ufuk Coşkun, geri başa dönüyor ve ekliyor: “Aile sorunun kökeninde bu sözleşme yoktur. Sırf bu sözleşmeyi AK Parti imzaladı diye 300 yıllık bir meseleyi tutup da KADEM’e Tayyip Erdoğan’a bağlamak hakkaniyetli bir tutum değildir.”

Yeni Şafak yazarları inmeye yanaşmadıkları “kale”lerinden herkesi “aile” düşmanı ilan etmeye devam ediyorlar!

Yeni Şafak’tan Hasan Öztürk, “KADEM’in günahı “Önce adam ol” demek” başlıklı köşe yazısında, “epeyce zamandır, İstanbul Sözleşmesi üzerinden KADEM’e yönelik haksız ağır ithamlar” olduğunu söylüyor ve “ithamların epeyce bir kısmınınsa mütedeyyin, dini çevrelerden olmasıysa ayrıca tartışılmaya değer diye” düşündüğünü ekleyip, “KADEM merkezinde Başkan Saliha Okur Gümrükçüoğlu ve yönetim kurulu üyeleriyle kahvaltı”ya oturuyor.

“Hiçbir sözleşme ya da hiçbir sivil toplum kuruluşu, bir dizideki baskın “erkek” karakterinin yanında süs güzeli gibi duran “ezik” bir kadın karakteri kadar değerleri erozyona uğratamaz. Hele yanlarına iliştirilmiş “sevimli” eşcinsel karakter…”

Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan, “Aile, son kale; ailenin kalesi Türkiye” başlıklı yazısına “aileyi savunuyorum” sözüyle başlıyor ve eski bir yazısını aktarıyor.

Yeni Şafak yazarı, Temmuz ayında, gene “aile”nin “son kale” olduğunu söyleyen üç “köşe” yazısı yayımlamış ardından sosyal medyada, KADEM’e yönelik, “Ailenin çözülmesine yol açan Millî Eğitim, Aile Bakanlığı ve KADEM projeleri derhal durdurulmalıdır!” tartışmasına yol açmıştı.

Yeni Şafak “köşe” yazarı Yusuf Kaplan’ın “KADEM Başkanı ile bir araya gelmesi”nin ardından söz konusu sosyal medya paylaşımlarını silmiş olduğu anlaşılıyor.

Bursa Olay, Niyazi Pakyürek:Bu ne anlama geliyor? Uzun uzadıya düşünmemiz gerekir.”

Bursa Olay gazetesinden Niyazi Pakyürek, “Aile yapımız çöküyor bunu ne zaman ciddiye alacağız” başlıklı yazısında, “kadına şiddet hastalığı”nın kaynağını bulduğunu söylüyor: “demokrasinin merkezi olduğunu iddia eden Batı merkezlidir ve Batı ülkelerinde aile bitme noktasına gelmiştir.”

Bursa Olay “köşe” yazarı Pakyürek, 2003 yılından Başbakan yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır’dan bir “hatıra” paylaşıyor: “Hollanda heyeti geldi ve bana erkeğin erkekle evliliğini niye kabul etmiyorsunuz diye sordular. Ben de bizim toplum yapımız böyle bir şeyi asla kabul etmez dedim.”

Tabii “aradan yıllar geçti” derken gelsin “İstanbul Sözleşmesi”, geçsin TBMM’den: “Sözleşme doğrudan adını koymasa da LGBT gibi aile yapısını bozan, İslamiyet’e ters düşen durumları koruma altına alıyor. Sözleşmenin orjinalinde aile kavramı geçmiyor. Ailenin çatısı olan erkek yok sayılıyor. Eşlerin yanında ‘partner’ ifadesi kullanılıyor.”

Sonra efendim, Ertuğrul Yalçınbayır gene hatırlattı: “1 Aralık Dünya AIDS günüymüş. Bu ne anlama geliyor? Uzun uzadıya düşünmemiz gerekir.”

Aydınlık, Cem Zeren: “İstanbul Sözleşmesi silah, Grevio Raporu mermidir. Biz bu oyunlara gelmeyiz”

Aydınlık’tan Cem Zeren, eksik kalmasın: “İstanbul Sözleşmesi’nin amacı kadını korumak değil, kadın üzerinden Türkiye’ye emperyalist baskıyı arttırmaktır. Grevio Raporu’na karşı olup İstanbul Sözleşmesi’ni desteklemek olmaz. İstanbul Sözleşmesi silah, Grevio Raporu mermidir.

Aydınlık “köşe” yazarı Zeren, “Türk milletiyiz” başlıklı yazısında, “biz bu oyunlara gelmeyiz” diyor: “Alevi-Sunni diye, Türk-Kürt diye, Fenerli-Cimbomlu diye bölemediniz, sıra Erkek-Kadın ve diğerleri diye bölmeye geldi. Biz Türk Milletiyiz, bu oyunlara gelmeyiz!”

Not: Bu haberde, alıntıların yazım hatalarına dokunulmuyor; olduğu gibi alınıyor.


Etiketler: medya
nefret